Herkesin bir askerlik anısı vardır bu memlekette. Bazıları “beni adam ettiler” der bazısı da gitmek bile istemez. Çok korkan da bu ülkenin kurallarına uymak gerektiğini söyleyerek kendini ikna eder bu “vatani” görevi yapmak için.
“Her Türk asker doğar” şiarına etnik kimlikten uymayan biz Ermenilerin askerde yaşadıklarını biraz anlayınca belki Sevag Balıkçı'nın yaşadıklarını da daha iyi anlarız diye sadece kendi çevremden topladığım askerlik anılarını sunuyorum sizlere. (Bu konuda daha detaylı röprotajlar yapan Rifat Bali'nin Gayrimuslim Mehmetçikler: Hatıralar – Tanıklıklar çalışmasına bakmanızı tavsiye ederim)
Tabi şunu da özellikle belirtmek gerekiyor ki askerliğini belirli kademelerde kalabalıktan uzak tutularak yapan (ya da kafeslenerek) Ermenilerin sayısı oldukça fazla. Komutanının sakladığı veya koruduğu, Türkiye'nin batısında askerlik yapanların durumunun analizi ise bambaşka bir konu. Zira Ermenileri askerlik yaparken korumak amacıyla yalnızlaştırmak da askeriyenin ürettiği çözümlerinden biri. Ancak bu tavrın o askerler tarafından hissedilmese de elindeki kişilere 'müzelik' olarak bakmaktan farkı yok.
SEVAN K.
19 Ocak 2007…
Kantinde oturuyoruz. Doğunun en yüksek yerlerinden birindeyiz. Zaten Ermenistan sınırındayız diye sürekli kimliğim üzerinde konuşmalar dönüyor. O gün kantindeki televizyon Hrant Dink’in öldürüldüğü haberini veriyor. ABD’de okulu bitirip diplomayı alıp geldiğimde biraz farklı olacağını düşünmüştüm memleketin. Kalırım belki, ailem burada diye askerliği yapayım dedim. O gün bir şey değişmediğini gördüm gözlerimle. Kantinde Hrant’ın öldürülmesini gülümseyerek karşılayan askerler neredeyse halay çekecekler. Bazıları zaten konuşuyor. Her dedikleri kulağımda hala. Günlerce kafamda çınladı tüm birlik uyurken.
Ben duyayım diye yapıyorlar.
Kendimi tutuyorum.
Siniyorum…
Ertesi gün komutan çağırıyor:
“Oğlum bak bir şey derler yaparlar ise bana gel tamam mı”
KEVORK D.
Kantindeyim. Kantini bana devretmişler hesap kitap bende. Kıbrıs’tayım üstelik. Her gün geliyor üstüm bana hesap soruyor. Her hesap sorduğunda da bir tost istiyor. Arada ödüyor, çoğu zaman da ödemiyor. Hafta sonu geliyor hesapları kontrol edecek tostunun parasını vermediğinden çıkan eksik hesaptan bir de azar yiyorum:
“Neden eksik lan hesap”
Ermeni olduğum ismimden belli zaten. Soyadımda “-yan” olmasa da herkes biliyor. Daha bir kibirliler bana. Özellikle de üstlerim.
O tost parası yüzünden çenemi darma duman ettiler. Bir hafta hastanede kaldım. Sevgilim, yurtdışında o dönem. Sürekli arıyorum. Arayamadım düzelene kadar. Hastanedeyken çenemi kıran üstüm geldi, “aldın mı dersini?” diye. “Yok” dedim. Bu kez kolumu kırdılar. Bir hafta daha hastane… Sonra terhis...
LEVON T.
Ben bedelliydim. Kanada’dan geldim. İlk sıradayız. Bizi aldılar isimlerimizi söylüyorlar. Üstüm “Leon” diyor. Sonra diğerlerini sayıyor. Arada “Leon ne biçim isim” diye soruyor. “Ermeniyim” diyorum.
Diğerleri yan yan bakıyorlar. Niye Ermenistan’dan gelip burada askerlik yapıyor ki bu diye.
Üstüm cevap veriyor: “Ne biçim adamsınız o TC vatandaşı. Siz evinizde Kürtçe konuşursunuz o EVİNDE Türkçe konuşur. Dimi Leon” deyince ne diyeceğimi bilmiyorum. Beni savundu mu bu şimdi yoksa bana “Vatandaş Türkçe konuş” mu dedi?
HAYKO BAĞDAT
96-98 yılları arasında yaptım ben askerliğimi. Acemiliğim Çanakkale'de oldu sonra Jandarma Bandosu'na girdim. Ama İstanbul'da jandarma bandosu yokmuş şansa.
Tam da savaşın en yoğun olduğu dönemlerdi. 96'da Dersim'de Jandarma Bandosu'na saldırı da olmuştu. Hatta yalnış hatırlamıyorsum ilk kez bir jandarma bandosu şehit olmuştu.
Normalde Güneydoğuya askerlik çıkmazdı bizim oradan. Ama o dönem çıktı. Dersim'deki bandonun yerine gönderildik. Biz gittiğimizde halen trompetler falan paramparçaydı. Zor zamanlardı.
Başımızda astsubaylar kıdemli askerler vardı. Birgün eğitim arasında kendisine sohbet arayan bir astsubay adımı sordu. “Hayko” deyince de “Neden Hayko?” dedi. “Ermeniyim” dedim. Bir süre sonra da sünnet olup olmadığımı, askeriyenin böyle bir görevi de olduğunu ve sünnetsiz askerlere bu imkanı sağladığını söyledi. Ben ise üniversite terk uzun dönem askerlik yapan bir Ermeni olarak Lozan Antlaşması'nın o maddelerini ilk kez ezberden okudum. Çok ironik. O an aklıma gelmesi ve ezberden okuyabilmem. Sünnete gerek olmadığını söyledim. Kötü niyetle falan da sormadı aslında. Sonrasındaki bir buçuk hafta kadar beni sünnet etmek için çeşitli ikna yollarına girişti ama olmadı. Birileri anlatmış herhalde sonucu bana 'üzülerek' bildirdi bana “tamam sünnet olmana gerek yokmuş” diye.
ARARAT MOR
Ben 2000 yılında bedelli askerlik yaptım. Aydın'da jandarma olarak. 28 gün. Sorun yaşamadım orada ama hatırlıyorum Almanya'dan gelen başka bir bedelli askerlik yapan er bana “Siz Ermeniler hain değil misiniz? Niye sizi askere alıyorlar ki?” diye sormuştu. Ben de “hain olsak da verdiğimiz para tatlı geliyor devlete demek ki” diye cevap verince susmuştu.
ZAVEN ÇİĞDEMOĞLU
Ben askere gitmeden önce Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenli bir öğrenciydim!
1980 Askeri darbesi sonrası 1985 yılına kadar sayısını hatırlayamayacağım kadar asker kaçağı şüphesiyle çeşitli il ve ilçelerde en azı 3-5 günlük, en çoğu da 2 ay 10 gün olmak üzere gözaltına alındım. Öğrenci kimliğim olmasına rağmen hakkımda yapılan araştırmaların sonuçlarını bekledim.
En uzunu olan 2 ay 10 günlük gözaltı Bodrum Muğla'da. Kimlik bilgilerinde ve kütüğümün bağlı olduğu Ankara Yenimahalle Zir Portistan Mahallesi Askerlik şubesi ile gözaltına alındığım yerler arasındaki yazışmalar kalın bir dosya oluşmuştur. (1992 Ekim'inde Bedelli askerlik başvurum sonucu dosyayı elime verdiklerinde gördüm) Toplamda 2 yıla yayılan bir gözaltı ve salıvermeler sonucu açlık, susuzluk, yorgunluk , uykusuzluk ve 2 yumruk yiyerek 72 kilodan 53 kiloya kadar indim. Bu arada verem de olmuşum. Daha sonra tedaviyle atlattım. Askerlik öncesi karşılaştığım bu olaylar dizisi, beni askerlikten soğuttu. Sonuç olarak 1992 yılında çıkan Bedelli Askerlik Yasası'ndan yararlanarak Burdur'da 2 aylık askerliği tamamladım. Fakat benim için askerlik serüveni 12 yıl sürmüş gibiydi!