Aris Nalcı

22 Şubat 2014

Cennet çiçeği

Oğlumun, Azad Arin'in doğumu öncesinde Linda'nın hamilelik döneminin bir kısmının onlardan ayrı geçirmek durumundaydım.

Oğlumun, Azad Arin'in doğumu öncesinde Linda'nın hamilelik döneminin bir kısmının onlardan ayrı geçirmek durumundaydım.

Ama genç bir baba olarak oğlumun benim sesime bir an dahi aşina olmamasını düşünemezdim. Doğumuna daha çok vardı ama doktor Google onun duyabilceğini hatta müzik dinleyebileceğini söylüyordu.

Bir mp3 çalar ve bir de karnınıza yerleştirebilceğiniz iki özel kulaklık ile Azad Arin benim ona doldurduğum kapalı devre radyo yayınlarını dinleyebilcekti.

Arada kardeşim de ona masallar okudu.

Linda daha hamile değilken Galata'nın ara sokaklarında bir sahafın raflarını karıştırırken Hindistan'da basılmış bir Ermenice masal kitabı bulmuştuk.

Hovhannes Tumanyan'ın bugüne kadar hiç duymadığım masallarını okudum orada.

Kendime “bunları oğluma da okurum” demiştim.

Benim hiç bilmediğim masalları o bilecekti böylelikle.

İşte aşağıdaki masalı da o kitaptan buldum.

Ermenilerin efsane şairi, masalcısı, anlatıcısı Hovhannes Tumanyan'ın Cennet Çiçeği diye tercüme edebileceğim (Etemagan Dzağigı) masalında kurtarıcı kral Arin ve Masis ve Sis (Ağrı dağı) koca beyaz dev ve Cennet Çiçeği de kurtarılmayı bekleyen prenses.

Her ne kadar tercümeler iyi yapılsa da bir masalı veya şiiri anadilinde okuyabilmek kadar güzel bir tat bırakmaz. Derleyerek sizin için çevirdiğim masalı sizle de paylaşıyorum siz de çocuklarınıza kendi versiyonlarınızı anlatabilesiniz diye:

 

Bir zamanlar uzak bir ülkede bir tüccar varmış.

Bu tüccarın da bir kızı: Çiçek. Ama ne Çiçek.

Güzel mi güzel, narin mi narin.

Babası çiçeği o kadar çok sever ki her seferinde ticaret için uzak diyarlara gittiğinde sorar:

 

-Bu kez ne getirmemi istersin sana Çiçeğim

Çiçek cevap verir;

-Cennet çiçeği getir bu kez.

 

Kızına yok diyemeyen baba ticaret için yola çıktığında gittiği her yerde sorar soruşturur. Ama nafile kimse cennet çiçeğinin nerede olduğunu bilmemektedir.

Ancak baba caymayacaktır.

Kızının her istediğini yerine getiren o, bir yolunu bulup çiçeği de bulacaktır muhakkak.

 

Günün birinde bir ağacın altında yorgunluk atarken yaşlı bir amca yanaşır ve çiçeğin yerini bildiğini söyler.

Yaşlı adam der ki;

-Cennet çiçeği o koca beyaz dağların ardındaki ovada

Ama tüccara dikkatli olmasını söyler.
Koca bir beyaz dev korumaktadır bahçeyi.

Tüccar baba aldırmaz. Gidip koparır çiçeği.
Aklında sadece kızının çiçeği görünce vereceği gülücük vardır.

Bahçeden çiçeği koparan baba arkasını döndüğünde kocaman bembeyaz bir dev ile karşılaşır...

 

-OOO sen ha, benim çiçeğimi koparırsın ha. Şimdi ölümlerden ölüm beğen, ey insan.

-Ama ulu dev. Kızım istemişti ... o yüzden... ben... kızım...

-Peki o zaman bir şartla sana o çiçeği veririm.

-Nedir?

-Kızını bana vereceksin...

-Ama... ama... Tamam...

der tüccar aklından, oradan sağ sağlim çıksın da...

-Şimdi git. Karşıdaki Masis Dağına kar düştüğünde geleceğim kızını almaya.

 

Tüccar elinde çiçek, beyaz devin bahçesinden çıkar.
Koşa koşa eve döner.

Kızına çiçeği verir.

Kızı o kadar çok sevinir ki hemen boynuna atlar babasının.

Teşekkür eder. Çok mutlu olmuştur...

 

Babası sevinçlidir ancak kızına deve verdiği sözü nasıl anlatacağını düşünür.

Aklında sözü tutmamak da vardır ama o koca beyaz devin ülkesine gelirse neler yapabilceği ile ilgili de korku içindedir.

 

Birkaç gün geçer.

Baba dayanamayıp kızına olanları tek tek anlatır.

 

-Korkma babacım. Napalım gidip göreceğim artık ne olacağını.

Der kızı üzgün.

 

Masis'e kar düşmüştür. Çiçek'in gitme zamanı gelmiştir.

Gözyaşları içinde uğurlar babası onu Masis'e doğru.

Koca beyaz dev daha Çiçek Masis'in eteklerindeyken gelir ve avucuna aldığı gibi kızı arkasını döner, gözden kaybolur.

Aradan birkaç yıl geçer.

Çiçek bir yolunu bulup devin elinden kaçar.

Masis'ten aşağıya, doğuya doğru koşmaya başlar.

Dev, Çiçek'in kaybolduğunu anladığında öyle bir hırslanır ki tüm gücünü toparlar.

Öyle bir bağırır ki, nefesi ıslık sesleriyle dağlarda rüzgar estirir.

Masis'ten aşağıya ovaya doğru fırtına yaratır.

Koca kar topları yollar dağın tepesinden aşağıya doğru.

Çiçek çoktan Aragatz Dağı'na varmıştır...

Önüne bakmadığı bir ara bir çukurdan içeriye düşer...

Arkasından beyaz devin sesi gelmektedir:

-Veeerrrr. Çiçeğimi bana geri verrrr...

 

Gözlerini açtığında, ardında bıraktığı beyaz devin soğuk ve kar kaplı ovalarında değil de çiçeklerle dolu güneşin ısıttığı gökyüzünde ışık demetlerinin dalgalandığı bir ovada olduğu görür.

Nerede olduğunu anlamaya çalışırken çevreden gelen sesler kulağında çınlamaya başlar.

Çiçekler şarkı söylüyordur...

 

Zümrüt şatoda, altın tabutta

Yatar bir kral kötünün gücüyle

Yatar kral Arin yarı ölü yarı uyur vaziyette

Ve dünya en kara yasını tutar

 

Yatacak ta ki gün gelene dek

O güneşli gün ki yakındır

Yeni bir hayatla ve sevgiyle gelmektedir

Tatlı bir öpücük verecek ona

 

Tüm ovadaki çiçeklerin yüksek sesle bu şarkıyı söylediğini duyar Çiçek.

 

Aha geldi, geldi güzel

Kraliçemiz ve kralın sevgilisi

Şimdi kalkacak soğuk tabuttan

Bizim cesur Arin Armaneli

 

Şimdi kalkacak kralımız

Cesur Arin Armaneli

Ve gözleri gülecek

Hayat dolu dünyaya ve çiçeklere

 

Şimdi ayaklanacak cesurumuz

kötü düşmana, beyaz deve karşı

Geliyor yeşil hayatımız

Çiçek kokulu, güneş sarısı

 

Çiçek bu şiirle birlikte kral Arin Armaneli'nin tabutunun olduğu zümrüt saraya girer.
Yaklaşır ve onun için ağlayan doğanın tüm bu renklerine o kadar üzülür ki iki damla gözyaşı düşer gözünden.

Tam da Arin Armaneli'nin gözlerine...

Uyanır cesur kral, ölüm uykusundan, altın tabuttan kalklar ve doğrudan Çiçek'in gözlerine bakar.

-Nasıl oldu da buldun beni.

Çiçek başından geçenleri Arin'e anlatır.

Nasıl beyaz devden kaçarken bu ovaya düştüğünü ve babasını ne kadar özlediğini anlatır...

 

Arin Armaneli;

-Duyuyorum o devin kötü sesini... O dev beni de buraya kapattı. Sen gelip beni bulmasaydın ben kim bilir daha ne kadar ölüm uykusunda kalacaktım.

 

Arin Armaneli geldikleri yoldan çıkararak beyaz devle savaşır.

Çiçek de olanları izlemektedir

Yer gök çatışırlar Arin Armaneli ve beyaz dev

Gök gürler, şimşekler çakar

Yer yarılır içine girerler

Çiçekler tanıklık eder bu zorlu mücadeleye.

 

Sonunda beyaz dev yenilgiyi kabul etmiş.
Kolu kanadı kırık geldiği Masis dağına kaçar.

Tüm yuvarladığı beyaz kar dağlarını ve soğuk sılıklarını alarak.

Onunla beraber soğuk kaplamış Masis'in ovaları da beyazdan kurtulur.

Arin Armaneli'nin çiçekleri açar her yerde...

 

İşte o gün bugündür her kış beyaz dev Çiçek'i geri alabilmek için gücünü toplayıp Masis'teki karlarla kaplı krallığından Yerevan'ın ötesindeki Aragatz Dağı'na kadar gelir.

Aragatz karla kaplanır, soğuk rüzgârlar eser.

Efsane odur ki Arin Armaneli her zaman olduğu gibi onu bir kez daha bozguna uğratıp Ermenistan Ovası'na ilkbaharı getirir.
Ermenistan Ovası, Masis'e kadar çiçeklerle donanır.

Bu ritüel adeta Arin Armaneli'nin her seferinde zaferini kazandığının, ilkbaharın kışı hep yenip güzel günler getireceğinin habercisidir.