Aris Nalcı

27 Ekim 2013

Avrupa'nın 'derin' üzüntüsü

Türkiye kendi gündemi ile çalkalanırken Avrupa’da 2013 yılı Ekim ayı liderler toplantısı yapıldı. Ailevi nedenlerden Brüksel’de olsam da gazeteci işte uzak kalamıyor

 

Türkiye kendi gündemi ile çalkalanırken Avrupa’da 2013 yılı Ekim ayı liderler toplantısı yapıldı. Ailevi nedenlerden Brüksel’de olsam da gazeteci işte uzak kalamıyor. Soluğu Brüksel’in merkezindeki Shumann Caddesi’nde alıp basın akreditasyonumu bağımsız blogger olarak yapıp içeri bir göz atayım dedim.

Avrupa Parlementosu bizimkiler kadar kendini ulaşılmaz görmüyor herhalde ki basın akreditasyonu için ne sarı basın kartı soran oldu ne de başka birşey. Bir kimlik ve formu doldurduktan sonra ‘tamam’ dediler.

El memleketlerde gazeteciyim dedin mi gazetecisin arkadaş!

Avrupa Birliği Liderler Topantısı’nın Ekim ayı gündemi önceden belirlenmişti. Bize verilen notlardan anlaşıldığı üzere daha çok kıta Avrupa’sındaki ekonomik büyümenin sağlanması için işinsanlarının liderlere akıl vereceği bir toplantı görünümündeydi ‘EU Summit 2013’.

Ancak hemen öncesinde ABD’nin Avrupa’da liderleri dinlediğinin ortaya çıkması ve İtalya’nın Lampedusa adasındaki kaza sonucunda 300’den fazla göçmenin ölmesi ekonomik gündemi geride bıraktı.

Brüksel halkı, Avrupa Konseyi binasının önündeki parka can yelekleri dizdiler. Lampedusa’daki katliamı hatırlattılar liderlere zirvenin ilk gününde. Ama nafile...

300 kişinin İtalya’ya giderek hayatını kurtarmak isterken canından olduğu olayla ilgili AB liderleri toplantısının açılış konuşmasında sadece ‘derin bir üzüntü’ duyulduğu ifade edildi. Toplantı sonuna kadar da bu ifadeden öteye geçilemedi.

İş geliştirme zirvesinden, göçmen politikaları zirvesine dönen bu toplantıda önce çıkan liderler oldu.

Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı François Holland, Amerika Birleşik Devletleri’nden Avrupa kıtasında yaptıkları dinlemelerle ilgili bir garanti anlaşması isteyecekler. Yıl sonuna kadar dinlemenin “etiği” ile ilgili kurallar belirlenecek.

ABD’nin Avrupa’yı dinlediği ortaya çıktıktan sonra verilebilecek en yumuşak cevaptı belki de bu. Ama sırrı Britanya Başbakanı Cameron’un ‘red tape’ (kırmızı bant) konuşmasında gizliydi. Britanya ve ABD,  kıta Avrupası’nda krizle boğuşan ülkelerin diğer AB ülkelerini etkilememesi için bir plan sundular. Britanya Başbakanı David Cameron konuşmasında Shengen sınırlarındaki ülkelerde yeni meslekler yaratılması gerektiğini vurgularken bunun adresini de kendi ülkesinde gösterdi. Zaten buluşmaların ikinci günü, Avrupa’nın iş insanlarının bir araya geldiği forumda İngiliz ve Amerikan şirketlerinin Avrupalılara çözüm önerileri ürettiği bir seminer düzenlendi. Avrupalıları yatırıma çağıran Cameron’un bu sözlerinden en çok Fransa etkilenmiştir herhalde. Verilere göre Fransa’da iş bulamayanların %80’i diğer Avrupa ülkelerine yatırım yapıyormuş. Yani kendi ülkesinde iş kurmaktansa diğerlerine gidiyor Fransızlar.

ABD’den ekonomik beklentilerin artması, en azından plan için bile olsa liderlerin ABD’nin dinleme skandalına sert cevaplarını önledi. Almanya ve Fransa ekonomik olarak kıtanın belki de en sağlam duranları. Ancak diğer ülkelerdeki sorunların da yeri gelip kendilerine yıkılacağını farkındalar. Bunun da üstesinden ABD’ye ‘bizi kontrollü dinle’. Mesajı ile verebilirlerdi.

Tüm bunlar olurken son dönemde Ortadoğu ve Afrika kıtasındaki göçmen akınına uğrayan Güney Avrupa ülkeleri toplantıda yardım sinyalleri veriyordu.

İtalya, Malta, Yunanistan bu ülkelerin başında. Ancak dinleyen yoktu. Angela Merkel de diğerleri gibi aynı şeyi söylüyor: “Daha fazla göçmen alımı konusunda ülkemizde bir çalışma yok. Bu aynı zamanda göçmenlerin geldiği ülkelerle konuşularak çözülmesi gereken bir sorundur”

Evet ama göçmenler gelmeye devam ediyordu ve zaten ekonomileri battı batacak bu ülkelerden bazıları iç politikada milliyetçiliği yükseltecek bu akınları engellemek istiyordu. Cevap diğer liderlerden de aynı geldi, toplantıdaki sunumlardan birinde göçmen Avrupa’nın politikası ile ilgili protokoller hatırlatıldı; Dublin II protokolüne göre Avrupa’ya giren göçmenler ilk ayak bastıkları topraklar dışında vizesiz yakalanırsa Avrupa sınırlarına ilk girdikleri ülkeye iade edilirler. Sınır dışı edilme işlemi bu ülke tarafından yapılmalıdır.

Bu durumda savaşlardan, katliamlardan kaçan göçmenlere Avrupalı liderlerin cevabının tercümesi şu : Girdiğiniz ülkelerde kalabiliyorsanız kalın. Diğerlerimiz sizi alamayız.

Avrupa’nın göçmenler için seçtiği kötü çocuklar İtalya, Yunanistan ve Malta. Bu ülkeler kıtaya denizden gelenlerin %80’ini, karşılıyor.

Avrupa liderlerinin toplantısı 25 Ekim’de sonlandı. Sonuç bildirgesinde göçmen politikalarını daha geliştirmek için Avrupa’ya rapor hazırlayacak profesyonel bir analiz ekibinin oluşturulmasına karar verildi. Bu ekibin Aralık ayında raporlarını sunması ve Ocak 2014’te yapılacak olan liderler toplantısına getirilecek olan bu raporların ardından göçmenlik yasalarıyla ilgili yeni düzenlemeler yapılması bekleniyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Holland’a göre, Avrupa’da göçmenlik sorunu aynı zamanda bir sınır problemi. Bu sınır problemini ise 1999’dan bu yana çözemediler. AB, 1999’da Frontex isimli bir proje geliştirdi. Avrupa’nın içerisinde sınırların kaldırılmasının ardından Shengen dışında kalan ülkelerden geçişleri kontrol etmek amacıyla hazırlanan bu program göçleri kontrollü geçişe dönüştürmeyi de amaçlıyordu. Ancak sınırlar genişledikçe bu projeye yatırılan bütçeler de büyüdü. Bütçe 2011’de 115 Milyon Euro’ya kadar çıktı. 2013’teki kriz ise bütçeyi 85 milyona düşürdü.

İşin ilginci bütçe kesintisini önerenler, her fırsatta Shengen’e dahil olmayacağını dile getiren Britanya ve Kuzey Avrupa ülkeleri idi. Yani Avrupa sınırları korunacak ise ortak bütçeden korunmamalıydı.

Avrupa’nın göbeği Brüksel’de 24-25 Ekim arasındaki Avrupa liderler toplantısında dışarıdaki küçücük can yelekli protesto dışında kimse milyonlarca Avrupa vatandaşı göçmenin geleceğini sormadı. O yelekler de ikinci gün toplandı zaten. Tek dert daha fazla gelmemelerini sağlamak.

Not : Avrupa’nın göçmenlerden korkusunu ve hatta «entegre» olmuşlarını bile kendinden saymaması için sayısız sebep olabilir. Ancak bu sebeplerin hiçbiri insani verilere dayandırılamaz. O yüzden yazımda yaptığım eleştiriler memleketin vatandaşına değil kriz yaratıp krizin içerisinden kendine yeni fırsatlar çıkaran liderlerinedir…

Yazı içindeki tüm veriler Avrupa Birliği’nin resmi bilgi edinme ajansı euractiv.com adresinden alınmıştır.