Arada sırada “zaman” meselesi aklıma düşüyor. Meslek icabı zaten dev bir problem bu. Başlangıcı, sonu, ben’le ve dışımla alakası ve mekanla olan flörtü… İşin içinden çıkamayınca, nasıl’lar havada asılı kalınca, Heidegger kadar olmasa da sözcüklerin ve tabirlerin hafızalarına başvururum : “Zamanın nasıl geçtiğini anlamamak” gibi. Burada zamanın hızından çok, o anlarda attığımız adımların isabetliliğinden, yerindeliğinden bahsederiz sanki. Yapageldiğimiz şeyle ilgili bir tatmindir bu. Yapmak istediğimiz veya yapmamız gereken şey layıkıyla halledildiyse zamanın ağırlığı azalır, özgürlük duygusu kuvvetlenir. Fakat işler her zaman böyle yürümez. Son vapura yetişemeyince, beklenen gol gelmeyince ve “o “ insanı bir daha hiç göremeyecek olduğumuzun farkındayken zaman dişlerini sivriltir ve tüm sinir bozuculuğu ile karşımıza çöreklenir. O zaman anlarız zamanın nasıl geçtiğini, O’nun herkese ayrı muamele eden pragmatic bir öğretmen olduğunu.
Peki ya bir gün boyundan aşağımız tutmaz olsa? Can Dostum’da (Intouchables) soylu ve zengin Philippe ( FrançoiseCluzet) bu durumla karşı karşıya. Türlü çeşit ilaç ve fizik tedavi ile 70’ine dek “yaşatılma” umudunda. Zaman boynuna dolanmış bir haldeyken yeni bir bakıcı almaya karar verilir ve pek kalifiye adayların içinde Driss’le (Omar Sy) anlaşılır. Driss ideal bir seçim olmaktan uzaktır. Altı aylık hapis cezası yeni bitmiş, karmakarışık ailesinin problemlerine deva olamamış afro-fransızdır. Lakin hayatın streil ve norm-bağımlı dilini de konuşmamaktadır. Neredeyse tamamen felçli bir adamın ihtiyaçlarını karşılayabilecek midir? Driss aslında her şeye ihtiyacı olan Philippe ile ilişkiyi bildiği yoldan kurar.Bu yeni ve fırlama metodolojiye gece gezmeleri, tu-kaka maddeler ve Philippe’nin alaya alınan ince zevkleri de dahil olacaktır.
“Can Dostum” zaman merkezli bir film değil tabii ( Öyle bir şey olabilir mi? Belki Demirkubuz’un zamanı anlamaktan yorgun karakterler, ile dolu filmleri). Fakatan’ları bambaşka soluyan iki adamın dostluğunu anlatıyor. Yargılarda boğulmayan, kendinden korkmayan insanlara has bir dostluk. Yönetmen – senaristler Toledano ve Nakache’nin bu üçüncü ortak işi ( diğerleri Those Happy Days ve Just Friends). Yönetmenler hali hazırda ilgi çekici olan bir fikre (başka bir örnek için bkz: Driving Miss Daisy) sağlam diyaloglar ve sevimli yan roller katmışlar. Tokyo’da en iyi film ödülü, Fransız Box –Office’nin şampiyonluğu ve Omar Sy’ın en iyi actor Cesar’I topladığı takdirin ürünleri zaten. Ama en çok Sarkozy’yen garabete verilmiş bir yanıt gibi Can Dostum, iyi olmuş.