‘1992: Berlin duvarı yıkıldı.Hırvatistan Almanya ve Avusturya’nın da baskılarıyla Yugoslavya’dan ayrıldı; sonra da Bosna. Sarajevo’da patlamalar, onlarca ölü. Legalliğini yitiren Federal ordu ve sırp paramiliterler müslüman Boşnaklarla karşı karşıya. Bratunac’da işkence görmüş 350 ölü. BM’nin güvenli bölge ilan ettiği Srebrenica’da Boşnak katliamı. NATO uçaklarınca uygulanan hava yasağı. 1994’de Boşnaklar ve Hırvatlar karşılıklı ateşkes ilan etti. ‘95’deSaraybosna’da pazaryerinde patlama: 37 ölü.Sırp mevzilerine NATO bombardımanı. Sırplar teslim oldu ve ’95 sonu anlaşma imzalandı.’
Bu ansiklopedik tarihçik pek masumane görünüyor. Aslında öyle.Gerçeğin herkes için ortak bir yüzü olduğuna dönük inancımızın ürünlerinden. Yeni Zelanda’lı balıkçıyla Flaman bir müzisyeni, Meksikalı aşçıyla Rus petrolcüyü buluşturan cinsten. Tuhaf olan şey , anlı şanlı bilgi çağımızın bu bilgileri, okunmasından öncesi ve sonrası arasında hissettirdikleri şey bakımından hiçbir fark arzetmiyorlar. İtiraz edilemeyecek doneler belirleniyor (tarihler, kimlikler vb.) ve ürkekçe ilişkilendiriliyor. Sonra? Sonrası malum. Zaman tekrar hızlanıyor, iş başı aşıyor ve olay dünyanın herhangi bir yerindeki çatışmalardan biri olarak zihnimizin derinliklerinde kayboluyor.
Neyse ki filmler hafızamıza tutunacak dallar sunabiliyor. BM iyi niyet elçisi Angelina Jolie ‘Kan ve Aşk’ta böyle bir işe soyunmuş. Bosna savaşı sırasında Sarajevo ve çevresinde geçen bir hikaye anlatıyor. Ajla (Zana Marjanoviç) bir ressam. Ablası Lejla (Vanesa Glodjo) ile birlikte yaşıyorlar. Ajla bir gece barda arkadaşı Daniel ile eğlenirken meydana gelen patlama herşeyi değiştiriyor. Üçbuçuk yıl sürecek bu kuralsız, acımasız savaşta Ajla ve Daniel’in yolları yine kesişiyor. Daniel bir Sırp subayı olarak Ajla’yla ilişkisini revize etmek Karadzic’vari babasına kendini ispatlamak zorunda kalıyor.Toplama kampına dönen Sarajevo, keskin nişancılarca ‘avlanan’ insanlar, tecavüze uğrayan kadınlar; nazizm diriliyor o sırada adeta.
‘Kan ve Aşk’ Jolie’nin ilk yönetmenlik denemesi, senaryo da ona ait. Çok hassas bir meseleyi Jolie çok fazla ‘konuşmadan’ , melodramatik ayarlar çekmeden ele almaya çalışmış.Yönetmenliğinin senaristliğinden daha iyi olduğunu belirtmek gerek. Oyuncularından da (özellikle Goran Kostic’ten) ustaca faydalanmış. Finale ise biraz daha odaklanmalıymış.
İlk gösterime girdiğinde filmin Bosnalı izleyicilerce yuhalandığı haberi geldi. Çok şaşırtıcı değil aslında bu. Boşnakların acısı büyük fakat tastamam bir sırp ‘barbarlığı’ ya da Hırvat ‘satılmışlığı filmi olsaydı bu, yarattığı ‘ferahlık’ geçici olacaktı.Jolie de bir Spielberg değil. Fantastik hikayeler bir yana , zaten artık tüm köşelerinden arındırılmış, hiç kafa karıştırmayan filmlerin (ister uzaylıları anlatsın ister nazileri ‘tatmin’ odaklı, ‘beklenti karşılayan’ anlatılardı Spielberg’inkiler) zamanı geçiyor. ‘Kan ve Aşk’ın sonlarında Ajla baktığı resimdeki çizgilerin yalınlığından etkilenerek Daniel’e ‘öyle cesur ki dokunmak istiyorsun’ der. Tatmin kovalamaktan yorulduk, gerçekler ‘dokunulmayı’ bekliyor.