2017 Anayasa değişikliği ile geçilen yeni sistemde gerek parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçilmesi, gerekse cumhurbaşkanlığı kararnameleri (CBK) ile -kanuna gerek bulunmadan yani TBMM'yi devreden çıkararak-, Cumhurbaşkanının devletin idari yapısını kolay yoldan değiştirmesinin mümkün olması ile devletin üst idari yapılanmasında önemli revizyonlar yapıldı.
Bu revizyonlardan en dikkat çekici olanlarından biri, daha önce bulunmayan yeni bir konum olarak "Cumhurbaşkanı yardımcılığı", diğeri de "bakan yardımcılığı" ihdas edilmesi.
Peki daha önce idari ve siyasi sistemimizde bulunmayan bu yeni konumların getirilmesi isabetli mi oldu? Yoksa hata mı yapıldı?
Bu konumlar gerek kamu hukuku gerekse kamu yönetimi ve siyaset bilimi açısından nereye konulmalı?
Yani siyasi nitelikli görevler mi? Yoksa idari yönü ağır basan bürokratik görevler mi?
Cumhurbaşkanı yardımcılığı "kuş mu deve mi"?
Önce Cumhurbaşkanı yardımcılığını (CBY) ele alalım.
Anayasa bu makamı açıkça öngörüyor (m.106).
Bu konudaki Anayasa hükmünde benim dikkatimi çeken birkaç nokta var:
İlki Anayasanın bu makam için herhangi bir sayı sınırlaması getirmemesi.
CBY'yi -TBMM'nin onayına filan gerek duymadan- doğrudan Cumhurbaşkanı atıyor ve istediği anda direkt görevden alabiliyor.
Tıpkı bakanlar gibi.
Kanımca Anayasa'nın bunlar için net bir sayı veya üst sayı sınırı belirlemesi doğru olurdu.
Bu kadar üst düzey bir devlet yönetim makamında kaç kişinin bulunabileceğini halkın ve kamuoyunun bence önceden bilme hakkı var.
Hadi Anayasa belirlemedi.
Hiç olmazsa merkezi idarenin temel teşkilatını düzenleyen CBK'da böyle bir sayı belirlemesi yapılması mutlaka gerekliydi.
Ne var ki anılan ana devlet teşkilatını düzenleyen CBK'da (1 nolu CBK) CBY için sayı belirlemesi yapılmamış. Bilakis Cumhurbaşkanının istediği sayıda CBY atayabileceği öngörülmüş.
Ciddi, demokratik ve halka hesap verebilmeyi esas gören bir devlette böyle bir keyfilik ve sınırsız yetki olmaz.
Bu konuda doğru olan öncelikle Anayasa'da veya en azından ilgili CBK'da CBY sayısının örneğin 3 ile sınırlanması.
Nitekim şu ana kadar mevcut Cumhurbaşkanı zaten aynı anda sadece tek bir CBY ile çalıştı.
Diğer yandan, Anayasanın CBY ile bakanları aynı konumda gördüğü anlaşılıyor.
Bakanların konumu
Bilindiği üzere yeni sistemin bakanlar için belirlediği konum, siyasi bir konumdan ziyade idari ağırlıklı bir konum. Bakanlık görevi bir tür en üst düzey bürokratlık gibi kurgulanmış.
Bunun en açık kanıtı ve göstergesi, bakanların gerek göreve devamında, gerekse görevden alınmalarında TBMM'nin tamamen devre dışı tutulması. Güvenoyu ve gensoru kurumlarının ortadan kalkması.
Bu nedenle bakanlar aslında Cumhurbaşkanının idari anlamda en üst düzey bürokratları yani memurları gibi bir konumda.
Tıpkı ABD'deki bakanların "devlet sekreteri" konumu gibi.
Anayasa bunların sadece ceza yargılamalarında Yüce Divan'a gönderilmelerinde TBMM'ye yetki vermiş.
Oysa önceki sistemde bakanların gerek göreve devamlarında ve görevden alınmalarında TBMM onayı gerekmesi, gerekse tüm Bakanlar Kurulu kararlarında her bakanın imzasının zorunlu olması, bakanlara idari konumları yanında siyasi bir kimlik ve yetki de tanımış oluyordu.
Yeni sistemde ise bakanlar için bu iki siyasi yetki de hukuken kalmadı.
TBMM'nin bakanların atanma ve görevden alınmalarında hiçbir dahli ve yetkisi kalmadığı gibi, Yürütme yani Hükümet adına alınan kararlarda bakanların imzası da bulunmuyor.
Cumhurbaşkanı bu yetkiyi (kararnamelerde) tek başına kullanıyor.
Bakanlar sadece kendi bakanlıkları ile ilgili konulardaki idari işlemlere imza atıyor. Tüm Yürütme erki adına artık imza atamıyor.
Bu anlamda zaman zaman yapılan "Cumhurbaşkanlığı kabinesi" toplantıları aslında hukuken hiçbir anlam ifade etmiyor. Salt istişari niteliği var.
Başkanlık sisteminde aslında bu durum normal.
Yasama ile Yürütme net biçimde ayrıştığından, Yürütme'yi tek başına temsil eden başkanın (Cumhurbaşkanı) bakan atama yetkisini Yasama organı ile paylaşması da gerekmiyor.
Cumhurbaşkanına vekalette meşruiyet sorunu
İşte aynı durum yeni sistemde cumhurbaşkanı yardımcıları (CBY) için de geçerli.
Bunların atanma usulü ve konumları bakanlar ile benzer statüye tabi tutulmuş.
Bir anlamda eski sistemdeki "devlet bakanları" ile benzer bir konumda denebilir.
Fakat tam da bu noktada yeni sistemin dizaynında cumhurbaşkanı yardımcıları (CBY) için önemli bir sorun var.
O da Cumhurbaşkanına vekalet konusu.
Bilindiği gibi eski sistemde Cumhurbaşkanına, yokluğunda TBMM Başkanı vekalet ediyordu.
Oysa yeni sistemde bu kaldırıldı.
Yokluğunda Cumhurbaşkanına, CBY'nin vekalet etmesi kuralı geldi.
Bu vekalet hem Cumhurbaşkanının geçici yokluğunda (yurt dışı seyahat, kısa süreli hastalık vs.); hem de süresiz yokluğunda (ölüm, ağır hastalık vs.) geçerli.
İşte tam da bu noktada CBY salt bürokratik bir makam olduğundan ve cumhurbaşkanı yardımcısı seçilmemiş ve teknik olarak siyasi kimlik taşımayan biri olduğundan, özellikle Cumhurbaşkanlığı makamının ölüm, istifa veya ağır hastalık gibi nedenlerle boşalması halinde bu makama salt "memur" konumunda birinin vekalet etmesi bence ciddi bir meşruiyet problemi doğuruyor.
Bu önemli sorunun çözümü adına iki önerim var:
Ya ABD'de olduğu gibi cumhurbaşkanı yardımcısı/yardımcıları adayları da Cumhurbaşkanı seçimi öncesinde deklare edilsin ve böylece halk, CB ile birlikte yardımcılarına da oy vermiş olsun.
Böylece CBY halk tarafından seçilen ve siyasi bir konuma da sahip olan biri olacağından, Cumhurbaşkanına vekalet etmesi meşruiyet sorunu doğurmayacaktır.
Ya da Cumhurbaşkanına vekalet yetkisi yine TBMM Başkanına verilsin.
Özellikle CB'nin geçici yokluğu dışındaki hallerde (ölüm, ağır hastalık, istifa vs.) vekalet, CBY yerine TBMM Başkanında olsun.
Bu önerilerimden ikincisi için Anayasa değişikliği gerekir.
Ama ilki için Anayasa değişikliğine gerek yok. Seçim kanunu ile halledilebilir.
Bakan yardımcıları "siyasi aracılar" mı?
Bakan yardımcılarına gelirsek.
Aslında bakan yardımcılığı müessesesi son Anayasa değişikliği öncesinde de kısa bir süre denendi.
Bakanlıklarda bakanlık müsteşarlığı ve müsteşar yardımcılıkları ile birlikte ayrıca tek bir bakan yardımcılığı bulunması uygulamasına geçildi.
Bunun getiriliş gerekçesi ise bakanlıklarda bakan dışında üst düzeyde siyasi bir muhatap bulunmamasının ve müsteşar ve müsteşar yardımcılıklarının siyasi niteliği olmayan salt idari/bürokratik makamlar olmasının siyasi boyutta yani gerek iktidar partisi milletvekilleri gerekse iktidar partisi merkez ve taşra yönetimleri seviyesinde siyasi muhatap bulamama sorunu doğurarak, işleri aksattığı ve verimli bir siyasi icraati sekteye uğrattığı eleştirileri.
Ne var ki özellikle bakanlık müsteşarı ile anılan tek bakan yardımcısı arasındaki hukuki ve idari konum ve yetki karmaşası bu uygulamadan verimli sonuç almayı engelledi.
Bunun sonucu olarak ise yeni sistemde bakanlıklarda müsteşarlık ve müsteşar yardımcılığı konumları bütünüyle lağvedilerek, bunlar yerine birden çok (5'e kadar) bakan yardımcılığı makamı oluşturuldu.
Şu ana kadar olan uygulamasında ise bakan yardımcılıkları, iktidar partisinin ve iktidar ortaklarının siyasi taleplerinin bakanlık bürokrasisi üzerinde uygulatılmasını sağlama fonksiyonuna indirgenmiş gibi görülüyor.
Diğer bir ifadeyle, bakanlıklarda gerek hukuksal dayanağı sıkıntılı gerekse kamu yararı açısından sorunlu siyasi taleplerin siyasi baskı ile dayatılmasına karşı en üst düzeyde bir absorbasyon fonksiyonu üstlenen müstaşarlık ve müsteşar yardımcılığı makamlarının kaldırılmasının bilançosu olumsuz gibi görünüyor.
Bakan yardımcılıkları bu konuda maalesef ülke ve toplum yararına uygun bir sınav veremedi.
Bir tür yüksek düzey siyasi iş takipçiliği gibi bir imaj oluşturdu.
O halde bakan yardımcılıklarının kaldırılıp, önceki sistemdeki müsteşarlık yapısını geri getirmek daha doğru görünüyor.
Bakan yardımcılığı Anayasa'da öngörülmediğinden ve CBK ile getirildiğinden, bunların kaldırılmasında Anayasa değişikliğine de kanuna da ihtiyaç yoktur.
Kaldı ki eğer bakanlıklar ile siyaset arasında daha somut bir koordinasyon ihtiyacı duyulursa, Cumhurbaşkanının her bakanlık için birer milletvekilini bu koordinasyon ile fiilen görevlendirmesi de her zaman mümkündür.
Bunun için herhangi bir mevzuat hükmüne de ihtiyaç yoktur. Çünkü bu koordinasyon doğrudan Cumhurbaşkanının kontrolü altında ve salt siyasi mahiyette olacak ve bunu de facto üstelenecek milletvekilinin zaten hukuki bir yetki kullanması sözkonusu olamayacaktır.
Böylece bakanların siyasi kimlik taşımamalarının eksikliği de giderilmiş olacaktır.
Sonuçta, devletin üst düzey yapılanmasında cumhurbaşkanı yardımcılığının revize edilmesi, bakan yardımcılıklarının ise kaldırılması doğru olacaktır.
Ali D. Ulusoy kimdir? Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur. Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur. ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür. Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri. Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008. |