Ülkede yargı erkini temsil eden ve açılan davalarda yargı adına son sözü söyleyen yüksek mahkemelerin başkan ve üyelerinin seçimi yani kimler olduğunun bilinmesi ülkede yaşayan herkesin en doğal hakkıdır.
Bu durum devletin diğer iki erkini temsil eden Cumhurbaşkanı (Yürütme) ve milletvekillerinin (Yasama) tanınması ve kim olduklarının bilinmesi kadar önemlidir.
Dolayısıyla yüksek yargıya seçilen başkan ve üyelerin yakından tanınması bu görevlere gerçekten hak ederek ve liyakatle gelinmesi için de kamuoyunun bir tür denetimine vesile olabilecektir.
ABD'ye (UCLA) misafir öğretim üyesi olarak ilk gittiğimde (2005-2006) ABD Yüksek Mahkeme başkanı seçimi ile ABD Merkez Bankası başkanı seçimi yakın zamanlara denk gelmişti.
Basın ve medya kuruluşlarının Yüksek Mahkeme başkanı seçimine Merkez Bankası başkanı seçiminden çok daha fazla ilgi gösterdiklerini görünce şaşırmıştım.
Her ikisinin de seçim yöntemi orada aynı.
Başkan bir isim öneriyor.
Senato'nun ilgili komisyonunda o kişi milletvekilleri tarafından bir tür "mülakata" (hearing) alınıyor.
Milletvekilleri komisyonda o kişiye mesleği ve kariyeri hakkında sorular soruyorlar. Gerektiğinde kendisini açığa düşürmeye çalışıp neredeyse sorguluyorlar.
O aday da kendisini savunuyor ve sorulara yanıtlar veriyor.
Sonra da Senato'da hakkında oylama yapılıyor ve çoğunluğun oyunu alırsa ataması onaylanıyor.
Oylamada o kişinin komisyondaki mülakattaki performansı oldukça belirleyici oluyor. Komisyondaki bu mülakat ulusal radyo ve televizyon kanallarından naklen yayınlanıyor ve çok izleniyor.
Eğer adayın Komisyon mülakatındaki performansı iyiyse ve görevi hak ettiği kanısına varılırsa partizanlık yapılmadan ataması onaylanıyor. Performansı beğenilmezse de onaylanmıyor. Birçok örneği var.
Ben de o zaman şimdiki Yüksek Mahkeme başkanı John Roberts'in mülakatının bir kısmını televizyondan naklen izlemiştim.
Hiç unutmadığım kısmı şöyleydi:
Komisyondaki mülakatta bir milletvekili kendisine yıllar önceki eski yargıçlık görevi esnasında bir davada verdiği karardan bir pasaj okuyor ve kararın hatalı olduğunu ima ederek niçin böyle bir karar verdiğini soruyor.
Roberts ise hiç çekinmeden kendisine şöyle diyor:
"Sayın senatör, eğer lütfedip aynı kararın izleyen paragrafındaki şu ifadeleri de okuyabilseydiniz kararı niçin öyle verdiğimi anlardınız ve verdiğim kararın haklı olduğunu görürdünüz!" (sonra da izleyen paragrafı okuyup kararda niçin haklı olduğunu açıklıyor).
Milletvekilleri ya atamasını onaylamazsa diye alttan alıp, "yağ" çekmiyor.
Kendi itibarından taviz vermiyor.
İşte kendisine güvenen ve liyakatli bir yargıç örneği.
Nitekim Başkan Roberts, Cumhuriyetçi Başkan tarafından önerilmesine ve muhafazakâr bilinmesine rağmen, görevini layıkıyla yaptığı hususunda Demokratlardan da onay alan biri ve halen de yüksek mahkeme başkanlığı görevinde bir denge unsuru olarak görülüyor.
AYM'deki başkanlık değişimi
Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesine (AYM) yeni bir başkan seçildi.
Görevdeki Başkan'ın (Zühtü Arslan) 12 yıllık üyelik görevi sona erdiği için mahkemeye veda edecek.
Kendisi YÖK kontenjanından yani öğretim üyesi sıfatıyla mahkemeye seçilmişti.
Yeni seçilen başkan (Kadir Özkaya) ise Danıştay kontenjanından seçildi.
Her ikisi de arkadaşlarım.
Kadir Özkaya
Zühtü Arslan'ın AYM performansı
Zühtü Bey AYM üyeliğine Sayın A. Gül tarafından seçildi.
Kamu yönetimi, siyaset bilimi ve kamu hukuku alanlarındaki uzmanlığı üst seviyededir.
Muhafazakâr mahalle orijinini liberal demokrat değerlerle iyi biçimde sentezleyip, evrensel hukuk devleti ve insan hakları normlarını içselleştirdiğini bana göre kanıtlamıştır.
Daha da dikkat çekici olan nokta, son 10 yıldaki en hassas dönemlerde yürüttüğü AYM başkanlığı görevinde bir yandan zaman zaman kuvvetler ayrılığı kavramını yok sayarak ve makul ölçüleri aşarak saldırganlaşan siyasi iktidarla ipleri yine de koparmayarak ve diyalog kanallarını açık tutarak; diğer yandan en önemli ve kritik davalarda (barış imzacıları, sosyal medya yasakları, ifade özgürlüğü, Kavala vs.) her ne pahasına olursa olsun gerektiğinde risk alarak evrensel hukuk normları lehinde kararlar çıkmasına vesile olarak, adeta ip üstünde yürüyen "cambaz" titizliğiyle bir denge unsuru olmayı başarabilmesi.
Bence kırmadan dökmeden ve köprüleri atmadan bu dönemde her şeye rağmen bunu başarabilmesi çok büyük bir maharet.
Yerinde ben olsaydım açıkçası bunu başarabilir miydim emin değilim. Sanırım başaramazdım. Bir noktada ipler kopardı gibi geliyor.
Örneğin kendisinin gösterdiği bu maharetli yönetimi maalesef bu dönemdeki Danıştay ve Yargıtay yönetimleri gösteremediler.
Kuvvetler ayrılığını ve evrensel hukuk devleti normlarını görmezden gelerek ve siyasi iktidar yanında pozisyon almayı seçerek tarafsız ve objektif bir imaj çizemediler.
Dolayısıyla kendisini şahsen bu performansından dolayı tebrik ediyorum.
Yeni AYM başkanı kimdir?
Yeni AYM başkanı Kadir Özkaya'ya gelirsek.
Kendisinin uzun yıllar Danıştay tetkik hakimliği, AYM raportörlüğü ve Danıştay üyeliği tecrübesi var.
Muhafazakâr kimliğine rağmen "eski" yani "Kemalist" Danıştay'da herkesin çalışkanlığını ve dürüstlüğünü takdir ettiği biriydi.
Kendisiyle Danıştay'da İDDK'da beraber üyelik yaptık.
İnsancıl, dürüst, çalışkan, güvenilir ve düzgün bir insandır.
AYM üyeliğinde, geldiği "mahalle"den kendisini soyutlayıp daha tarafsız ve objektif pozisyon almasını beklediğim örnekler olmasına karşın, AYM başkanlığı görevini bir "denge" unsuru olarak layıkıyla yapacağına inanıyorum.
Tıpkı ABD Yüksek Mahkeme başkanı Roberts gibi.
Sonuçta yargıçlık gibi kamusal görevlere atananlar, bu görevlerinde kendilerini atayanların beklentisine göre değil, toplum adına o görevi yapmakla ve görevlerini tarafsız ve objektif biçimde yapmakla mükelleftir.
Aksi halde yaptıkları görevin hakkın vermiş olamazlar.
Ali D. Ulusoy kimdir? Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur. Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur. ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür. Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri. Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008. |