Avukat bir dostum aradı.
Önemli bir ticari kira davası olduğunu ve davanın hakim değişimleri nedeniyle birkaç yıldır fazladan uzadığını söyledi. Aynı davada çok sık aralıklarla 4-5 hakimin değiştiğini belirtti. Ticari kiralar dahil tüm kira davalarına tek hakimli sulh hukuk mahkemelerinin baktığını; mahkemenin hakiminin sık değişmesi yanında, son değişen iki hakimin ağır ceza ve asliye ceza mahkemelerinden gelmesi nedeniyle, uzmanlığı tamamen başka alanda olan hakimlerin uzman olmadıkları mahkemelere verilmesinin davaların ekstra uzamasına sebebiyet verdiğinden yakındı.
Gerçekten de ceza hukuku ile özel hukuk alanları tamamen farklıdır ve farklı uzmanlık alanlarıdır. Meslek yaşamının büyük kısmında ceza mahkemelerinde ceza davalarına bakarak uzmanlaşmış bir yargıcın bir anda aniden özel hukuk davalarına bakan mahkemeye verilmesi gerçekten uzmanlaşma açısından çok sorunlu. Kulak-burun-boğaz uzmanının aniden kardiyolojiye geçmesi gibi düşünün! Üstelik bu yeni alana dair herhangi bir spesifik meslek içi eğitim de almadan. Dün ceza mahkemesi hakimi olarak görev yaparken, bir anda bugün kira davalarına bakan özel hukuk mahkemesi hakimi olarak uyanabiliyorsunuz!
Kuşkusuz özel hukuk ve ceza mahkemelerinin kendi içinde görev değişimleri olabilir. Örneğin belli süre sulh cezaya bakan hakim asliye cezaya verilebilir. Ama bu olgu özel hukuk mahkemelerinin kendi içinde bile tartışılabilir bir durum. Örneğin özel hukuk içinde olmasına karşın, iş mahkemeleri veya aile mahkemeleri diğer özel hukuk mahkemelerine göre (sulh hukuk, asliye hukuk, ticaret vs.) apayrı bir uzmanlık.
Hele ceza mahkemeleri ile özel hukuk mahkemelerinin hakimler bazında baştan bütünüyle ayrıştırılmaması ve aralarında geçişin şimdiye kadar mevzuatla engellenmemiş olması büyük bir eksiklik.
Savcı ve hakim ayrıştırılmalı mı?
Hatta bildiğim kadarıyla mevzuatta savcılıktan hakimliğe geçişe bile engel yok. Bence bu da ayrıca sorunlu. İşin doğrusu ve olması gereken zaten savcılık ve yargıçlık mesleklerini en baştan bütünüyle ayırmak. Tamamen ayrı sınavlar ile mesleğe almak.
Bu bağlamda yargı üst yönetiminde de ayrı kurullar oluşturmak en doğrusu. Hakimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu şeklinde. Çünkü yargı içinde bu iki mesleğin (savcılık ve yargıçlık) fonksiyonu ve konumu farklıdır.
Her ne kadar her iki meslek de tam bir "bağımsızlık" gerektirse de, yargıçlık tam bir "tarafsızlık ve objektiflik" gerektirmesine karşın, savcılık tarafsızlık değil, bilakis toplum düzeni ve kamu menfaati lehine taraf olmayı gerektirir.
O halde tıpkı idari yargı hakimlerinin ayrı sınavla alınması ve sonradan idari yargı hakimlerinin ceza veya özel hukuk mahkemelerine geçmesinin mümkün olmaması gibi, ceza mahkemelerine hakim alımı ile özel hukuk mahkemelerine hakim alımının da ayrı sınavlarla yapılması ve birbirine geçişin mümkün olmaması çok daha doğru. Savcılık sınavının ise yine ayrı yapılması gerekli.
Yargıda gerçek uzmanlaşma ancak bu şekilde sağlanabilir.
Aynı uzmanlaşma ve geçişkenliğin önlenmesinin istinaf (bölge mahkemeleri) ve Yargıtay bazında da açık kanun hükmüne bağlanması çok daha isabetli olur. Zaten fiilen Yargıtay bazında böyle bir ayrışma var.
Nitekim Yargıtay aslında iki bölümden oluşuyor.
Yargıtay'da ceza davalarına bakan daireler ile özel hukuk davalarına bakan daireler hem fiilen hem hukuken hem de üyeler bazında ayrışmış durumda. Çok nadir durumlar dışında ceza dairelerindeki üyeler özel hukuk dairelerine verilmiyor (vice versa). Dairelerin kararlarının üst yargısal denetiminde de ceza genel kurulu ile (özel) hukuk genel kurulu aynı şekilde tamamıyla ayrı.
Bildiğim kadarıyla istinaf bazında da (Bölge adliye mahkemeleri) benzer bir yapı var.
Böylece ceza davaları ve özel hukuk davaları açısından uzmanlaşma üst mahkemelerde yargıçlar ve yüksek yargıçlar açısından sağlanmış durumda.
Yapılması gereken, aynı durumu yargıçlar bazında ilk derece mahkemelerinde de yapmak ve bu durumu tüm yargı sisteminde açık yasal güvenceye bağlamak.
Böylece yargıda gerçek anlamda uzmanlaşmayı sağlamak.
Bunun için Anayasa değişikliğine de gerek yok. Kanunla yapılabilecek bir düzenleme.
Hatta kanuna bile gerek olmadan Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) bunu ilke kararı ile de yapabilir. İlke kararı ile ilk derece ve istinaf bazında ceza mahkemelerinde çalışan yargıçların özel hukuk mahkemelerine geçirilmemesi (vice versa) öngörülebilir. Aynı kural savcılar için de getirilebilir. Ancak yasal olarak kurala bağlanması bence daha doğru olur.
Ceza mahkemeleri ile özel hukuk mahkemeleri bazında yargıçların geçişkenliği (veya savcılıktan yargıçlığa geçiş) istisnai biçimde mümkün olacak olsa bile, bunun Adalet Akademisinde belli bir süre hizmet içi eğitim sonucunda yapılması daha isabetli olur.
Zaten Adalet Akademisi'nin salt staj bazında değil, görevdeki yargıç ve savcılar için de hizmet içi eğitim bağlamında aktif hale getirilmesine ihtiyaç bulunuyor.
Yargıda İspanyol Modeli
Bu bağlamda diğer bir önerim ise hem çok daha radikal. Hem de Anayasa değişikliği gerektiriyor.
Mevcut Yargıtay ile Danıştay'ın yargısal dairelerini T.C. Yüksek Mahkemesi çatısı altında birleştirmek.
Ancak bunu idari yargı-adli yargı ayırımını koruyarak yapmak.
Yani İspanyol Modeli.
Şu andaki Yargıtay'da özel hukuk dairelerinin (Özel) Hukuk Genel Kurulu, ceza dairelerinin Ceza Genel Kurulu altında ikiye bölümlendiği gibi; bu bölümlemeyi "T.C. Yüksek Mahkemesi" çatısı altında üçe çıkararak, bir de İdari Davalar Genel Kurulu oluşturmak. Altında ise idari ve vergi davalarına bakan daireler oluşturmak. Daha doğrusu Danıştay'daki dava dairelerini buraya almak.
Danıştay'ı ise salt merkezi idareye danışmanlık yapan, memurin muhakematı işleri yapan ve yerel yönetimler ile merkezi idare arasındaki önemli idari ihtilafları çözümleyen ama yargısal görevi olmayan spesifik bir kurum olarak korumak.
Hatta kamu denetçiliği (ombudsmanlık) fonksiyonunu da dahil ederek yeniden dizayn etmek.
Nitekim Danıştay'ın mevcut halinde yargısal görevler ile diğer idari/istişari görevlerin aynı çatı altında yapılmasının herhangi bir pratik yararı ve gerekliliği kalmadığı kanaatindeyim.
Gerek idare hukuku profesörü gerek eski Danıştay üyesi olarak geldiğim nokta bu.
Aksine, Yüksek Yargı'nın, idari yargı, ceza yargısı ve özel hukuk yargısı şeklinde, yargılama usullerinde de birbirinden ayrışmış, üç bölüm halinde fakat tek çatı altına geçmesinin çok daha isabetli olacağı kanısındayım.
Böylece tüm yargı erkinde hem bütünleşme sağlanacak ve yargı erkinin tek muhatabı olacak. Hem de gerçek uzmanlaşma sağlanabilecek.
Görüşümün ve önerimin ayrıntılarını başka bir yazımda açıklarım.