TEİAŞ (Türkiye Elektrik İletim A.Ş.) geçen gün (3 Temmuz) Cumhurbaşkanı (CB) tarafından özelleştirme kapsamına alındı.
TEİAŞ, elektriğin tüm ülke çapında yüksek gerilim hatlarıyla taşınması ve iletiminden sorumlu devlet şirketi. KİT (kamu iktisadi teşebbüsü) statüsünde. Yani elektriği üretim santrallerinden alıp, gerek şehirler arasında gerek şehirlerin içinde dağıtımcılara, tedarikçilere hatta kullanıcılara iletme işi yapıyor. Bu anlamda sadece şebeke işletmeciliği değil, aynı zamanda elektriğin tüm ülke düzeyinde arz güvenliğinin sağlanması ve planlanması işinden de sorumlu.
Muhtemelen elektrik hizmetlerinin en stratejik ve ulusal güvenlik açısından en hassas kısmını üstleniyor.
İşte bu nedenledir ki 2000'lerin başında yine aynı iktidar tarafından elektrik hizmetlerinin özelleştirilmesi ve rekabete açılması sürecinde bu faaliyetin hem rekabete açılmayıp "tekel" olarak kalması; hem de kamuda kalması tercih edildi. Yani özelleştirilmesi düşünülmedi.
İktisadi açıdan bakıldığında elektrik iletimi "doğal tekel" özelliği taşıyor. Yani rekabete açılmasının iktisadi rasyoneli yok. Çünkü iki şehir veya şehirler arası tek bir iletim (yüksek gerilim) hattı kurulması ve (kim üretirse üretsin ve kim tüketirse tüketsin) geçecek tüm elektriğin bu iletim hattından geçirilmesi yeterli ve mümkün. Yani ilave o kadar masraf yapıp aynı ana iletim hattına paralel başka iletim hatları kurulması iktisadi yönden çok anlamsız ve gereksiz.
Bu doğal tekelin devletçe işletilmesi ve yönetilmesi ise gerek ulusal güvenlik gerekse yürütülen faaliyetin stratejik önemi ve hassasiyeti nedeniyle genelde oldukça liberal Batı ülkelerinde bile tercih ediliyor.
Elektriğin rekabete açılabilir başka kısımlarının (üretim, perakende satış gibi) ya da ticareti ile doğrudan bağlantılı yerel tekel kısmının (dağıtım) özelleştirilmesi genelde mümkün görülürken, doğal tekelin en belirgin ve en stratejik kısmı olan iletimin özelleştirilmesine dünyada genelde sıcak bakılmıyor.
Özelleştirmesi hukuken mümkün olsa bile, özellikle Türkiye gibi yerli sermayesinin güçlü olmadığı ülkelerde böylesine değerli bir kamu şirketini ancak yabancı yatırımcılar alabilir. Bu durumda ise başka bir sorun ortaya çıkıyor:
Ulusal güvenlik için bu kadar önemli ve stratejik bir doğal tekelin yabancılara satılması uygun mu?
Anayasa Mahkemesi (AYM) bu hususta Türk Telekom özelleştirmesi için, yabancıya satılsa bile devletin "altın hisse"ye sahip olmasını ve bu hisse uyarınca devletin şirketin önemli stratejik kararlarında veto hakkı bulunmasını yeterli saydı. Telekom'un yabancılara satılması bu sayede mümkün oldu.
Aynı emsal, hukuken TEİAŞ için de söz konusu olabilir.
Ancak bu noktada TEİAŞ'a özgü başka bir önemli hukuksal sorun var.
Elektrik Piyasası Kanunu'na göre TEİAŞ'ın özelleştirilmesi mümkün görünmüyor. Çünkü kanun, "özelleştirme" maddesinde elektrik hizmetleri sunan kamuya ait şirketlerden sadece EÜAŞ ve TEDAŞ ile bunlara bağlı alt şirketlerin özelleştirilmesini mümkün görüyor (m.18). TEİAŞ'ı bunlar arasında saymıyor.
Yani böyle bir özelleştirme için öncelikle bu konuda "özel kanun" niteliğindeki Elektrik Piyasası Kanunu m.18'de değişiklik gerekiyordu ve bu yapılmadı.
Diğer taraftan, Özelleştirme Kanunu'na göre KİK (kamu iktisadi kuruluşu) statüsündeki KİT'lerin mülkiyet satışı yoluyla özelleştirilmesi mümkün değil. Bunlar ancak işletme hakkı devri suretiyle özelleştirilebiliyor.
KİK statüsü ise 233 sayılı KHK'de, tekel niteliğinde kamu hizmeti yürüten KİT'ler olarak tarif edilmiş. Yani tam olarak TEİAŞ gibi kuruluşlar bu nitelikte sayılmış. Ama 233 sayılı KHK'nın eki listede tam bir "hülle" veya "kasaba kurnazlığı" yapılarak, TEİAŞ, KİK'ler arasında değil, İDT'ler arasında sayılmış. Oysa İDT'leri aynı KHK, tekel niteliğinde değil rekabete açık biçimde ve kamu hizmeti niteliği değil ticari yönü ağır basan faaliyet yürüten KİT'ler olarak tanımlamış.
Yani KHK'nın eki liste KHK'nın kendisiyle çok açık biçimde çelişiyor. Bu nedenle TEİAŞ'ın "halka arz" gibi bir tür "hisse devri" yani mülkiyet devri suretiyle özelleştirilmesi de hukuken teknik olarak sorunlu. Halka arzın yüzde 50'nin altında kalması bile bu hukuksal sorunu ne derece giderir, tartışmaya açık.
Bu bağlamda anılan CB kararı kanaatimce ciddi hukuksal sorunlar içeriyor.
Buna karşın prensip olarak kamu şirketlerinin özelleştirilmesine karşı olmadığımı ifade edeyim. Tabii ki gerçek değerinden olması ve stratejik nitelikte olanları için devletin "altın hisse" öngörmesi kaydıyla.
Nitekim Türkiye gibi ülkelerde kamu şirketlerinin iktidara kim gelirse gelsin, siyasi iktidarların ve yandaşlarının "arpalıkları" ve "çiftlikleri" olması maalesef kaçınılmaz oluyor.
Hepimiz biliyoruz ki bu ülkede istisnaları olsa da sistem böyle işliyor. Devlet iktidarının nimetleri kişileri eninde sonunda yozlaştırıyor. Yozlaşmış biçimde yönetilmeleri kaçınılmaz olan bu şirketlerin kamuda kalmasının halka faydasından çok zararı var bence.
Erdal İnönü'den bir dolaylı anı
Şimdi hayatta olmayan Başbakanlıktan üst düzey bürokrat bir dostum anlatmıştı:
Rahmetli Erdal İnönü başbakan yardımcısı/devlet bakanı iken Kalkınma Bankası kendisine bağlanmış. Bankada bir yönetim kurulu üyeliği boşalmış. Bahsettiğim bürokratı da Erdal İnönü tanıyor ve güveniyormuş ve bu yönetim kurulu üyeliğini teklif etmiş. Başbakanlıktaki görevinin maaşı daha yüksek olduğu için ve o zamanlar öyle kamuda birden fazla iş için birden fazla maaş almak mümkün olmadığından (!), bürokrat dostumuz maaşı düşeceği için bu görevi kabul etmemiş.
Erdal İnönü çok şaşırmış. "Yahu madem bu görevin maaşı öyle ahım şahım değilmiş; o halde niçin bu göreve gelmek için o kadar kişi araya birçok kişi sokarak benim kapımı aşındırıyor? Bir türlü anlamıyorum!" demiş.
İşte devleti ve bürokrasiyi tanımayan ve buralarda dönen dolapları ve dümenleri bilmeyen saf ve temiz bir siyasetçinin dramı. Çoğu bürokratın kamu kaynaklarından kredi dağıtma yetkisine sahip böyle bir post için niçin can atmış olabileceğini anlamamış. Ama siz anlarsınız!
Sonuçta bu özelleştirme işine de at gözlüğü gibi tek boyuttan bakmamak; ama bir o kadar da dikkatli olmak lazım.
*Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi.