Ali D. Ulusoy

23 Ekim 2024

Öcalan “cici çocuk”, Demirtaş “kötü çocuk”muş; yerseniz!

Sayın Bahçeli’nin Öcalan’a statü verme ve onu muhatap görme önerisi hem siyaseten hem de hukuken ne kadar hatalı ise, Sayın Özgür Özel’in Demirtaş’ı muhatap görme yaklaşımı da o kadar doğru ve meşrudur

HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Abdullah Öcalan

Sayın Devlet Bahçeli’nin Öcalan’a yasal statü isteyen çıkışı sadece siyasi açıdan değil hukuksal açıdan da kendi içinde ciddi çelişkiler ve sorunlar barındırıyor.

Çelişki öncelikle şurada:

Kürt sorunu için biz Türkler tarafında hukuken muhatap alınabilecek meşru muhatap Öcalan değil Demirtaş olmalıdır.

Çünkü hukuksal açıdan Öcalan, terör örgütü lideri olarak ve on binlerce kişinin ölümünden direkt olarak sorumlu bulunmuş ve mahkûm edilmiş biridir.

Hakkında verilen terör suçundan mahkûmiyet ise AİHM dahil tarafsız uluslararası yargılamada haklı bulunmuştur.

AİHM’in 2014’te ömür boyu hapisten çıkamayacak olmasını ihlal görmesi (umut hakkı) ayrı bir konudur. Terörden sorumlu tutulması AİHM’ce onanmıştır.

Demirtaş’ın hakkında verilen mahkûmiyet ise AİHM tarafından açıkça yanlış bulunmuştur ve AİHM yani tarafsız uluslararası yargı mercii nezdinde aklanmıştır.

Üstelik her şeye rağmen teröre mesafe koyma çabaları demokrat Türkler nezdinde de sempati toplamaktadır.

Örneğin benim hatırladığım, PKK’nın Ankara Kızılay meydanındaki terör eylemini açıkça kınayabilme cesareti göstermesi takdire şayandır.

Halen cezaevinde tutulmasının ise hukuksal değil siyasi bir nedene dayanması herkesin bildiği sırdır. (Hocanın taktığı öğrenci misali!)

Kürt demokratları ve gençleri nezdindeki popülaritesinin her aktörden yüksek olduğu da anlaşılmaktadır.

Kürt sorunu için meşru muhatap Öcalan mı Demirtaş mı?

O halde Kürt sorunu için meşru bir muhatap aranıyorsa, en meşru ve doğru muhatap Demirtaş olmalıdır.

Bir de tabii ki seçilmiş siyasi temsilciler.

Ama terör suçundan mahkumiyeti hem ulusal hem de ulusalüstü mercilerce sabit görülmüş Öcalan’ın muhatap alınması siyaseten de hukuken de meşru sayılamaz.

Bu konuda mahalle baskısı gibi çeşitli nedenlerle Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinin Öcalan’ın muhatap görülmesini istemeleri biz Türkler açısından bir şey ifade etmez.

Onların isteği ile bağlı değiliz.

Kimi meşru muhatap göreceğimize biz karar veririz.

O halde Sayın Bahçeli’nin Öcalan’a statü verme ve onu muhatap görme önerisi hem siyaseten hem de hukuken ne kadar hatalı ise, Sayın Özgür Özel’in Demirtaş’ı muhatap görme yaklaşımı da o kadar doğru ve meşrudur.

İlk 4 maddeyi kimler değiştirmek istiyor?

Bu vesileyle Anayasanın ilk 4 maddesini değiştirme konusuna da değineyim.

Benim gördüğüm kadarıyla ilk 4 maddeyi değiştirmeyi sadece iki kesim istiyor:

İlki siyasal İslamcılar ve 2. maddedeki değiştirilemez “laiklik” ilkesini kaldırmak amacındalar.

İkincisi ise Kürtlere anayasal statü isteyenler.

Bunların amacı ise 3. maddedeki “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” hükmünü değiştirmek.

Siyasal İslamcılar, tek başlarına 2. maddedeki laiklik ilkesini kaldırmaya güçleri yetmeyeceğini bildikleri için, yanlarına Kürtleri de çekmek taktiği peşindeler.

Anayasadan laikliği kaldırmak bu ülkenin temeline ve geleceğine atılacak en tehlikeli bombadır.

Hukuk düzeninden laikliği çıkarırsanız geriye İran ve Afganistan karışımı berbat bir Ortadoğu çadır devleti kalır.

Şahsen benim ve çocuklarımın geleceği böyle bir ülkede olmaz.

Eğer Kürtler, salt anayasal statü uğruna, laikliği kaldırmak için siyasal İslamcılarla iş birliği yapacaksa bu zaten “ahlaksız” bir iş birliği olur.

Kaldı ki böyle bir anayasal statüyü siyasal İslamcıların kendilerine vereceğini sanıyorlarsa da zaten çok saflar demektir.

Kürtler zaten siyasal İslamcılara güvenilmeyeceği çoktan anlamış olmalılar.

Demokrat Kürtlerin de zaten böyle bir “ahlaksız teklife” sıcak bakacaklarını sanmam.

Daha birkaç gün önce halay çekti diye bu iktidarca gözaltına alınan hatta bazıları tutuklanan Kürtlerin, daha kısa süre önce barış isteyenleri haklı bulan AYM’nin kapatılmasını isteyenlerin “ipiyle kuyuya girmeyi” göze almaları ne kadar mantıklı ve tutarlı olur bilmiyorum.

Demokrat Kürtler için daha tutarlı ve mantıklı olan yol, kanaatimce öncelikle ana muhalefetle aynı çizgide kalıp, başta ifade özgürlüğü gibi temel insan haklarını ve hukuk devletini güvenceye alacak bir iktidar değişikliği olması için çaba sarf etmek olur.

Yani demokrat Kürtler için, Kürtlere anayasal statü gibi “olmayacak duaya âmin” demek yerine, evrensel insan hakları ve hukuk devleti prensiplerinin yaşama geçirileceği iktidar değişikliğine katkı vermek çok daha tutarlı ve gerçekçi görünüyor.

Sonuçta iktidarın Öcalan’a hukuksal statü vermesi ancak özel bir af kanunu ile olabilir. Tabii bunun siyasi sonuçlarını göze alabiliyorlarsa.

Öcalan’a hukuksal statü verilmesinin ise Kürtlere anayasal statü verilmesini sağlamayacağı çok açıktır. Aksini düşünen hem çok naif hem de realpolitik bilmiyor demektir.

Birileri bizi “Öcalan iyi çocuk, Demirtaş kötü çocuk” masalına inandırmak istiyor gibi sanki!

Ali D. Ulusoy kimdir?

Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur.

Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur.

ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür.

Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri.

Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008.