Ali D. Ulusoy

01 Şubat 2023

Muhalefetin seçim vaatlerinin artıları ve eksileri

Cumhurbaşkanının nasıl seçileceği belli değil. Halk mı seçecek? TBMM mi?

Millet İttifakı’nın (6’lı Masa) dün kamuoyuna açıklanan Ortak Politika Metni Toplantısı’na ben de davetliydim.

Ankara ATO Congressium’da binlerce kişi ile gerçekten çok yoğun ve aktif bir katılım vardı.

6’lı Masa önümüzdeki seçimlerde iktidara gelebilirse uygulayacağı temel politikalar özet olarak sunuldu.

Ayrıca 240 sayfadan oluşan ayrıntılı bir “yapılacaklar listesi” kitabı dağıtıldı. Elektronik ortamda da bulunuyor.

Uygulanacak politikalar yani “seçim vaatleri” özet biçimde açıklanırken, dikkatimi çeken, salondaki kalabalığın bu vaatlere gösterdiği tepkilerdi.

Örneğin en çok alkış ve tezahürat alan vaatler, Cumhurbaşkanlığı uçaklarının satılıp yerlerine yangın söndürme uçakları alınacağı, Cumhurbaşkanlığının tekrar Çankaya’ya taşınacağı ve kamuya alımlarda mülakat ve sözlü sınavın kaldırılacağı vaatleri idi.

Katılımcıların genel olarak yolsuzlukla mücadele konusunda çok hassas ve istekli oldukları son derece barizdi.

Ana muhalefet ittifakının bu seçim vaatlerini genel olarak gayet somut ve uygun buldum.

Yoğun bir çalışmanın ürünü olduğu belli.

Vaatlerin büyük kısmımın soyut değil somut vaatler olması da ayrıca olumlu.

Gerçi yapılanı eleştirmek kolaydır, ama elini taşın altına koymak zordur, bunun farkındayım.

Yine de akademisyen sorumluluğum gereği önemli gördüğüm bazı eksiklikleri de söylemem lazım.

Özellikle uzmanlık alanım olan adalet sistemi, hukuk, yargı ve kamu idaresi konularında önemli bazı somut eksiklikler şunlar:

Cumhurbaşkanını kim seçecek?

Öncelikle, Cumhurbaşkanının nasıl seçileceği belli değil.

Halk mı seçecek? TBMM mi?

Bu önemli hususun şimdiye kadar çoktan belirlenip burada kamuoyuna açıklanması gerekirdi.

240 sayfalık birçok ayrıntıya yer verilen metinde bu husus yok.

Bu arada Geçiş Dönemi için seçimler sonrası yeni seçilmiş Cumhurbaşkanının durumu ne olacak? O da belli değil.

Halkın bu sisteme göre ve bu sistemin yetkilerine göre doğrudan seçtiği Cumhurbaşkanına hemen seçimler sonrasında “Güçlü ve yetkili Cumhurbaşkanı olarak seçildin ama kusura bakma, biz seni hemen yetkisiz ve sembolik Cumhurbaşkanı yapıyoruz, geçmiş olsun!” mu denilecek?

Halkın çoğunluğu tarafından doğrudan seçilmiş bir Cumhurbaşkanı bir anda sembolik ve yetkisiz konuma düşmeyi kabul eder mi?

Yüksek yargı nasıl dizayn edilecek?

İkincisi, adalet, hukuk ve yargı sistemi için pratikte en önemli konu olan HSK (ya da yeni öneriye göre Hâkimler Kurulu ve Savcılar Kurulu) üyelerinin ve Anayasa Mahkemesi (AYM) üyelerinin nasıl seçileceği belli değil.

Bu konu soyut biçimde geçiştirilmiş. Tamamen belirsiz bırakılmış.

Oysa mevcut çürümüş adalet ve yargı sisteminin düzeltilebilmesi ve hukuk devleti standartlarına getirilebilmesi için pratikteki en önemli nokta bu.

Mevcut durumda anayasal güvence altındaki ve neredeyse tamamı ya da çok büyük çoğunluğu mevcut iktidara yakın oldukları bilinen HSK ve YSK üyeleri en az 3 yıl daha, AYM üyeleri ise 12 yılları doluncaya kadar görevlerinde kalacak.

Anayasa değiştirilemediği sürece bunlara dokunmak mümkün değil.

Soruyorum size? Ezici çoğunluğu mevcut iktidara yakın bir HSK, AYM ve YSK ve bu HSK’nın ve mevcut Cumhurbaşkanının seçtiği mevcut Yargıtay ve Danıştay ile bir hukuk, adalet ve kamu yönetimi reformu yapmak ve özellikle de mevcut iktidarın usulsüzlükleri ve yolsuzluklarının hesabını sormak nasıl mümkün olacak?

Seçim vaadi olarak öyle “şunu da yaparız, bunu da yaparız!” demek kolaydır, ama gerçekler ise acıdır.

Geçiş dönemi adaleti nasıl sağlanacak?

Demem o ki muhalefet bloğunun işbu 240 sayfalık ayrıntılı seçim vaatlerinin en büyük eksikliği geçiş dönemi adaleti hakkında somut bir şey içermemesi.

Örneğin son 10-15 yıldır kamuya yapılan alımlarda, merkezi yazılı sınavlarda kontenjana girmesine karşın mülakat ve sözlülerde elenen onca kişinin hakkını alenen yiyerek, gerek siyasi torpil gerek tarikat-cemaat torpili ile alınmış olanlara dokunulmayacak mı?

İktidardaki siyasi partilerin merkez, il, ilçe yöneticileri ya da bunların yakınları olduklarından torpille hakim-savcı olanlara “sorun yok, aynen devam!” mı denilecek?

240 sayfalık oldukça ayrıntılı metinde ben bunları göremedim.

Geçiş Dönemi Adaleti özellikle de Millet İttifakı seçimler sonrası iktidara gelirse ve fakat TBMM’de Anayasayı değiştirecek 3/5 çoğunluğu olmazsa ayrıca önemli hale gelecek.

Nitekim söz konusu seçim vaatlerinin büyük kısmı ancak Anayasa değişikliği yapılabilirse mümkün olabilecek.

Tekrar Parlamenter sisteme geçiş dahil.

Bazı tutarsız vaatler

Öte yandan seçim vaatlerinde açıkça tutarsız veya fiilen uygulanamaz bulduğum bazı vaatler de var.

Örneğin, kararları AYM veya AİHM’den dönen ve bu nedenle devletin tazminata mahkûm olduğu davalarda hâkim ve savcılara bu tazminatın geri ödetilmesi (rücu) vaadi.

Hem tutarlı değil, hem de fiilen uygulanabilir değil.

Böyle bir düzenleme yapılırsa, tazminat ödeme riski almamak için fiilen hakim ve savcılar hiçbir önemli davayı bitirmezler. Davalar yıllarca sonuçlanmaz.

Diğer bir sorunlu örnek ise devlet üniversiteleri için öngörülen “mütevelli heyet” sisteminin rektör seçimi dahil üniversitelerin yönetiminde asıl yetkili olacağı anlaşılmakla birlikte, seçiminin ve görev ve yetkilerinin “yönetmelikle” düzenleneceğinin öngörülmesi ciddi bir teknik hata. Bu kısmı hazırlayan ekipte hukukçu kimse yoktu sanırım.

Devlet üniversiteleri için böyle bir mütevelli heyet sisteminin uygulanabilirliği de pratikte çok kuşkulu.

Vaatler hayata geçebilir mi?

Sonuçta ana muhalefet bloğunun seçim vaatlerinin büyük kısmı en azından teoride son derece olumlu.

Eksikler her zaman olur. Sonraki aşamalarda düzeltilmesi de tabii ki mümkün.

Asıl sorun ise bu vaatlerin pratikte hayata geçirilebilirliği.

Çünkü kanaatimce yaklaşan seçimler sonrası muhalefetin Cumhurbaşkanlığını alması (eğer seçilme şansı en yüksek potansiyel iki adaydan biri aday gösterilirse) çok büyük olasılık.

Ne var ki Millet İttifakının tek başına TBMM’de salt çoğunluğa ulaşması oldukça güç görünüyor.

Hele Anayasayı değiştirecek 3/5 çoğunluğu alması çok daha az bir ihtimal.

Keşke olsa, ama gerçekçi olmak gerekirse çok zor.

Bu durumda büyük olasılıkla gerek TBMM’den herhangi bir kanun çıkarabilmek için, gerekse Anayasayı değiştirebilmek için 6’lı Masa’nın her seferinde HDP’yi ikna etmesi gerekecek.

Büyük olasılıkla HDP, TBMM’de kilit konumda olacak. Bu arada kapatılırsa da işaret edeceği parti veya ayrı ittifak.

Bunun da özellikle Kürt sorununa ilişkin talepler bağlamında, 6’lı Masa’yı siyaseten çok zorlayacağı aşikar.

Yani TBMM’nin fiilen çalışamama ihtimali oldukça yüksek.

O halde Anayasa’yı değiştirebilmek pek olası görünmediği, hatta kanun çıkarmak bile güç göründüğü için, dün açıklanan seçim vaatlerinin belki de yüzde 80’ini yapabilmek mümkün olmayacak.

Yine de o kadar ümitsiz olmaya gerek yok.

Salt Cumhurbaşkanlığında değişim bile ülkede yeni umutların yeşermesini ve mevcut çoğu sorunun mevzuat değişmese bile, yeni bir anlayış ve iklim değişimi ile uygulamada bir anda çözülmesini sağlayabilir.

O halde pratikteki en önemli konu Cumhurbaşkanı değişimini mutlaka sağlamak olmalı.

Bunun için de muhalefet bloğundaki tüm partilerin tabanlarında en geniş konsensüsü sağlayabilen adayın (“Seçilebilecek aday”) belirlenmesi şart.

 

Ali D. Ulusoy kimdir?

Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur.

Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur.

ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür.

Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri.

Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008.