Ali D. Ulusoy

08 Ocak 2020

Millet olarak sütten çıkmış ak kaşık mıyız?

Batılısıyla Doğulusuyla her ülkenin geçmişinde gurur duyacağı da, utanç duyacağı da şeyler var; bu kural bizim için de geçerli

2019'da beni en çok etkileyen olaylardan biri Alman Başbakanı Merkel'in Auschwitz toplama kampını ziyaret ederek şu sözleri söylemesiydi: "Burada Almanlar tarafından işlenen barbarca suçlardan dolayı derin bir utanç duyuyorum… Bu suçlar bizim kimliğimizin ayrılmaz bir parçasıdır."

Bizde kendisini katıksız milliyetçi olarak niteleyen arkadaşlara baktığımızda –üstelik gayet samimi biçimde ve inanarak- şöyle düşündüklerini görüyoruz:

Biz millet olarak tarihimiz boyunca hiç kötü şeyler yapmadık. Yaşadığımız her büyük ihtilafta hep biz haklıydık. Karşı taraf (diğer milletler) bize karşı hep haksızdı. Kurduğumuz hiçbir devlet ve yöneticileri başka hiçbir millete, hiçbir etnisiteye veya örneğin dinsel veya mezhepsel açıdan farklı başka hiçbir topluluğa karşı yüzümüzü kızartacak ciddi suç işlemedi. Zaman zaman başka milletler bize karşı böyle ağır suçlar işledi ama biz başka topluluklara ve etnisitelere karşı hiç büyük haksızlık yapmadık; büyük çaplı veya ciddi suçlar işlemedik. İstisnaen bazen olmuş olan münferit hadiseler, bazı kendisini bilmez veya ayakları yere basmayan ütopik yöneticilerin kasıtlı olmayan kişisel hataları olabilir, ama milletimizin ve devletimizin geneline teşmil edilemez! Millet olarak biz hep yüzde yüz temiz kaldık!

Düşünün, Türkler olarak belki 2 bin yıldan daha fazla süredir onlarca devlet kurmuşuz. Kurduğumuz bazı devletler dünyada zamanının en büyük ve güçlü devletlerinden olmuş. Onlarca belki yüzlerce başka millet, etnisite veya toplulukla savaşlar yapmışız; mücadeleye girmişiz; dost olmuşuz; düşman olmuşuz. Onlarca hatta yüzlerce ülkeyi veya bölgeyi işgal etmişiz –pardon- "fethetmişiz". Onlarca farklı topluluğu hâkimiyetimiz altına almışız. Bunlardan birçoğu bize karşı ayaklanmış; savaşlar ve mücadeleler yapmışız. Bizden de diğer taraflardan da yüzbinlerce insan ölmüş. Ama biz millet olarak bunların hiçbirinde haksız olmamışız; hep haklı olan taraf olmuşuz!

Hadi daha eski tarihleri bir tarafa bırakalım. Daha yakın tarihlerde de, örneğin son yüz yıl içinde de, yeni oluşan milliyetçilik hareketleri çerçevesinde onlarca farklı millet, etnisite ve topluluk gerek bağımsızlık, gerek özerklik, gerek farklı kimliklerini kabul ettirme noktasında bize karşı ayaklanmasına veya çeşitli yollarla mücadeleye girişmesine karşın, yine millet ve devlet olarak bunlara karşı hiçbir büyük haksızlık veya kötülük yapmadık. İnsanlığa karşı suç niteliğinde görülebilecek veya büyük suç mahiyetinde, utanılacak şeyler yapmak bizde kesinlikle olmaz!

Oysa Batılılar son yüzyılda dahi başka millet ve topluluklara karşı birçok utanılacak suçlar işledi. Almanların Yahudilere yaptığı malum. Fransızların Cezayir'de, İngilizlerin Hindistan'da, İspanyolların Güney Amerika'da hatta Amerikalıların Kızılderililere yaptıkları da. Bizim hâkimiyetimiz altında kalmış milletler, etnik grup ve topluluklar dua etsin ki biz onlara öyle şeyler yapmadık!

Ermeni meselesi mi? Onda da suçumuz, hatamız yok. Yapılan kesinlikle soykırım filan değil. Ermenilerin, Rusya ve Batılıların kışkırtmasıyla bağımsızlık için ayaklanıp yüzlerce köy ve yerleşim yerinde Türklere karşı katliamlar yapmaları nedeniyle ülke güvenliğini sağlayabilmek için o günün şartlarında mecbur kalınan zorunlu yer değiştirme. Ölen sayısı da öyle abartıldığı gibi 1,5 milyon değil; olsa olsa bunun yarısı!

Prototip Türk milliyetçilerinden, iyi kötü okumuşunun da, okumayıp cahil kalanının da, daha dindar olanının da, daha laik olanının da, köylüsünün de, kentlisinin de samimi olarak düşüncesi üç aşağı beş yukarı bu minvalde.

İşin daha da ilginci, ülkemizdeki Kürt, Arap, Çerkez, Ermeni ve Süryani milliyetçilerinin de kendi millet veya etnik grupları için benzer anlayışta oldukları görülüyor. "Biz yüzde yüz temiziz; karşıdakiler yüzde yüz kirli!" anlayışı. Hatta aynı anlayışı yurtdışında şahsen tanıdığım İranlı, Mısırlı Kıpti, Lübnanlı Maronit, Filistinli ve Yunanlı milliyetçi arkadaşlarda da farketmiştim.

Uygar milliyetçilik

Oysa milliyetçilik artık modern dünyada böyle bir şey değil. Uygar dünyada bu tür milliyetçilik anlayışı arkaik ve demode kabul ediliyor.

Günümüzde herhangi bir ortalama Avrupalı veya ABD'linin milliyetçilik anlayışı daha çok yurtseverlik bazında. Ülkesini, insanını, kültürünü sevme ve gurur duyma; ama aynı zamanda tarihini de geçmişini de günahıyla, hatasıyla, sevabıyla bir bütün olarak kabullenme; işlenen günahlardan dolayı utanç duymaktan ve özeleştiri yapmaktan da çekinmeme. İşte uygar milliyetçilik böyle bir şey. Ortalama vatandaşı da, siyasetçisi de yöneticisi de aydını da ülkesinin ve devletinin hatalarını, günahlarını inkar etmiyor. Geçmişiyle, tarihiyle yüzleşmekten korkmuyor, çekinmiyor. Ülkesinin yaptığı büyük tarihsel hatalardan, kötülüklerden dolayı özür dilemekte, öz eleştiri yapmakta ve hatta utanmakta sakınca görmüyor. Ortalama bir Alman, Yahudi soykırımını inkar etmediği gibi, atalarının böylesine büyük bir insanlık suçu işlemiş olmasından dolayı samimi olarak utanç duyuyor. Ortalama bir Fransız, ülkesinin Cezayir'de yapmış olduğu hatalardan dolayı pişmanlık duyuyor. Ortalama bir Amerikalı, Kızılderililere yapılan haksızlıkları kabul ediyor. Devletleri de bu hatalarla zaten çoktan yüzleşmişler.

Batı'daki deforme milliyetçilik bile eski arkaik milliyetçilikten daha farklı. Fransa'da Le Pen'ci, Belçikada Vlaamsblok, İtalyada Kuzey Ligi, Hollanda'da Wilders tarzı aşırı milliyetçilik yabancı düşmanlığından beslenen, ırkçılıkla karışık bir kültürel milliyetçilik. Kendi milletini yüceltme varsa da geçmişte hiç hata yapılmadığı iddiasında değil. Örneğin Marine Le Pen, ülkesinin de kısmen dahil olduğu Yahudi soykırımını tanıyor. Yabancıların yok edilmelerini, gaz odalarına gönderilmelerini filan savunmuyorlar. Ama kendi ülkelerine geri dönmelerini istiyorlar. Le Pen, "Ben Arapları severim. Ama kendi ülkelerindeyse!" diyor mesela.

Tete de Turc!

Fransa'da "avoir une tete de Turc" (Türk kafasına sahip olmak) deyimi "şamar oğlanı" veya "vurun abalıya" anlamına geliyor. Halen de kullanılan bir deyim. Muhtemelen Osmanlı'nın son döneminde herkesin Osmanlı'nın başına çullanıp akbabalar gibi bir parça koparmasından esinlenilerek ortaya çıkmış.

Niyetim bizim de "Türk kafasına sahip olmamız" değil. Tabii ki geçmişimizde haklı olduğumuz, haksız biçimde suçlandığımız konular varsa hakkımızı sonuna kadar savunalım. Kendimizi ezdirmeyelim. Geçmişimizdeki dünyaya örnek olacak uygulamalarımızla da gurur duyalım. Örneğin hakim olduğumuz ülkelerdeki toplulukların dinsel inançlarına saygı duymamız; zorla dinlerini değiştirtmememiz bunlardan biri. Diğer dominant Batı ülkelerinin bunun tam tersini yaptığı ve insanlara zorbalıkla din değiştirttikleri, bu nedenle büyük katliamlar yaptıkları malum. Yani aşağılık kompleksine de kapılmamıza gerek yok. Bizim de geçmişimizde gurur duyulacak çok şeyimiz var. Ama tarihimizle hesaplaşmaktan korkmayalım.

1915 günahımızdır

Sonuçta Batılısıyla Doğulusuyla her ülkenin geçmişinde gurur duyacağı da, utanç duyacağı da şeyler var. Bu kural bizim için de geçerli. Örneğin 1915 olaylarında Ermenilere yaşattığımız trajedi de geçmişimizin günahlar hanesine yazılır. Sonuçta gücümüz diğer gayrimüslim milletlere değil ancak bunlara yetmiş ve koskoca Osmanlı'nın yıkılışının ve çöküşünün tüm acısını, intikamını ve hıncını orantısız bir güçle bunlardan çıkarmışız. İşin hukuksal ve politik boyutu bir tarafa. Salt ahlaki açıdan bile utanmamız gerek. Büyük haksızlık yapmışız. Sonuçta yüzyıllardır birlikte yaşadığımız –dile kolay-yüzbinlerce kişinin ölümüne sebep olmuşuz. Burada sorumluluk sadece tehcir kararı alan o dönemin yöneticilerinin de; Adana'da, Kayseri'de ve diğer birçok şehirde Ermeni mahallelerine saldırıp önüne geleni boğazlayıp evleri yağmalayan utanmaz lümpenlerin de değil. Bununla hesaplaşmadığımız sürece kolektif olarak hepimizde.

Tabii ki olan oldu. Geçmişi değiştiremeyiz. Artık günümüzde tek yapabileceğimiz uygar dünya gibi davranmak. Geçmişimizin bu olayıyla yüzleşmek. En önemlisi bu yüzleşme ve özeleştirinin gerekliliğini toplumun genelinin de benimsemesi.

İnanın, yapılan hatayı kabul etmek, nedamet göstermek, samimi olarak özür dilemek insanları da toplumları da milletleri de küçültmez. Bilakis büyütür, yüceltir. Daha fazla itibar kazandırır. Asıl milliyetçilik ise ülkesine ve halkına itibar kazandırmaktır.


Kitap önerisi: Sarkis Çerkezyan, Dünya Hepimize Yeter (Belge yay.): Ermeni milliyetçileri dahil arkaik her türlü milliyetçiliğe karşı durmuş Karamanlı komünist bir Ermeni'nin yaşam öyküsü.