Ana muhalefet lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, "beşli çete" olarak nitelediği, hükümete yakın iş insanlarının devletten aldıkları ihalelerle büyük altyapı projeleri yürüten işletmelerini iktidara geldiklerinde "kamulaştıracaklarını" açıklamış.
Teknik olarak "kamulaştırma", özel kişilere ait gayrimenkullerin yani taşınmaz malların devlet mülkiyetine geçirilmesidir. Özel sektöre ait şirketlerin, işletmelerin devlet mülkiyetine geçirilmesinin hukuktaki teknik adı "devletleştirme"dir. İşletme yabancılara aitse "millileştirme" adını alır. Devletin "imtiyaz" vererek sözleşmeyle özel kişilere yaptırdığı işten vazgeçerek o işi (hizmeti) kendisinin üstlenmesine ise "rachat" denir. Şirket ağır kusuru nedeniyle imtiyaz konusu işi yürütemiyorsa sözleşmenin devletçe iptal edilmesine (imtiyazın düşürülmesine) "ıskat" adı verilir. Zamanında ÇEAŞ ve Kepez için Uzanlar'a yapıldığı gibi.
Kamulaştırma, devletleştirme, millileştirme ve rachat'nın ortak özelliği, söz konusu varlığı devlet mülkiyetine geçirirken ve mevcut sözleşmesini feshederken, mali değeri olan bu varlık (işletme, taşınmaz vs.) veya hakkın (sözleşme) gerçek değerini varlık veya hak sahibine ödemek zorunda olmanız. Yani öyle devletçe bedelsiz biçimde "el koydum!" deyip kurtulamıyorsunuz.
Yani zaten adı üzerinde kamulaştırma/devletleştirme bedelsiz olmaz. Gerçek bedeli devletçe ödenerek olur. Anayasa'da bile açık kural var bu konuda.
Bedelsiz el koyarsanız ne olur?
Bu sözleşmelerin hepsinde uluslararası tahkim şartları var. Tahkimde devleti çok ciddi miktarda tazminata mahkûm ettirirler ve paşa paşa ödemek zorunda kalırsınız. Sadece şirketlerin yaptıkları tüm harcamaları değil, mahrum kaldıkları karı da ödemek zorunda kalabilirsiniz.
Bu da bu şirketlerin canına minnet olur zaten! Öyle işlerine gelir ki, sevinçten boynunuza bile sarılabilirler. Yattıkları yerden milyarlarca doları tıkır tıkır tahsil ederler.
Sözleşmelerinde bu hususları garantiye alan öyle sıkı ve ayrıntılı hükümler vardır ki, hukukçularınız ağzıyla kuş tutsa kurtaramaz.
İşin bir de uluslararası ekonomi boyutu var tabii. Bu tür el koymalar size uluslararası boyutta kredibiletinizin diplere vurması şeklinde geri döner ve ağır şartlarda pahalı kredilerle bunun ekonomik acısını tüm topluma uzun süre çektirirler.
Sanırım "kamulaştırma" ya da teknik olarak doğrusu "devletleştirme" derken Sayın Kılıçdaroğlu'nun asıl kastı "ıskat". Yani imtiyazlarının "düşürülmesi". Sözleşmelerin bedelsiz feshi.
Peki yapılabilir mi?
Iskat yani bedelsiz feshin uluslararası tahkim ya da AİHM gibi uluslararası mercilerce hukuken haklı bulunmasının tek bir olasılığı var:
Bu sözleşmelerin hukuksal dayanağını oluşturan ihale süreçlerinde açık ve net biçimde yolsuzluk ve usulsüzlükler yapıldığının ortaya konulabilmesi.
Bu iş sanıldığı kadar kolay değil yalnız.
İhale süreçlerinde adil rekabete açık olmayan adrese teslim ihale yapıldığı, başka potansiyel isteklilerin haksız biçimde devre dışı bırakıldığı, rüşvet, yolsuzluk ve usulsüzlük sonucu fahiş fiyatlardan ve koşullardan ihale edildiğinin ortaya konulabilmesi şarttır.
Bu işin sorumluları olan idareci ve iş insanlarının tarafsız ve objektif yargısal süreçler sonucu rüşvet, yolsuzluk ve usulsüzlükten mahkûm edilmiş olması gibi somut kanıtlar gerekir.
Yoksa siyasette farklı iktidarlar arasında tabii ki farklılık vardır. Ama devlet yönetiminde ve idarede devamlılık esastır. Atılan imzalar kural olarak bağlayıcıdır. Devlet adına atılan imzalardan kural olarak yeni yöneticiler de sorumludur.
Kaldı ki usulsüz ihalelerle bu hakları ve imtiyazları alan kişiler sonradan bu haklara/sözleşmelere sahip şirketlerini üçüncü kişilere devrederse ne olacak? El koyma anında karşınızda o ihaleleri alanlar dışında bambaşka ve belki de iyi niyetli üçüncü kişiler bulursanız ne olacak? Hukuken işiniz daha da zorlaşır.
Gelecek seçimlerde muhtemel bir iktidar değişimi kokusunu alır almaz zaten yapacakları ilk iş bunları devretmek olacaktır.
Üçüncü kişiler ve yargı mercileri önünde "kandırıldım!" diyerek işin içinden sıyrılmak siyaseten mümkünse de hukuken mümkün değildir.
Bu mahkûmiyetlerin tahkim mercilerini tatmin ve ikna edebilmesi için de öncelikle iç hukukta hızlı ve etkin çalışan bir yargı sisteminizin bulunması zorunludur.
Sonuçta olası bir iktidar değişiminde ilk işinizin acil bir yargı reformu olması lazım, gerekirse hemen bir Anayasa değişikliği de yaparak.
Her şeyin başı sağlık tabii, ama bir de "adalet". Hemen bir adalet ve yargı reformu yapmadan hiçbir yeni iktidarın siyasette tutunabilmesi ve halkın güvenini sağlaması mümkün olmaz.