Özeleştirimi yapıyorum.
Tahminim Kemal Bey'in yüzde 49-52 arası bir oyla ya ilk turda kazanması ya da ilk turu önde bitirmesi ve ikinci turda kazanması; hiçbir ittifakın da 300 milletvekilini bulup TBMM'de salt çoğunluğu alamaması idi.
Öngörümde büyük ölçüde yanıldım.
Özellikle de Cumhur İttifakı'nın TBMM'de salt çoğunluğu almasını beklemiyordum.
İki faktörün Cumhur İttifakı'na büyük avantaj sağladığı biliniyordu.
İlki D'Hont sisteminin büyük partilere ve özellikle AKP'ye avantaj sağlaması.
İkincisi, orta ve küçük illerde milletvekili başına düşen seçmen sayısının büyük illere göre çok daha az olmasının küçük/orta illerde güçlü olan partilere ayrıca avantaj sağlaması.
Bu yolla orta/küçük illerde daha güçlü olan AKP ve MHP, büyük illere göre çok daha az oyla çok daha fazla milletvekili çıkarıyor.
Böylece aslında büyük illerde kayda değer biçimde oy kaybeden AKP ve MHP, milletvekili sayısında fazla düşme yaşamadı. Daha az oyla bir önceki seçime göre milletvekili sayısını aşağı yukarı korudu.
Tam da aynı nedenle Cumhurbaşkanlığını da ilk turda alamadı zaten.
Yani parlamentoda salt çoğunluğu almasına rağmen Cumhurbaşkanlığını ilk turda alamamasının nedeni bu.
Bu olguları bilmekle beraber, benim öngörüm Cumhur İttifakı'nın hem taşrada hem büyük kentlerde daha fazla oy kaybedeceği yönündeydi.
Demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarının iktidarca ayaklar altına alınmasının ortalama halkın ve geniş kitlelerin umursadığı bir faktör olmadığını bilmekle birlikte, ekonomik krizin bu kitlelerde iktidarı cezalandırıcı etki doğuracağını düşünüyordum.
Burada da iktidarın hemen tamamına hakim olduğu medyadaki "dünya lideriyiz, uçak, helikopter yapıyoruz, doğal gaz, petrol bulduk, iktidar giderse dünya lideri olamayız" tarzı milliyetçi propagandanın ve buna ilave olarak, EYT, bedava doğalgaz, maaş artırımları, işsizlerin devlet kadrolarına atamaları gibi popülist vaatlerin etkili olduğu anlaşılıyor.
Bu noktada ekonomik krizden etkilenen kitlelerin milliyetçi ve popülist propagandanın üstün çıkması nedeniyle mi, yoksa ekonominin daha iyiye gideceği hususunda muhalefet adayına güven duymadığından mı mevcut iktidar yanında durduğunu kestirmek yine de zor.
Her iki faktörün de etkisi olabilir.
Seçimlerin bir diğer sonucu da ülkede İslamcılığa göre milliyetçiliğin daha baskın ve güçlü olduğunu göstermesi.
MHP'nin ve ayrıca Sinan Oğan'ın aldıkları beklenmeyen yüksek oylar ve "Dünya lideri olacağız!" söyleminin etkili olması da bunun açık kanıtı.
Sonuçta halkın iradesine saygı duymak demokrasinin gereği.
Tabii ki halkın seçimine saygılıyız.
Ama halkın seçimine saygı göstermek halkı eleştirmemize de mani değil.
Bizce halk yanlış tercihte bulundu! Ama tercihine de saygılıyız.
Maç henüz bitmiş değil
İşin diğer yönü ise cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci turun yine de ortada olduğu.
Bence Kemal Bey'in ikinci turda kazanma şansı halen devam ediyor.
Sinan Oğan'a giden oyların çoğunluğunu alması daha muhtemel olması bir yana, ilk turda oy kullanmamış olan kitlenin önemli bir kesimi ikinci turda oy kullansa bile durum Kemal Bey lehine dönebilir.
İlk turda 8 milyon seçmen oy kullanmamış.
1 milyon seçmenin oyu da geçersiz sayılmış.
Dolayısıyla henüz biten bir şey yok.
O yüzden, iktidar değişimi isteyen her kesimin sonuna kadar azimle mücadeleye devam etmesi çok önemli.
Cumhurbaşkanlığı seçimi yönünden henüz maç bitmiş değil.
Son dakikalarda ne kadar maçın döndüğünü sporseverler iyi bilir.
Zaten ümitsizliğe kapılmanın ve boş vermişliğin faydası da yok.
Teslim olmak ve pes etmek sadece kaybetmek değil, aynı zamanda kendinize olan öz saygınızı da yitirmektir.
Toplumdaki sosyolojik bölünme
Sosyolojik açıdan ortaya çıkan tablo oldukça endişe verici.
Toplum karpuz gibi tam ortadan bölünmüş durumda.
Toplumun yarısının yaşam tarzı ve dünya görüşü, popülist bir milliyetçi-muhafazakâr yönetimden memnun, sorgulamayan ve devlet adına kendilerine lütfedilene razı ve demokrasiyi pek de umursamayanlar.
Diğer yarısı ise Batılı demokratik ülkeler gibi demokratik bir ülkede insanca yaşamak isteyeler.
İki kesim de ya fiziken ya da ruhen kendi gettolarında yaşıyorlar ve diğer kesim ile manevi bağları kopmuş gibi.
Her iki kesim kendi dünyasında yaşıyor.
Bu arada belirtmek gerekir ki ikinci turda seçimi alsa bile, Sayın R.T. Erdoğan'ın tek başına yürümekte bile zorlanan ve bariz biçimde hasta, bitkin ve yorgun görünen sağlık durumunun yoğun bir 5 yıllık tempoyu daha nasıl kaldıracağı da önemli bir soru işareti.
Kanaatimce bu seçimlerin gösterdiği ve ortaya çıkardığı en bariz sonuçlardan biri de mevcut iktidarın ikinci turu alsa bile bu son dönemi olması ve ülke siyasetinin geleceğine Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş'ın damga vuracak olması.
Yarattıkları dinamizm ve aralarındaki uyum aslında toplumun her kesiminde takdir topladı.
Oy vermeyen kesimler bile bunun farkında.
En fazla 5 yıl sonra halkın ülke yönetimini İmamoğlu ve/veya Yavaş'ın ellerine teslim edeceğine dair isteyenle iddiaya girerim.
Bakanlar milletvekili olunca yeni CB seçilinceye kadar ne olacak?
Mevcut bakanların görevi normalde Cumhurbaşkanının görevi sona erdiğinde otomatik olarak sona eriyor. Ancak yönetimde boşluk olamayacağı için yeni Cumhurbaşkanı seçilip göreve resmen başlayıncaya kadar önceki cumhurbaşkanının ve bakanların görevi de geçici olarak devam eder.
Milletvekili seçilen bakanlar için ise durum farklı.
Milletvekili seçildikleri resmen YSK tarafından teyit edilip TBMM'de yemin ettikleri anda geçici olarak bile bakanlıkta kalamazlar. Çünkü bakanlık ile milletvekilliği aynı anda yapılamıyor.
Bu durumda milletvekili seçilen bakanlar milletvekili olarak yemin ettikleri anda görevlerine ikinci turun sonunda yeni cumhurbaşkanı resmen göreve başlayıncaya kadar mevcut bakan yardımcılarından biri vekalet etmelidir.
Bu arada yeni CB seçilince isterse milletvekillerinden de bakan atayabilir. Bu durumda bakan atanan kişinin milletvekilliği otomatik sona eriyor.
Ali D. Ulusoy kimdir? Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur. Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur. ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür. Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri. Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008. |