Ali D. Ulusoy

15 Ocak 2025

Dünyada hukuk ve insan hakları rafa mı kalkıyor?

Trump’ın büyük balığın küçük balığı yutmasının norm olacağı ve ekonomik ve/veya askeri gücün doğal seleksiyonda belirleyici olacağı “yeni dünya düzeni”nde, hukuk, insan hakları ve demokrasi gibi evrensel idealleri savunanları muhtemelen zor günler bekliyor

Donald Trump

Şöyle bir senaryoyu düşünün:

ABD, Panama Kanalı’nın kontrolünü sağlayabilmek için Panama’yı askeri güç kullanarak işgal ediyor.

Buna dünya ölçeğinde ve iç siyasetinde pek de ciddi bir tepki gelmeyince, Grönland özerk yönetimi ile tarihi ve hukuki “sahibi” Danimarka arasındaki politik sorunları da kullanarak ve bazı güvenlik sorunlarını bahane edip oldubittiye getirerek, adayı da ABD’nin kontrolü altına alıyor.

Bu arada Kanada’da ABD ile birleşme yanlısı bir muhalif hareketi destekleyerek çeşitli ayak oyunları ile ABD ile birleşme için bir referandum organize ettiriyor ve işin içine sosyal medya ve yapay zekânın manipülasyon güçlerini de sokup, allem edip kallem edip ABD ile birleşme işini kotarıyor.

Meksika sınırına boydan boya Çin seddi gibi yüksek bir duvar örüp Güneyden gelen göçmenleri engelliyor.

Bütün bunları yapmadan önce Putin Rusya’sı ile anlaşıp, Rusya’yı Ukrayna, Doğu Avrupa ve Orta Asya’da rahat bırakma ve istediğini yapma karşılığında, Çin’e karşı başlatacağı uzun soluklu bir ticari-ekonomik, politik hatta gerekirse askeri mücadele için destek elde ediyor.

Yani Trump ile Putin anlaşıp Dünya’yı paylaşıyorlar ve Trump bir nevi küresel “Ali kıran baş kesen” oluyor!

Bu senaryoyu bundan 5-6 sene önce söyleseydim sanırım pek kimse ciddiye almazdı ve ütopik bir komplo teorisi muamelesi görürdü.

Ama şimdi böyle bir senaryo sanırım hiç kimseye o kadar da gerçek dışı ve sürrealist gelmeyecektir.

Nitekim Donald Trump yeniden ABD Başkanı olması akabinde hızlı bir girişle sansasyonel çıkışlar yaptı.

Panama kanalının ABD kontrolünde olması gerektiğini savundu.

Dünyanın kıtalar dışındaki en büyük adası olan ve Kuzey Amerika ile Avrupa arasında yer alan ve Kutup tarafından Rusya ile de doğrudan komşu olan değerli madenleri ve doğal kaynakları bol Grönland’ın mümkünse satın alma yoluyla ABD’ye dahil edilmesinin ABD’nin geleceği için yaşamsal olduğunu vurguladı.

Kanada ile ABD’nin birleşmesinin iki tarafın da yararına olacağını belirtti.

Hatta Meksika Körfezi ismi üzerinden Meksika’yı da gerek göçmenlik sorunu gerekse karşılıklı ticaret dengesi kapsamında sıkıştıracağının sinyalini verdi.

Zaten seçim öncesinde temel dış politikasını Çin karşıtlığına endekslemiş ve temel hedefinin Çin’in gerek dünya ticaretinde gerekse dünya politikasındaki gücünü sınırlamak ve frenlemek olacağını deklare etmişti.

Trump’ın böylesine bir potansiyel güç zehirlenmesine karşı bir denge unsuru ve kontrol potansiyeli bulunan belki de tek güç olan Avrupa ise kendi içinde hiç olmadığı kadar politik anlaşmazlık ve bölünme içinde.

AB’nin en önemli itici gücü olan Almanya ve Fransa ittifakında Macron politik olarak hiç olmadığı kadar zayıflamış halde. Parlamentoda çoğunluğu yok. “Topal ördek” konumunda.

Almanya’da ise Merkez Sağ ve Merkez Sol hiç olmadığı kadar zayıf ve çaresiz halde. Trump yönetiminin sempatiyle baktığı anlaşılan Aşırı Sağ çok ciddi yükselişte.

Yani Avrupa’nın dışarıya ve özellikle de ABD’nin aşırılıklarına karşı set çekebilecek kapasitede bir siyasi birlik oluşturması pek yakın ihtimal değil.

Bu olgunun dünya siyaseti açısından tek kutuplu bir dünyayı iyice pekiştirmesi zaten tüm dünya için çok ciddi bir sorun.

Öte yandan, bu olgunun diğer bir olumsuz yan etkisi ise insanlığın ulaştığı noktadaki belki de en önemli evrensel kazanım olan hukuk devleti, insan hakları ve demokrasi normları aleyhine çanların çalıyor gibi görünmesi.

Trump’ın çanları küresel hukuk için mi çalıyor?

Trump’ın insan hakları ve hukuk devleti gibi insanlığın pozitif kazanımlarını önemsemediği hatta pek hazzetmediği zaten biliniyor.

İkinci ve son döneminde ABD’yi küresel ölçekte daha da güçlendiren ve dünya liderliğini uzun süre için iyice pekiştiren kişi olarak ABD tarihine geçmek istediği anlaşılıyor.

Bunun için hukuk, insan hakları ve hatta küresel ısınma ve iklim krizi gibi konular hiç umurunda bile olmayacaktır.

Şimdiden anlaşma zemini aradığı ve ittifak etmek istediği Putin de zaten demokrasi ve insan hakları umursamazlığında iyice tescilli.

Çin’deki otoriter yönetimin ise zaten bu küresel değerlerle hiç alakası olmadığı malum.

Bu durumda insanlığın bu en pozitif üstün değerlerini savunma ve teşvik etmedeki tek potansiyel güç olan Avrupa’nın mevcut politik durumundaki bu gerileme ise gerçekten büyük talihsizlik.

Hukuk, insan hakları ve demokrasideki bu potansiyel gerileme döneminden en olumsuz etkilenecek olanlar ise bu değerlere tam adapte olamayıp ancak yarım yamalak ve düşe kalka uymaya çalışan ve bu değerlerde “iki ileri bir geri” ya da “bir ileri iki geri” giden bizim gibi periferi ülkeler.

Maalesef Trump’ın büyük balığın küçük balığı yutmasının norm olacağı ve ekonomik ve/veya askeri gücün doğal seleksiyonda belirleyici olacağı “yeni dünya düzeni”nde, hukuk, insan hakları ve demokrasi gibi evrensel idealleri savunanları muhtemelen zor günler bekliyor.

Ali D. Ulusoy kimdir?

Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur.

Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur.

ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür.

Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri.

Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008.