Ali Akay

25 Ocak 2020

Siyasette öncelik ekolojide

17 yaşına gelen Greta’nın başlattığı kampanyalar ve XL hareketinin protestolarıyla birlikte popülerleşen ekoloji hareketi yeni bir bilinçlenmeye doğru gitmekte

Önümüzdeki dönemde, Fransa’da "Belediye Seçimleri" yaklaşırken yeni bir nesil ile birlikte, belirmek zorunda kalan yeni bir politika kol gezmeye başladı: Ekoloji. Seçimlerin gidişatını belirleyecek olan seçmen kararının ekolojik olandan geçmekte olduğu sosyal olgusu kendi gücünü göstermeye başlamış durumda. 1990’ların başında Félix Guattari’nin "Üç Ekoloji" kitabını yazdığı ve "Ekolojist bir Siyasi Parti" kuramaya giriştiği zamandan ve hatta ondan da birkaç sene evvel Réné Dumont adlı tarım bilimcinin öngörülerinden bugüne geldiğimizde, onların söylemleri su yüzüne çıkmaya başladı. Bu söylemler, o sıralarda, doğanın kaldıramadığı sanayi toplumunun, beraberindeki aşırı tüketim modellerinin artık çökmeye doğru yol aldığının habercisi olmuştu. Aradan geçen otuz sene boyunca yeni bir nesil dünyanın gidişatına karşı başka türlü davranmaya başladı. Bir anlamda sosyalist solun içinden geçen, ama proje ve plan bakımından ondan çok farklı olan bir anlayışla "Yeşil Nesil" kendisini, sonunda, kabul ettirmeyi başarmış gözükmekte. Bu nesil; ne sağcı ne solcu ne de merkezde olduğunu söylüyor.

17 yaşına gelen Greta’nın başlattığı kampanyalar ve XL hareketinin protestolarıyla birlikte popülerleşen ekoloji hareketi yeni bir bilinçlenmeye doğru gitmekte. Ve, ekosistemin sapma göstermesi üzerine bilinçlen yeni ekolojik bakış dünyayı sarmak üzere hızlanmakta, çoğalmakta. Geçtiğimiz gün Amerikan Başkanı Trump’ın, Greta’ya saldıran sözleri, neoliberal kapitalistlerin kaybetme duygusunun reaksiyonları olarak gözükmekte. Greta’yı "uğursuzluk peygamberi" ilan eden Trump’a karşı, artık genç kız olan Greta cevabı vermekte gecikmedi. Başkana "evimiz yanmakta" diye seslenerek "fosil yakıt arama ve çıkarma konusundaki tüm yatırımları derhal durdurulmasını" teklif etti. ABD Başkanı ise "sosyalist görüşlerle ekonomimizi mahvedecek kıyamet tellalları fikirlerini tehlikeli bulduğunu" söylemesi üzerine, Greta cevabı yapıştırmasını bildi: "Merak etmeyin!" Ne söylediğini bildiğini büyük bir kesinlikle vurgulayan Greta, felaket karşısında "pesimist olmayanın diyorsunuz(...) ama sizin yaptığınız sessiz kalmaktan başka bir şey değil" diye seslendi Trump’a. Tehlikeli olan, hâlâ eski teknolojiyle kirlenmiş malzemelerle büyüyen ülkelerde, doğayı ve çevresini mahveden yatırımların bırakılmamasıydı. Devlet başkanları ve büyük şirketlerin patronları geldikleri Davos toplantısında, "küresel ısınma" konuşmak üzere 1500 özel jet kullanmayı bırakamadılar! Halbuki 92 yaşındaki doğa bilimci David Altenborough özel jetleri kullananlara artık yeni bir "küresel ekonomik model" önermekteydi.

Eski ekonomik modele karşı protestoların Davos gibi ekonomik bir forumda gündeme gelmesi ciddiyetin boyutlarını göstermekte olduğu gibi, aynı zamanda ekolojik duyarlılığın ekonomiyle birlikte işlemekte olduğunu da bizlere, sanırım, göstermekte. Son yirmi yılda büyüyen ekonomilerin tahribatı gözler önüne serilmeye başlandı. Kömür ve sanayiye dayanan hava kirliliği, otomobillerin havayı kirletmeleri, hızlı yaşam, hızlı yemek yeme biçimleri, hızlı üretimin getirdiği eksiler, ormansızlaşmanın nefes almak bakımından yaşamı tehdit etmeye başlaması, atmosferin, yeryüzünün güneş ışınlarından tehlikeli radyasyon almaya başlaması ve insanlara yarattığı tehdit vb. Bunlar, yaşam biçimlerimizin riziko altında olduğunu göstermekte.

Küresel ısınmanın, yaşamın somut ekolojik kriterlerinin siyasi olarak düşünülmesi gerektiği artık siyaset insanlarının gündemine girmiş vaziyette: Eskiden belediyelerden betonlaşma, apartmanlar, köprü, yol ve ulaşım hızı bekleyen vatandaşlar yerine, Belediyelerden otomobilsiz yollar, bisiklet ağırlıklı bir gündelik yaşam, ulaşım pratiği, suların temizliği, yeşil çevre beklentileri olan vatandaşlar gelmeye başladı. Oy atacak olanlar artık onlar olacaklar. Parklara ve ağaçlara, bahçelere ve bostanlara "şehir ormanları" olarak adlandırılan alanların eklemlenmesini arzulayan bir nesil ortaya çıkmış vaziyette.

Kadın hareketi, LGBTİ hareketi, doğal beslenme talepleri ekolojik olan hareketlerle kendilerini birleştirmekteler. Kimlik ve milliyetçi görüşler, nasıl 19. yüzyılın sonunu ve 20. yüzyılın ilk yarısını harekete geçirdiyse, bugün ekolojik hareketler, onları ikinci plana düşürmüş vaziyette. Vatandaşlar, ekosistem uyumu içinde, insanların, bitkilerin ve hayvanların birlikte ve uyumlu yaşamasını arzulamakta. Tüketim toplumu normları dünyayı ekolojik olarak yaşanmaz hale soktuğundan beri, insanlar yaşam kalitesi aramaktalar, tüketim bolluğu ve harcama zenginliği değil; ve zaten ekonomik krizler ve borçlanmanın getirdiği tedirgin yaşam insanların harcama arzularına ket vurmuş vaziyette. Borç krizi de ekolojik bakışın bir parçası gibi durmakta bugün artık "Borçlanan insan" tüketime veya nereye doğru gideceği belli olmayan maceralara (hem hayatta hem de eğitimde) atılmak istememekte.

Artık grileşmiş sakallarıyla eski ekolojistlerin "yerelden küresele" sloganı yeniden güncelleşmiş vaziyette. Belediye seçimlerinde aday olacakların unutmamaları gereken bir slogan olarak gündeme tekrar gelmiş vaziyette. "Ekolojik Geçiş" dünyanın başka bir zihniyete doğru gitmekte olduğunun habercisi: Ulaşım, yemek yeme biçimleri, enerji, plastik çöpler en büyük sorunları teşkil etmekte. Fransız renkleri değişmeye yüz tutmuş halde: "Mavi, beyaz, kırmızı" sloganı yerine "Mavi, beyaz, yeşil" sloganı öne çıkmakta.

"Beton değil, yeşil alan" vatandaşları daha çok ilgilendirmekte. Çevrecilik, çevre, hayvan ve ağaç dostu olan bir bakış AVM, büyük turlar ve ekonomik büyüme hayal edenleri geride bırakmaya başladı. Büyüme karşıtı söylemler etrafa serpilmekteler. Şehirleşme yerine şehir içinde "ormanlaşma" yeni bir zihniyet olarak görünürlük kazanmakta. "Şehrim ne kadar yeşil!": İnsanlar yeşermekten uzaklaşan vadilerin yerini alacak bir şehir zihniyetine doğru yönelmekteler. Yerel ve yeşil ile küreseli yakalamak, Belediye Seçimleri'nde adaylarının çalışacakları dersler arasına girmiş bile. Co2 ve 1.5 derece ısınma ile ilgili olan vatandaşlar seçim alanlarının ana konularını belirlemekte: Hava kirliliğine karşı yeşil alanların çoğaltılması, şehir içinde araba hızının 30 kilometre ile sınırlandırılması, bisikletli yollar ve yürüme yollarının araba yollarından daha çok olmasının planlanması.

Akıllı şehirler konuşmak yerine ("olmayan teknolojilere güvenmeyin") Yeşil şehirlere ağırlık vermek Belediye seçimlerinde adaylarının seçim söylemlerini belirlemeye doğru gitmekte. Hava kirliliği ile mücadele ve ekonomik kriz ile mücadele birbirleriyle yarışır hale gelmeye başlamış durumda. Fransa’da kamuoyu yoklamalarında, güvenlik ile ilgili endişelerin hemen arkasında hava ve çevre kirliliği ikinci sorun olarak görülmekte. Kırlık yerlerde ekonomik krizin ilk sorun olmasına rağmen, şehirlerde kirlilik sorunu ilk sırayı almaya başlıyor. Belediyelerin söyleminde, "biyo kantinler, plastikten vaz geçmek, karbonsuz şehirleşme, sıfır emisyona ulaşmak, temiz hava alanlarının çoğaltılması için ağaçlandırma, yaya yollarının bisiklet yollarıyla çoğaltılması" geçer akçe haline gelmekte.

Yeni bir döneme girmekte olduğumuzu, vektörlerin ve işaretlerin ters dönmeye başladığını uzun zamandan beri söylemekteyiz. Bugün yeni işaretler çoğalmaya ve daha belirgin olmaya başladı. Son dönemde basına yansıyan orman yangınları, hayvanların ve insanların yanarak yok olması, türlerin tehlikeye girmesi, insafsız siyasi politikaların bıkkınlık verici baskısı karşısında özgürleşme taleplerinin yükselmeye başlaması insanların genel kaygıları içinde sayılmakta. "Bitkileştirme projeleri" şehirleşmenin bir parçası olmuş durumda. Fransa seçimlerinde, hem Macron’un adayları, hem sağcılar hem de Sosyalistler ekolojik duyarlılığı ön plana almak için girişimlerde bulunmakta. Paris’te "sağcılaşmış politika" söylemlerinin geride kaldığından bahsedilmekte.

Fransa’da diğer şehirlerde, kahvelerin dışında teraslardaki sigara içme alanlarında yer alan ısıtıcıların kaldırılmaya başlanması şehirlerde hava temizliği için öne sürülen argümanlar arasında sayılmakta. Elektrikli arabalar bile olsa, otomobil şehrin içinde artık zararlı olarak kabul edilmeye başlanmakta. Küresel ısınma ile şehirlerdeki sokakların elektrikli ısınması arasında kurulan paralellik, belediye başkanlığı için rakip olan adayların kararlarını bu yöne doğru sürüklemekte. Buna karşı çıkan kahve ve lokanta sahipleri ise, müşterilerin artık kahvelere gelmeme rizikosunu düşünerek, ısıtıcıların devam etmesini savunmaktalar. Büyük bir oranda, karbon gazının azaltılması için gerekli görülen bu önlemleri destekleyen vatandaşların sayısında artma olduğunu gazeteler yazmakta. Bu durum siyasetçilerin söylemlerini ve kararlarını etkilemekte. Isıtıcıların harcadığı elektrik enerjisinin onlarca ailenin elektrik enerjisine eşdeğer olması kaygı verici olarak kabul edilmekte. 

Siyaset, ekosistem ve doğanın kendi kurallarıyla işlemesini ve bunların doğaya bağlı kalma zorunluluğunu gündeme almak zorunda kalmakta. Birçok insanın talepleri arasında eko-bilinçlenmenin yükseldiği izlenmekte. Gelecek için daha temkinli, yaşam kalitesinin bugünkü duyarlılığa daha fazla tekabül eden bir platforma taşınması elzem olarak durmakta. Doğa, siyasetçiler ve sanayiciler tarafından zorlandığında, doğanın da bizi zorlaması artık daha rizikolu olarak düşünülmekte.

Doğada yaşayan canlılar olarak, doğayı kendi haline bırakıp, onun kendi kurallarına bağlı kalmasını sağlayamazsak ve doğayı yanımıza çekemezsek, o zaman, çünkü, ondan korkmaya başlamamız gerekecek. Artık, vatandaşlar olarak biz ve yöneticiler olarak siyasetçiler, hepimiz değişmekte olan işaretleri, gerçekten, takip etmeliyiz!


T24’ün notu: Bu yazı Elazığ’daki depremden önce yazıldı. Can kayıpları için başsağlığı ve sabır, yaralılara şifa diliyoruz.