Geçenlerde (15 Ağustos 2024) entelektüellerin sessizliği üzerine yazmıştım. Bu konu kanımca önemli durmakta. Çıkar ve kâr beklemeyen laflara duyulan ihtiyaç aciliyet taşımakta. Sadece siyasi partilerin siyasi laflarıyla, çıkışlarıyla, birbirlerine verdikleri cevaplarla, hareket ve saldırılarla işleyen bir basın dünyasının verdiği haberlerle yaşanan bir siyaset, böylece, eksiklik taşımaktadır. Bizim kendi yaşamlarımız ve dost ve ahbaplar ile yapmakta olduğumuz konuşmalar bu konular üzerine dönmekte olduğundan kısıtlı olarak konuşmakta olduğumuzu fark etmek gerekecek. Gündemin değişmesi lazım. Gündemi, daha ciddi veya daha uzun vadede ehemmiyetli olduğunu düşünebileceğimiz konularla geçirmek daha verimli olmayacak mıdır? Açık Radyo, basında, bu alanda, öncü durumunda.
Bilimsel ve siyasi olanın bitişik bir hizada durması burada ilk olarak bakılabilecek nokta gibi durmakta. Deprem söz konusu olduğunda buna yakın bazı yaklaşımlar yapılmakta. Yine afetler ve hastalıklarla ve salgınlarla ilgili olduğunda tıp ve siyaset yanaşmakta birbirlerine. Bunu gündelik siyasete taşımak da belki bilim dünyasının ve entelektüellerin işi gibi duruyor. Bu anlamda yeni bir "siyaset felsefesi" düşünmek hiç de kötü olmayacaktır. Olaylar ve yaşanmakta olan sorunlar üzerine yapılacak dikkat çekici sözler ve yorumlara ihtiyaç var gibi durmakta.
Öncelikle iç sorunlar ile dış sorunların birbirleriyle ilişki halinde olduğunu görmek ve ona dikkat çekmek yanlış durmuyor. İnsanlar nasıl yaşamaktalar? Hangi tip bir ekonomiyle idame ettirmekteler hayatlarını. Bu konuşuluyor ve basın da bu konuya ilgi çekiyor. İkincisi göç ile nüfusu artan bir Türkiye'nin rahatsızlıkları var. Komşularla ilişkileri nasıl düzeltmek lazım olacak. İktidar epeyi bir zamandan beri burada sıkıntılı bir halde.
İbn Rüşd heykeli - İspanya
"Stratejik Derinlik", "Alternatif Paradigmalar" veya "Eksen Değişimi" teorilerinden beri sıkıntılar arttı. Dünya sadece komşulardan ibaret değil. Her şey birbiriyle "kelebek etkisi" kadar alakalı. Doğu da Batı'nın karşıtı değil. İslam ve Batı dünyası dönüşümlü bir tarih içinde geliştiler: Tüm tarihi ilahiyat ve felsefe tartışmaları, İbn Sina'nın ve Farabi'nin "dünyanın yaratılmadığına, "ön-ebedi olduğuna" ve "ölenlerin gelecekte tekrar canlanamayacağına dair" ve Tanrı'nın her ayrıntıyı bilememesi üzerine olan düşünceleri ve görüşleri, İbn Rüşd'un Aristotelesci entelek üzerine orijinal bakışı ve Tanrı'nın bilgisinin başka tür bir bilgi olduğuna, insan bilgisine benzemediğine dair iddiası, vücut, malumat ve cüz'iyet arasındaki ilişkiler sekülerleşen düşüncenin Avrupa modernliğine bakışındaki başlangıçtır. Bağdat'tan (Harizmi), Buhara'ya (İbn Sina) ve Şam'a (Farabi), Kurtuba'ya (İbn Rüşd), oradan Güney Avrupa'dan Aquinas'a, Sicilya'ya (Aquinolu Thomas) ve Köln'e (Duns Scotus) kadar giden ilahiyat ilmi (bilgisi) çizgisi budur. Bunlar birbirlerine geçişli bir "dünya tarihine" bağlılar. İlahiyat ilimi ve sosyal bilim birliktelerdi. Ve bugün neredeyiz?
Aquinolu Thomas
Bu tarihi konuların yanında daha pratik olarak unutulan büyük bir konunun tarımdan geldiğini yakın zamanda anladık galiba? Tarım sıkıntıda. Toprak artık kötü ürünler veriyor; fiyatlar ve taban fiyatlar yeterli durmuyor. Hava kirli, su eksik. Ateş ise her yerde. Bu konu sadece ekonomiyi değil aynı zamanda ekolojiyi ilgilendirmekte. Her seferinde ekonomik çözüm aramaları tarıma; hava, toprak ve su kirliliğine cevap veremiyor. Demek ki bilim dünyasının, tarıma dokunmaya ihtiyacı var. Siyaset felsefesinin içinde tarım, hava, toprak, ateş ve su meseleleri girmek zorunda. İklim ısınması da bunun bir parçası.
İbn Sina
Şehirleri besleyen alanlardaki tarım binalar yüzünden yok edildi. Bostanlar, seralar, tarlalar, meralar, çayırlar şehirlerin gıda imkanlarını sağlayan yerler şehirleşti ve betonlaştı. Madenlere ve turizme verilen izinler denizi ve ağaçları yok etmekte. Nefes alma imkanlarının kıtlaşmaya başladığı bir ekonomi politik içindeyiz. Kâr kısa vadeli olarak düşünülmekte ve planlama bir kenara bırakılmış durumda. Uzun zamandan beri balıkların ve deniz mahsullerinin tükenmekte olduğunu yaşıyoruz. Hayvancılık sıkıntılı vaziyette. Uluslararası şirketlere verilen imtiyazlar yerelliğe zarar veriyor ve kar değil zarar getiriyor.
Bilim, sosyal bilimler ve fen bilimleri yan yana çalışmak zorunda. Entelektüel birikim, sosyal ve ekonomik konulara iklimi, suyu, havayı ve toprağı katmak zorunda. Eko-sistemler sosyolojik ve ekonomik oluşların yanında gerekli.
Bilim ve siyaset birlikteliğinde basına ve entelektüel bir ortama ihtiyaç var. Yeniden umudun gelmesini sağlayacak bir gündeme de... Eğitimde ise çok büyük sıkıntılar olduğu bilinmekte. Ama bunun düzelmesi için de bilim dünyasının sıkıntılarını kendi ağızlarından seslendirmeleri gerekmekte değil mi? En iyi onlar biliyor ne vaziyette olunduğunu. Bunlar zor şeyler ve siyasi olarak da sıkıntılı alanlar. Bunu bilmekteyiz elbette. Ancak bunun üzerine gidecek bir basına ve entelektüel teoriye de ihtiyaç yok mu? Başka bir perspektiften bakmaya da gereksinme olmalı.
Vektörler değişmekte. Bilim dalları kendi içlerinde, kapalı çalışamıyorlar. Dünya ve sosyal alan "kompleks" bir vaziyette. Düğümlenmiş olarak durmakta. Düğümün içindeki bağları çözmek gerekecek. Yeni bağlara ihtiyaç var. Bu bağlara ve yeni ittifaklara gereksinim duyan bir zamandayız. Üstelik de sadece ulusal değil aynı zamanda uluslararası bir bağlar ağı daha da kuvvetli bir şekilde bu yeni düşünme ve teori alanlarına imkân sağlayacaktır.
Vektörlerin değişimine ayak uyduracak, bilim siyaset birliğini karşılayabilecek bir siyasete olan gereksinme her şeyden çok aciliyet taşımakta.
Bir çaba daha!
Ali Akay kimdir? Ali Akay Paris'te, 1976-1990 yılları arasında Paris VIII Üniversitesi'nde Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1990 yılından beri İstanbul'da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesidir. Aynı Üniversitenin Resim Bölümü'nde 1992 yılından beri doktora derslerini sürdürmektedir. Yurt dışında Paris, New York ve Berlin'de dersler vermiştir. Türkiye'de ve yurt dışında birçok kurumsal ve kurum dışı sergilerin küratörlüğünü yapmıştır. 1992 yılında Toplumbilim dergisini kurmuş ve 2011 yılına kadar bu dergiyi sürdürmüştür. 2011 yılında, Toplumbilim dergisinin yeni ismiyle şu anda devam etmekte olan Teorik Bakış dergisini kurmuştur. Yurt içinde ve yurt dışında yazıları yayımlanmıştır ve sanat, sosyoloji ve felsefe üzerine birçok kitabı vardır. |