Ali Akay

17 Nisan 2020

Sanat Günü ve Leonardo

Şiir, nesnesini edebi hayal gücüne teslim etmektedir, halbuki resim direkt olarak bu işlemi görme organı olan göze bırakmıştır. Temsil etmeden evvel göz doğanın en gizemli yönlerini insana, yani bakan sanatçıya ve oradan da onun eserine bakanlara iletebilir

15 Nisan, "Uluslararası Sanat Günü" olarak kabul edilen bir tarih. Sanat dünyasının bu günü Leonardo’nun doğum günü vesilesiyle kabul etmesi, bilhassa Rönesans döneminde resmin meşrulaştırılması ile başlayan bir bakışın öne çıkmaya başladığını bize hatırlatmakta. Leonardo, şiir, yani yazılı bir şekilde duygunun ve gerçeğin, daha doğrusu doğanın gerçeğinin aktarılmasının karşısına bir rakip olarak göz organını öne çıkarmaktaydı. Rönesans bilim dünyasını deney ile başlatan, doğaya hakim olma üzerine kurulu anlayışın içinden bakan Leonardo, mektepli birisi olmamasına rağmen, gözlemleyerek doğanın gizemlerini gözleri sayesinde keşfetmek istemekteydi. 

Rönesans içinde önemli bir yere sahip olmuş olan kadim bir öğretinin, o da peşindeydi, tıpkı Ficino veya Bruno gibi. Bu, Trismegistus Hermes’in ışık merkezli inancıydı. Eski Mısır zamanından kalma bu görüş güneşin kutsallığı ve hayat vericiliğine inanmaktaydı. Rönesans düşünürleri ve sanatçıları, birlikte bu inancı tekrar canlandırdılar; çünkü içinde yaşadıkları yüzyılın Aristoteles-Ptomelaios ikilisinin fizik anlayışını geride bırakan ve dünya merkezli olmaktan çıkarak güneş merkezli bir anlayışa geçmekte olduğunu takip etmekteydiler. Bunu bilimsel ve sanatsal bir şekilde ele almaktaydılar. Kilise’nin bakışı, buna karşı eski dünyayı (dünya merkezci stabil anlayışı) savunmaktaydı. Hatta bunun bir yasa olarak tanınmasının zorunluluğunu desteklemekteydi.

Leonordo, bu anlamda, yeni bir dünyanın keşfi için, gözlemlerini yapmakta ve buluşlarını bir sanatçı olmaktan ayrı aynı zamanda bir mühendis, bir mekanikçi, bir heykeltıraş, bir mimar gibi çalışarak gerçekleştirmeye istek duymaktaydı. Bilim felsefesi tarihçisi A. Koyré onun okullu olmadığını ve Verrochio’da atölyelerde bilgi edindiğini ve uomo senza lettere olmasına rağmen istisnai bir sezgiye sahip olduğunu yazıyor; yani harflerle arasının iyi olmadığını. O dönemde üniversitelerin daha çok metinlere önem vermekte olmasına karşın Leonardo gözlem yapmayı tercih etmekteydi. Ancak Koyre’nin de dikkatimizi çektiği gibi, Leonardo sadece deney üzerine kurulu bir bakışa sahip değildi; aynı zamanda doğanın teori (bakış) ile işlediğinin de farkındaydı. Bu teorik bilgi ise, gözlem ile karışan "matematik ilkeleriydi". Leonardo’ya göre, bu teorik bakış, ampirik bir çalışmadan daha üstündü. Teori olmadan gözlem yeterli olamamaktaydı. Bu buluşları başka türlü yapmasına imkan olmadığının farkındaydı. Leonardo gözlemlerini okuyarak ama asıl bakarak gerçekleştirmekteydi.

Belki de, Leonardo’nun en büyük katkısını resmi yüceltmesinde görmek mümkündür; çünkü, Leonardo’nun yazılarında kulakla duymak yerine görmenin üstünlüğüne inandığı notları vardır. Kendi yaşamından önce gelişen dünya merkezli bakışın krizini farkına varmış biri olarak doğanın gizemini harflerden veya sayılardan daha kuvvetli ve gerçekçi bir şekilde doğaya bakan gözün göstereceğine inanmaktaydı. Gözlem gözün işlemiydi. Nihayetinde astronomlar da teleskop ve mikroskop ile doğanın ve uzayın gözlemlerini gözleriyle gerçekleştirmekte değiller miydi? Bu iki alet önce mikroskop ve sonra da teleskobun keşfiyle insanın en küçük ve en büyük arasında gidip gelmesini sağlayacak olan Klasik Çağ’da diferansiyel matematiğin buluşunu Newton ile Leibniz arasında paylaşacaktır.

Leonardo şöyle ileri sürmekteydi: "Bir insan eylem sırasındayken, onun toprağa düşen gölgesinin hayal gücüne olan mesafesi şiirin resme olan mesafesi kadardır". Şiir, nesnesini edebi hayal gücüne teslim etmektedir, halbuki resim direkt olarak bu işlemi görme organı olan göze bırakmıştır. Temsil etmeden evvel göz doğanın en gizemli yönlerini insana, yani bakan sanatçıya ve oradan da onun eserine bakanlara iletebilir. Öyle örnekler vardır ki mesela, Leonardo’dan önce, Eski Plinus (d. M.S 79) bize ressam Zeuxis’in resmettiğinin gerçeğe çok benzediğini yazar. Hatta o kadar ki Eski Plinus ressamın yaptığı eserde, üzümleri taşıyan çocuk resminde, üzümlerin temsilini gören kuşların tabloya doğru gidip, resmin etrafında uçuşup durduklarını anlatır. Yine Leonardo, verdiği bir örnekle, sahibinin portresini gören köpeğin heyecan ve sevinçle havlamaya başladığını aktarır. Veya bir tablodaki köpek resmini gören başka bir köpeğin onu canlı sanarak havladığını hatırlatır Leonardo’ya göre, pentür gerçeğe yakın olmaktan da fazla gerçeği gösterir ve hatta onu yaratır. Yazının veya harflerin yapamayacağını göz yapar. Resim (pentür) ve göz evrenin güzelliğini temaşa ederek doğanın tümünün temsilini sunabilir.

Son Akşam Yemeği

Eski Platonik öğretiye göre, göz kendine benzer başka bir göze bakarak ayna etkisiyle kendi ruhunu görmekteydi. Halbuki bilimsel bilgi başka yöne doğru yol almaya başladığında göz artık kendisini değil, dışarıdaki ötekileri görmeye başlar; dünyayı ve doğayı temaşa eder. Bilim dünyası kendine bakmaktan çok doğaya bakıp, onu gözlemleyen ve deneyleyen insanları öne çıkarmaya başlar. Buna ön ayak olan ise Leondardo ile birlikte Rönesans dünyasının doğa ile olan yeni ilişkisidir.

Sanat gününde elbette Leonardo’yu anmadan geçmeyelim bir yandan; ama diğer yandan da, pandemi ile birlikte dünyanın çeşitli müzelerinde ve sanat kurumlarında çalışanların aynı sanat merkezlerinde işlerini kaybetmekte olduklarını bilelim. Daha geçenlerde New York’un en ünlü kurumları çalışanların maaşlarını ödeyememekten söz etmekteydi (Metropolitan Müzesi müdürü Daniel Weiss çalışan işçilerin maaşlarını ancak 2 Mayıs’a kadar ödemek üzere uzattığını duyurdu, daha evvel bu tarihi 4 Nisan olarak duyurmuştu).

Bir şekilde sanat çalışanlarının da yaşamlarını idame ettirmelerini sağlayacak olan koşulların devlet, kültür bakanlığı, belediyeler ve sanat severler veya sanat satın alan yardımsever koleksiyoncular tarafından sağlanıp sağlanamayacağına bakmak lazım (değişik sektörlerde çalışanların belki de değişik yardımlaşma ve dayanışmaya ihtiyaçları olabilir). Bakalım ne yapacaklar? Sıra, dayanışmada[1]. Sektörde sadece sanatçılar yok, aynı zamanda sanat kurumlarında sanat çalışanı olarak büro işlerini yapanlar da var.


[1] Bu yazıyı yazdıktan sonra sosyal medyada Türkiye’den sanatçıların girişimi ile ilgili bir metni gördüm:"Corona’dan Sonra Sanatçı-Basın Metni". Türkiye’deki sanat kurumlarına önerilerini içeren bir çağrı metni bu.