Ali Akay

16 Nisan 2023

Foucault çalışmaları ana eksenini kaybetti: Daniel Defert

Daniel Defert, Paris VIII Üniversite'sinde Sosyoloji Bölümü hocasıydı. Michel Foucault ile birlikte 1960'lı yıların sonunu (3 sene) Tunus'ta geçirdikten sonra Paris VIII Vincennes Üniversite'sine gelmiş ve orada derslerinde hastane çalışanlarının arasındaki hiyerarşik ilişkileri, güç ilişkilerini konu etmişti. O derslerinde (1977-78) konusu klinik ve hastaneler sosyolojisiydi, tıpkı Foucault'nun ele almış olduğu, klinik ve akıl hastanelerinin tarihini yazmış olduğu gibi. O sırada benim hocam olmuştu

Geçtiğimiz aylarda Türkiye kendi trajik ve dramatik meseleleriyle uğraşmaktayken, başarısız yürütülen bir deprem felaketi sonrasında (6 Şubat 2023) önemli bulduğum (entelektüel çevrenin çok sevdiği) bir düşünürün ve entelektüelin ölümünün (7 Şubat 2023) üzerine hemen yazmaya gönlüm el vermedi. Ancak zaman geçtikten sonra, ölümü sonrasında bu yazıyı kamusal alana koyabiliyorum.

Bir kere şunu hemen belirtmem lazım: Bahsettiğim kişi Daniel Defert, bir felaket sonrası yapılacak organizasyonu en iyi bilenlerden birisiydi. En acil sorunların üzerine örgütlenmeyi ve bu hareketi de kurumsallaştırmayı başarmış olanlardan biriydi. Ne zaman Fransa'da hapishanelerde sorunlar çoğalmaya başladıysa, iktidarların korkunçlukları birbirini izlemekteyse, soruna deva bulabilmenin tıbbi etkisini değil belki, ama tıbbi buluşların araştırma ve bölüştürülüp dağıtma imkanlarını bulabilenlerdendi. Birincisi için Foucault'nun adıyla anılan G.I.P, Hapishanelerden Haber Grubu'nun örgütleyicisiydi; ikinci olarak ise Foucault'nun 1984 yılında ölümünden sonra AİDS felaketi için Fransa'da 1980'li yılların en kuvvetli direnme örgütlenmesini kuran kişiydi.

Daniel Defert hayatının iki önemli anı olduğunu söylemişti: Birincisi "Cezayir Savaşı" (burada ne kadar post-kolonyal bir düşünce içinde yaşadığını görmekteyiz), ikincisi ise "Michel Foucault ile tanışıp" bir hayatın uzun bir bölümünü paylaşmak ve ölümünden sonra AİDS ile mücadele etmek (hastaneler ve klinik dünyasında, hastalara kötü muameleler üzerine karşı-iktidar yaratmak için mücadeleyle "hastalar cemiyeti" kurma fikri bir fikir olarak kaldı).

25 Eylül 1984'te, AİDES adlı organizasyonun doğuşu için, daha önce birlikte militanlık yapmış olduğu onlarca kişiye yollamak üzere bir mektup yazarak bunu kurmayı denedi. Söylediğine göre hiç kimse cevap vermedi! Bu, ancak, Fransa'daki gay dünyasına bir eleştiri olarak da okunmalı. "Foucault'nun ardından gittim" demiştir. Eleştirel düşüncenin tekilliği her zaman kimlikçi cemaat birlikteliğinden daha kuvvetli olmamış mıdır? Bu mektup ve çağırı Act-Up-Paris'in başında bulunan Philippe Mangeot tarafından ortaya çıkarılır; çünkü AİDES en iyi tutulmuş arşivdir. "Var olan bir cinselliği" değil, Foucault'nun ifade etmiş olduğu gibi "yaratılan bir cinselliği" düşünmek bir politika ve dolayısıyla yaşam biçimidir. "Aşkı bir yaratı süreci" olarak görmek aşkı klasikleşen normların dışına taşımaktı, o dönemlerde Fransa'da.  

Daniel Defert, Paris VIII Üniversite'sinde Sosyoloji Bölümü hocasıydı. Michel Foucault ile birlikte 1960'lı yıların sonunu (3 sene) Tunus'ta geçirdikten sonra Paris VIII Vincennes Üniversite'sine gelmiş ve orada derslerinde hastane çalışanlarının arasındaki hiyerarşik ilişkileri, güç ilişkilerini konu etmişti. O derslerinde (1977-78) konusu klinik ve hastaneler sosyolojisiydi, tıpkı Foucault'nun ele almış olduğu, klinik ve akıl hastanelerinin tarihini yazmış olduğu gibi. O sırada benim hocam olmuştu.

Foucault'nun 1984 yılında ölümünden sonra AİDS ile mücadele etmeye başlamış ve bu virüsün sadece homoseksüellere ait bir durumu ortaya koymadığını ve beraberinde heteroseksüelleri, fahişeleri, uyuşturucu müptelalarını ilgilendirdiği için ana anlamda "sosyal bir soruna" ait olarak topluma yayıldığına dikkati çekmiştir. Hedef tahtası olarak gösterilmek istenen hedefi, tıp alanındaki araştırmalara ve farmakolojik buluşlara doğru yönlendirmiştir.

1984 yılında Foucault ile geçirmiş olduğu bir hayatın (buna Foucault "ihtras ilişkileri" adını vermişti) bitmesiyle, AIDS için ilk mücadele pratiklerini veren birisiydi (1984-1991 arası örgütün başkanlığını üstlendi). Militandı, Michel Foucault'nun ölümünden sonraki eserlerinin edisyonlarındaydı, bunların başındaydı.

Foucault'nun eski asistanı François Ewald ile birlikte Michel Foucault'nun yayınlanmamış yazılarını ve söyleşilerini dört ciltte yayınlamıştır. Daha sonra da büyük bir ekiple birlikte Foucault'nun College de France'daki derslerinin yayınına editörlük etmiştir ve Foucault'nun yeniden canlanmasına büyük bir katkı sağlamıştır.

Daniel Defert felsefe okumuştu. Ve de Fransa'nın ünlü sosyoloğu Raymod Aron'un öğrencisi olmuştu. Ardından Devlet doktorasını sosyoloji alanında yaparak, istatistik yöntemlerle Almanların 16. ve 17. yüzyılın coğrafi kaşiflerinin tasvirlerini yeniden kodlamaları üzerine çalıştı. Ve bu çalışma sırasında yeni bir nosyon ortaya çıkardı: etno-ikonografya. Ressam seyyahların üzerinden Metin-İmge üzerindeki ilişkileri ele aldı. Bu çok ilginç; çünkü dikkat edilirse Foucault'nun "Kelimeler ve Şeyler" adlı kitabının konusu neredeyse Daniel Defert'in tez konusuna tekabül etmektedir: "Söylediğimiz şeyler gördüğümüz şeyler değildir". Metin ve İmge arasındaki heterojenlik ve birleşme üzerinedir. Ve de "Bu Bir Pipo değildir" kitabında da Foucault bu konuyu ele almaktadır.

1988 yılının 9,10,11 Ocak günlerinde Theatre de Champs Elysée'de düzenlenen ilk Uluslararası Foucault Kolokyumu'na (1985'te ABD'de Berkeley ‘de Foucault kolokyumu daha önce yapılmıştı) beni davet etmişti (ister istemez anılar geliyor şimdiki zamana doğru ve blok bellek canlanıyor: Orada Pierre Boulez ile tanışmıştım).

Daniel Defert ile Michel Foucault'nun ilişkileri sadece "ihtiras ilişkilerinin" dostluğu değil, aynı zamanda araştırma konularının kesişmesinden de geçmektedir. Birlikte militanlık yapmışlardır. "Sol Proletarya" Maocu grubunun içinden geçen bir çizgi daha sonra 1971 yılında yine Daniel Defert'in hapishane mahkumları üzerine eğilmesiyle birlikte yukarıda belirtmiş olduğum gibi Foucault ile birlikte "Hapishanelerden Haber Grubunu" kurmuştular. Burada entelektüel olarak mahkûmlar adına konuşmak yerine onlara sözü vermek ana yöntemi belirlemekteydi. 

Daniel Defert son kırk beş senemin içinde yeri olmuş birisidir; inanılmaz nezaketi ve büyük kültürü ve her şeye olan ilgisiyle her zaman mevcut olmuştur. Kurmuş olduğum Teorik Bakış dergisinin Michel Foucault sayısında onunla yapmış olduğum söyleşide, bir yandan Foucault üzerine konuşurken aynı zamanda üniversitelerin durumu hakkında da önemli bilgiler vermişti. Hep kendisinin bir Foucault uzmanı olmadığını, ama hayatının şahidi olduğunu vurgulamıştı. Davet etmem üzerine İstanbul'a gelmiş, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversite'sinde "Foucault ve Pentür" üzerine (Manet) bir konferans vermişti.

2017 yılında, Sylvere Lotringer'nin davetiyle New York'taki Columbia Üniversitesi'ne davet edildiğim sömestrde, "Foucault İran'da" adlı kolokyumda, bu sefer Bernard Harcourt'un davetiyle Etienne Balibar, Judith Revel ve Daniel Defert ile birlikteydik. İran devrimi sonrasında Foucault'nun siyasi duruşu konu edilmekteydi. Ve, Daniel Foucault'ya yapılan eleştirilere karşı "ne istiyorsunuz Foucault'dan, o da herkes gibi birisiydi" demekteydi. 1979 sonrasında 1984'e kadar Cinselliğin Tarihi'nin yayınlanmasına ara vererek çalışmasını başka yöne doğru çeviren Foucault "Aydınlanma Nedir?" metnini Kant üzerinden değerlendirmişti. İran'ın vaziyeti Foucault'yu Kant'a ve Aydınlanma 'ya yönlendirmişti. Bunun üzerine bir ders ve sonrasında kitap yaptım (Aydınlanma Nedir?, 2021, Doğu Batı Yay).

Paris'e her gittiğimde düzenli olarak buluşuyorduk ve Seza Paker'in evinde yemekler yiyorduk. Bazen Deleuze sergisi için çağırmış olduğum rahmetli Thierry Kuntzel ile bazen ise yeni arkadaşıyla birlikte, onunla buluşmaktaydık. Covid salgını sırasında tabii pek görüşemedik, ama telefonlaşmaktaydık. Uzun zaman cep telefonu kullanmadı ve Foucault ile birlikte oturdukları Paris'in 15. Bölgesindeki ev telefonunu kullanmaktaydı. Sonra tabii herkes gibi onun da bir cep telefonu oldu. Bir ameliyat için gittiği hastanede Covid'e yakalanmış, ama atlatmıştı. Bu sefer hayat onu bu hareketli, canlı yaşamından aldı. Dolu bir hayat yaşadı. Her zaman ve herkes için bonkör ve nazik biri olarak akıllarda kalmaya devam edecek.

Onun hayatı örnek bir hayat olarak hep süreçlerde yaşanan bir düşünceyi sürdüren bir yaşam olarak geriye kaldı: "Demokrasi bir rejim olmaktan çok süreç içinde sürdürebilecek bir mücadeledir" diyordu. Sabit olan siyasi rejimler değil, mücadelenin imkanlarının değiştireceği süreçler, akışkan yer değiştirmeler onun yaşamının süreçlerini oluşturdu. Unutulabilecek gibi birisi olmadı hiçbir zaman.

Foucault her anıldığında, sanırım, yanında hep bir Daniel Defert olacaktır.

Ali Akay kimdir?

Ali Akay Paris'te, 1976-1990 yılları arasında Paris VIII Üniversitesi'nde Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1990 yılından beri İstanbul'da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesidir. Aynı Üniversitenin Resim Bölümü'nde 1992 yılından beri doktora derslerini sürdürmektedir.

Yurt dışında Paris, New York ve Berlin'de dersler vermiştir. Türkiye'de ve yurt dışında birçok kurumsal ve kurum dışı sergilerin küratörlüğünü yapmıştır. 

1992 yılında Toplumbilim dergisini kurmuş ve 2011 yılına kadar bu dergiyi sürdürmüştür. 2011 yılında, Toplumbilim dergisinin yeni ismiyle şu anda devam etmekte olan Teorik Bakış dergisini kurmuştur.

Yurt içinde ve yurt dışında yazıları yayımlanmıştır ve sanat, sosyoloji ve felsefe üzerine birçok kitabı vardır.