Alaaddin Dinçer

09 Şubat 2020

Eğitim sistemi, 'olduğu yerde dönen vidaya' benziyor

Her bir hedefi ele alıp detaylandırdığımızda bulunduğumuz noktanın çok geri bir nokta olduğunu daha net görmüş olacağız

Zülfü Livaneli, Rüzgarlar Hep Gençtir adlı yapıtında eğitim sistemini "olduğu yerde dönen vida"ya benzetiyor. Zülfü Livaneli'nin benzetmesi çok yerinde ve haklı bir benzetme. Çünkü bugüne kadar hep başa saran bozuk kaset gibi, her yeni gelen bakanın günü kurtarmaya dönük mesaj ve uygulamalarına tanık olduk. Aynı söylevleri ve karşılığı olmayan vaatleri dinlemekten yorulduk. Eğitim Bakanlığını son bir yıldır sürdürmekte olan Sayın Selçuk'un atanması pek çok çevrede ihtiyatlı bir iyimserlik havası yarattı. Ancak Sayın Selçuk'un Bakan olması ile birlikte kamuoyunda oluşan ihtiyatlı iyimserlik havası da yerini giderek umutsuzluk ve karamsarlık havasına bırakan bir iklime dönüşmeye başladı. Oysa eğitim sisteminin zaman kaybına tahammülü olmayan ve çözüm bekleyen acil sorunları var.O nedenle günü kurtarmaya dönük hamasi söylevleri ve gerçekleşmesi mümkün olmayan vaatleri bir kenara bırakıp, somut, gerçekçi, inandırıcı ve uygulanabilir çözümlere yönelmek gerekiyor. Öncelikle yapısal ve yönetsel sorunları çözecek politikalar geliştirilmelidir. Böyle olduğunda eğitim sistemini "olduğu yerde dönen vida" olmaktan kurtarabiliriz. Çok basit ve karmaşık olmayan dokunuşlarla bunu başarmak mümkün. Örneğin eğitimin müfredatının temel felsefesinin hedeflerine; erişilebilir olmayı, eşitliğe saygıyı, eleştirel düşünceyi, etik ve estetik değerleri kazandırmayı, etkili iletişim kurmayı, ekolojik duyarlılığı ve etkinliğe dayalı olmayı koyup bu hedefleri gerçekleştirdiğimizde bügünden daha iyi bir noktada olacağımızı söyleyebilirim. Her bir hedefi ele alıp detaylandırdığımızda bulunduğumuz noktanın çok geri bir nokta olduğunu daha net görmüş olacağız.

Erişilebilir olan bir eğitim için...

Eşitliğe saygıyı yaşamsal kılan bir eğitim için...

Eleştirel düşünceyi temel alan bir eğitim için...

Etik ve estetik değerleri yok saymayan bir eğitim için...

Etkinliklerle zenginleştirilmiş eğitim için...

Ekolojiye duyarlı bir eğitim için...

Sonuç olarak, Ülkemizin başlıca sorunları haline gelen; çarpık kentleşme, sınıfsal farklılıklar, gelir dağılımı adaletsizliği, işsizlik, yolsuzluk, yoksulluk, çevre kirliliği, okur-yazarlık oranındaki düşüklük, kadın sorunu, çocuk istismarı, kültürel asimilasyon, yozlaşma, demokratik uygulamalardaki aksamalar, hukukun üstünlüğünün korunamaması gibi yaşamımızı olumsuz etkileyen durumlarla ilgili bilinci bu prensipler ışığında davranışa dönüştüren çocuk ve gençler, bu sorunların çözümü konusunda da motivasyon kazanmış olacaklardır. Eğitim sistemini ve öğretim sürecini soru çözmekten sorun çözmeye yöneltmek, ezberden ve tekrardan kurtarmak ancak eğitim müfredatının felsefesine yukarıda yer alan temel bakış açısını benimsemekle mümkün olabilir. Nitelikli insan gücü yetiştirmekte bu anlayış üzerinden yapılacak düzenlemelerle mümkün olabilir. Yukarıda yer alan görüş ve öneriler aynı zamanında toplumun kültürel gelişimi ve düşünmesi için olmazsa olmaz bir can damarı durumundadır. Düşünen bir toplum olmaksızın bilim de olmaz, sanat da ahlak da yeterince gelişemez. Bu prensipler çocuklarla ne kadar erken yaşta buluşursa ileriki yılllarda toplumun bilimde, sanatta, kültürde ve ahlaki gelişimde yetkinleşmesi daha kolay olacaktır. Toplumda görülen yozlaşma, ilkellik, çatışma ve çürümeye karşı sonuç alabilmek ancak bu öğreti ile gerçekleşebilir. Çocuk, ergenlik ve gençlik dönemi, gelişim psikolojisi, yaşama, kendisine, toplumsal ilişkilere dair sorgulamalarda bulunduğu çok önemli bir dönemdir. Ergenlerin ve çocukların sorgulayan zihninin ve düşünme becerilerinin geliştiği böyle bir dönemde yukarıda sıralanan temel prensiplerden yoksun kalması veya bu prensiplerin eğitiminin yeterli düzeyde alınmamış olması eksik /temelsiz kalmasına izin vermektir. 

Eğitim müfredatının felsefesi düşüncenin serbestçe tartışılmasını sağlayan, kullanılan kavramların tam tanımlarını ortaya koymaya çalışan, akıl yürütmelerin geçerliliğini sınayan, başkalarının kanıtlarını sorgulayan, bu sorgulamanın etkinliğinin her insana bağımsız ve eleştirel düşünmeyi öğrenmeyi sağladığını hesaba katarak, öğretimin açık fikirli, eleştirel düşünen, bağımsız, insanlar yetiştirerek, onları çağdaş dünyanın büyük sorunları karşısında, özellikle de etik sorunlar karşısında sorumluluklar üstlenmeye hazırlayacağını vurgulamak isterim. Demokrasi kültürünün gelişmesi de bu prensiplerin öğretimi ile güçlenecektir. Yukarıda yer alan temel prensipleri yeteri kadar özümsememiş çocuklar, dili, grameri ve kavramı doğru kullanma becerisinden, tabiat bilgisinden, hayat bilgisinden, sanat yeterliliklerinden, akıl yürütme biçimlerini ve mantık ilkelerini yerli yerinde kullanma becerisinden mahrum kalacaklardır.

Çeşitli alanlarda geleceğin bilim ve meslek insanları olacak olan gençlerimiz toplumumuz için çalışacaklardır ve toplumsal konularda bilinçli olmadıkları koşulda hayata katılımları ve katkıları hep eksik kalacaktır. Gençlerin iyi birer yurttaş olarak yetiştirilmesi ve küreselleşen dünyada ortak sorunlara bilinçli bir dünya vatandaşı olarak çözüm getirebilmeleri zorunlu ve içeriği zenginleştirilmiş bir müfredatla sağlanabilir. Bu nedenle eleştirel düşünme ve diğer temalar bir toplumun yüksek kültür düzeyindeki bir medeniyet haline gelebilmesi için çok önemlidir. Eleştirel düşünme olmadan sağlıklı ve gelişkin bir bilim, sanat, ahlak ve din de olamaz. Yaşadığımız her insan deneyimi üzerine düşünmemiz, akla uygun hale gelinceye kadar tartışmamız gerekmektedir. Bu da ancak eğitim sistemini "olduğu yerde dönen vida" olmaktan kurtarmakla mümkün olabilir.