Akdoğan Özkan

21 Ağustos 2017

Yeni Suriye’nin haritası şekillenirken

Savaş bu, her evresi asil güçlerin kontrolü altında gidecek, diye bir kural yok! Yoksa savaşlar masa başında kazanılabilirdi

Halep’in yeniden Suriye Arap Ordusu birliklerinin eline geçmesi ve cihatçı grupların şehirden temizlenmeleri Suriye Savaşı’nda geçilen en önemli “köşe taşlarından” biri olmuştu. Suriye’nin doğusundaki en büyük il (muhafaza) olan Deyrizor’un (Deyrü’z Zor) IŞİD’den temizlenmesiyle de sanırım aynı öneme sahip, hatta belki de daha önemli bir köşe taşı geçilmiş olacak. Petrol ve doğalgaz sahalarına da hakim Deyrizor’da Suriye ordu birliklerinin yeniden hakimiyet sağlamasının Halep’in kurtarılmasından “belki de daha önemli” olacağını düşünmemin ardında, Şam yönetiminin hakimiyetini bu şekilde Humus’un doğusuna taşıyacak olması yatmıyor yalnızca.

 

Şii Hilal’in yeniden tesisi

İdari olarak 14 ilden müteşekkil olan Suriye’de böyle bir hakimiyet elbette çok önemli ve bu tip bir gelişme Suriye ordusu için çok büyük bir zafer ve moral üstünlük anlamına gelecek. Bundan kuşku yok! Hatta muhtemelen savaşın son evresine girmekte olduğumuzu da haber verecek. Ama belki bunlardan da önemlisi şu:

Dolayısıyla bu çerçevede baktığımızda, Deyrizor’un alınması Suriye Savaşı’nın son dönemlerindeki muhtemelen en kritik gelişme olacak! Bu, söz konusu toprakların asıl sahibi olan Suriyelileri doğal olarak heyecanlandıran, İran’ın bölgedeki en büyük iki hasmı olan İsrail ile Suudi Arabistan’ı ise epeyce geren bir durum.

Ancak Deyrizor muhafazası Fırat nehrinin dört bir yanına uzandığından akıllarda beliren ilk soru şu oluyor: Washington yönetimi Suriye ordusunun Deyrizor’u alarak Fırat’ın kuzeyine ve doğusuna geçmesini kabullenecek mi?

Bu konuda değişik haber ve yorumlar var. Geçtiğimiz günlerde Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kaynaklarına dayanılarak internete düşürülen bir habere bakılırsa, ABD öncülüğündeki Koalisyon güçlerinin bir komutanı Fırat’ın kuzeyi bizim ‘kırmızı çizgimiz,’ Suriye Ordusu’nun o yöne geçmesine izin vermeyiz. Bizim için orası artık ‘uçuşa yasak bölge’ statüsündedir,” demiş. Kim demiş bunu? İddialara bakılırsa Koalisyonun IŞİD'e karşı yürüttüğü Doğal Kararlılık Operasyonu Ortak Görev Gücü komutanlarından Tümgeneral Rupert Jones demiş.

“Fırat’ın kuzeyi Şam’a yasaklandı” iddiası

Suriye ordusuna Fırat’ı geçme izni verilmeyeceği şeklinde yorumlanan başka gelişmeler de var. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kaynaklarına dayanılarak verilen 19 Ağustos tarihli bir başka habere göre, DAEŞ ile mücadeleyi kolaylaştırması amacıyla Deyrizor yakınlarında bir çatışmasızlık bölgesi ilan edilmiş durumda. Bu konuda CENTCOM Halka İlişkiler Bürosu’ndan yapılan ilave açıklamaya bakılırsa, SDG, Koalisyon güçleri, Rusya ve Suriye hükümetince üzerinde mutabık kalındığı ileri sürülen çatışmasızlık hattı Tabka’nın güneydoğusundan başlıyor ve doğuda Fırat Nehri’ne kadar dışbükey bir yay çizerek devam ediyor, oradan da Fırat boyunca Deyrizor kentine kadar ilerliyor. Ancak söz konusu çatışmasızlık hattı Deyrizor kentini ve kentin Fırat boyunca doğusunu kapsamıyor.

Bütün bunlar ne anlama geliyor? Eğer ileri sürülen haber ve gelişmeler doğruysa, bu durumda Suriye ordusuna Fırat’ı geçip kuzeye çıkma ve oradan Musul’a giden karayoluna ulaşma imkânı tanınmıyor, demektir. Sadece o da değil, ülkenin en büyük petrol kuyularının bulunduğu, Deyrizor kentinin doğu kırsalında, Fırat’ın ise kuzeyinde bulunan El Ömer Petrol Havzası, Suriye Ordusunun hedefinden çıkarıldı demektir. Ama bir yandan da, Deyrizor şehri ve doğusundaki Fırat hattı için “ilk gelen alır” kuralı işleyecek, demektir. Yani, Suriye ordusu şehri alıp nehir boyunca doğuya ilerleyerek 29 Haziran 2014’ten beri IŞİD’in elinde olan Irak'ın Suriye sınırındaki el Kaim kasabasına hareketlenebilir. Böylece de Şam’ın 12 numaralı karayolu üzerinden Bağdat ile bağlantısını yeniden kurabilir.

Peki el Kaim’e ilerlemek ne anlama gelecek?

Üç yıl önce IŞİD el Kaim sınır kapısını ele geçirip telleri koparttığında bu gelişme, kimi yorumcular tarafından “Sykes Picot anlaşmasının sonu” gibi yorumlanmıştı. Bugün meşru Irak veya Suriye güçlerinin bu sınır kapısında yeniden hakimiyet tesis etmesi, Sykes Picot’un yeniden tesisi anlamına gelmeyecek. Zira “atı alan çoktan Üsküdar’ı geçti” ve geleceğin Suriye’sini (veya Ortadoğu’sunu) belirleyecek harita Fırat Nehri üzerinden az çok şekillendi, şekilleniyor.

Bölgeyi savaşın başından bu yana çok iyi takip eden gazeteci Fehim Taştekin, geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı bir yazısında, “Rakka ve Deyr el Zor Suriye’deki savaş dar boğaza girerken ülkenin siyasal haritasını belirleyecek kartlar doğuracak,” diyordu. Galiba o kartlar yavaş yavaş belirginlik kazanıyor ve Fırat Nehri’ne savaş sonrası Suriye’nin olası bir federatif birliğinde iki bileşeni ayıran doğal sınır rolü atfedilmek isteniyor. Geleceğin Suriye’si federatif bir Suriye olacaksa, öyle görünüyor ki, Kürtler Şam yönetimine doğrudan bağlı olmayı reddederek Koalisyon güçlerinin garantörlüğünde Fırat’ın doğu yakasında kendi yönetimlerini kuracaklar. Şam yönetiminin bu durumu –belki Rusların da telkinine rağmen- kabul etmemesi halinde ise muhtemelen bağımsızlığa giden bir süreçten bahsediyor olacağız.

Kısacası, Rakka ve Deyrizor arasındaki bölgede nihayetinde neler olacağını bugünden bilmek kolay değil. Bunları önümüzdeki dönemde göreceğiz.

 

ABD cihatçıları hareketlendiriyor

Tabii ABD Deyrizor bölgesini bütünüyle Suriye ordusuna bırakma niyetinde değil. Nitekim, yakın bir zamana değin Washington tarafından desteklenen, gelgelelim ABD’nin Suriye’de rejime karşı savaşan muhalif gruplara desteğini keseceğini açıklamasıyla eylemsizliğe ve sessizliğe bürünmüş cihatçı gruplarda son günlerde Deyrizor konusunda bir hareketlenme dikkati çekiyor…

Yakın bir döneme kadar kendisini “Yeni Suriye Ordusu” olarak niteleyen, 2016 yılı Aralık ayında da “Ceyş Mugavir el Suvar” (yani Türkçe olarak söylersek, “Devrimci Komando Ordusu”) adını alan ABD destekli cihatçı grup böylesi bir  hareketlenme içinde görülen örgütlerden biri. Örgütün sözcülerinden Rabi Hamidi, 12 Ağustos tarihinde Voice of America’ya (VOA- Amerika’nın Sesi) bir açıklama yaparak, Deyrizor’un 55 mil kuzey doğusundaki el Şaddadi kasabasında yeni bir “milli ordu” oluşturma gayreti içinde olduklarını, bu amaçla bir süredir ABD öncülüğündeki koalisyon yetkilileriyle görüşmeler yürüttüklerini söyledi. Hamidi’ye göre, örgüt unsurlarının koalisyon güçlerinin yardımıyla bu bölgeye transferi mümkün olduğunda da, hedef büyük kısmı IŞİD’in elinde olan Deyrizor topraklarını -Suriye Ordusu’ndan önce- almak olacak.

ABD destekli koalisyonun sözcüsü olan Albay Joseph Scrocca, Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada, operasyonel güvenlik ve taktik gerekçelerle, görüşmeleri doğrulamaya ya da yalanlamaya girişmeyeceğini, ancak Suriye’nin doğusunda IŞİD’e karşı verilen mücadele bağlamında koalisyon güçleriyle “Ceyş Mugavir el Suvar” arasında yakın bir iş birliği olduğunu doğruladı ve şunları ilave etti:

“Ceyş Mugavir el Suvar’ın Suriye’de DAEŞ’i yenmek yönündeki çabalarını desteklemeyi sürdüreceğiz.”

ABD’nin cihatçılarla yaptığı bu tip iş birlikleri, savaşın başından bu yana hiç kimse için şaşırtıcı olmadı. Özellikle de çatışmasızlık bölgelerinin tesisi ve ateşkesin denetimi için Rus birliklerinin Suriye’nin güneyindeki Tenef şehri yakınlarına yerleşmesini kabul etmek durumunda kalan ve böylece Suriye’ye yönelik Ürdün merkezli hesapları önemli ölçüde çöken ABD için cihatçılara verilecek bu tip bir destek hiç de sürpriz sayılmayacaktır.

 

Kürtler ne yapacak?

Ancak bu gelişmeyi ilginç kılan çok önemli bir ayrıntı (!) var. O da, el Şaddadi kasabasının, öncülüğünü YPG/YPJ gibi Kürt unsurların yaptığı SDG denetiminde olması. Kürtler bugüne değin Şam yönetiminin savaş hali içinde olduğu cihatçılara bu denli açık bir desteği pek vermediler.

Oysa bu kez, epey bir süredir Suriye, Ürdün, Irak sınırını oluşturan el Tenef’te konuşlu olan bu cihatçı grubun şimdi Kürtlerin denetimindeki bir bölgeye transferi ve oradan Suriye Ordusu’nun çıkarlarına tam aksi bir aksiyon alması söz konusu olabilecek.

Suriye ordusu tam gaz

Kürtlerin bu meseledeki tavrının ne olduğunu ilerleyen günlerde göreceğiz. Ancak Suriye ordu birlikleri son haftalarda çok hızlandı ve ele geçirilen toprak büyüklüğü açısından bakıldığında, ABD desteğindeki SDG’den (farklı istikametlerde de olsalar) daha hızlı bir biçimde Fırat istikametinde ilerliyorlar. Nitekim bunun farkına varan Amerikalıların da SDG’ye yol açma anlamında hızlandığı ve 18/19 Ağustos günlerinin Rakka muharebesindeki en yoğun bombardımanlara ve en kanlı mücadelelere sahne olan günler olduğu görülüyor.

Suriye ordusu cephesinde ise durum şu: Bölgenin petrol ve doğal gaz sahalarına hakimiyetiyle de bilinen Deyrizor yolu üzerindeki son IŞİD kalesi olan el Sukna’yı geçtiğimiz haftalarda ele geçiren ordu birlikleri daha sonra bu bölgede Akram, Batı Hüseyin gibi petrol sahaları ile Tüveynen Doğal Gaz Sahası ve dolum istasyonunu IŞİD’den geri aldı. Bölgedeki IŞİD ceplerini hızla kapatan ordu birliklerinin Batı Akram, Bilas, Ebu Feyad, Dola ve Sagur gibi petrol sahaları ile Tüveynen ve Batı Akram gaz sahalarını ele geçirmesine ise ramak kalmış durumda. Deyrizor’a bir kaç yönden hareketlenen ordu birlikleri şehirde 3 yıldır süren IŞİD kuşatmasını –bölgenin çöl yapısını ve bunun askeri harekatları kolaylaştıran doğasını da dikkate aldığımızda- belki de haftalar içinde kırabilecekleri izlenimini veriyorlar.

 

En kötü senaryo

Aslında Suriye Savaşı’nın bu cephesi görünenler yanında halen açıklığa kavuşmayı bekleyen bilinmezler de içeriyor. Ya Suriye kendisinden beklenen şekilde davranmaz ise? Şam yönetiminin Fırat’ın hem doğusu hem de kuzeyindeki topraklarına dair ısrarlı olması durumunda, hele de El Ömer Petrol Havzası’na uzanmak istemesi durumunda mevcut ihtilaflar –biraz fikir egzersizi yaparak da göreceğimiz gibi- bir anda genişleyebilir. Neler olabilir? Şunlar olabilir:

Bunların tabii şu an için “en kötü durum senaryosu” olmak dışında bir anlamı/gerçekliği yok. Ama savaş bu, her evresi asil güçlerin kontrolü altında gidecek, diye bir kural yok! Yoksa savaşlar masa başında kazanılabilirdi!

Yaşayacak ve göreceğiz…

@akdoganozkan