Akdoğan Özkan

24 Ekim 2016

Musul’da bir Suriye hesabı

IŞİD ne kadar az zayiatla Musul’dan Suriye’ye postalanırsa o kadar iyi olacak!

Musul’da olan bitenleri anlamak için sormamız gereken epeyce soru var. Ama sanıyorum ilk soru şu olmalı: Ne oldu da IŞİD’in (DAEŞ) kentten temizlenmesi için 2017 yılının bahar aylarında yapılması beklenen askeri operasyon bir anda 2016 yılının Ekim ayına çekildi?

Irak’ın ikinci büyük şehrini iki yıldır elinde bulunduran örgütü bu bölgeden temizleme operasyonunun neden öne alındığı sorusu kritik. Çünkü cevabı bize hem IŞİD’in hem de savaşın ne işe yaradığına ilişkin ipuçları da veriyor.

Ama hemen söyleyelim, cevap ABD Başkanı Barack Obama’nın –kendisinin, Demokrat Parti’nin ve ABD’nin lehine yazılacak- bir başarı hikayesine görevinden ayrılacağı 20 Ocak 2017 tarihinden önce imza atmak istemesiyle sınırlı değil. Nedenini aşağıda ayrıntılı olarak açıklamaya çalışacağım. Ama önce özetini söyleyeyim:

Rusya’nın savaşa dahil olmasıyla Suriye ordusunun ülke coğrafyasındaki askeri hedeflerine öngörülenden daha hızlı ulaştığını ve son olarak Halep’te sonuca epeyce yaklaşmış olduğunu gören ABD ve müttefikleri, IŞİD’i Irak’ın ikinci büyük şehri olan Musul’da imha etmek yerine, kentin etrafında açık bıraktıkları Batı hattından Suriye’ye doğru “kışkışlama” peşindeler. Böylece IŞİD’i ülkenin doğusunda Suriye Arap Ordusu üzerine saldırtmaya ve Esad’ın ordu birliklerinin Halep – Palmira hattının doğusuna geçmesini engellet(t)meye çalışıyorlar. Bununla da, Suriye Savaşı’nda yeni bir evreye geçilmesini sağlamanın ve Şam yönetimi ile Rusya’nın bu coğrafyadaki askeri kazanımlarını Daeş ile törpülemenin hesabını yapıyorlar.

Musul Operasyonu’nun kendince başka dinamikleri ve nedenleri var elbet. Ama öne alınmasının ardında yatan en önemli nedenlerden biri bu.

Şimdi Rusların Suriye sahnesine girdiği 30 Eylül 2015 tarihine dönerek, olup bitenleri biraz daha ayrıntılı açıklamaya çalışayım:

Bundan yaklaşık bir yıl önce, bu köşede kaleme aldığı bir yazımda, “Rusların gelişlerini Ortadoğu’da yeni bir harita belirlemek doğrultusunda Batı ile Moskova arasında varılmış –bir anlaşmanın değilse bile- bir ön mutabakat ya da çerçevenin ilk habercisi sayabiliriz,” demiş ve sonra da şunu ilave etmiştim:

Ruslar ilk aşamada Lazkiye –Kuneytra - Humus – Hama –İdlip ve Halep ile çevrili bölgede yeniden bir devlet otoritesi tesis edilmesini sağlamak isteyebilir.”

Gerçekten de bu bir yıllık zaman diliminin sonunda bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda, Şam yönetiminin, müttefiklerinin de (Rusya ve İran) desteğiyle, ülkede yüzde yüz denetim sağlamak için uğraş verdiği bölgenin tam da bu merkezlerle çevrelendiğini görüyoruz. (Suriye Ordusu bunlara bir de Palmira’yı dahil etmiş durumda.) Ve bugün Şam yönetimi bu sınırlarla çevrelenmiş bir yeni Suriye haritası hedefine yüzde 80-85 nispetinde yaklaşmış görünüyor.

Eğer Şam yönetimi -başkent dışında- Halep, Hama, Humus ve Lazkiye gibi şehirlerde tam denetim sağlarsa, bu, masaya uzun boylu oturmadan önce yeterli olacak. Çünkü böyle bir durumda, ülkenin bütün önemli sanayi ve ticaret merkezlerine sahip hale geçecek ve eski Suriye yüzölçümünün olmasa da nüfusunun dörtte üçlük kesimine yeniden egemen olacak.

Zaten bundan ötesi savaşı daha karmaşık hale getirip uzatan ve büyük riskler barındıran bir macera olur. Amerikan uçaklarının Palmira’nın doğusundaki Deyr’üz Zor’da Suriye ordu birliklerini geçen ay 1 saat boyunca “yanlışlıkla” bombalaması (ve IŞİD’e alan açması) bu risklere dair yeterince ipucu veriyor. Belli ki Washington’un kafasında Şam yönetimi için ilan edilmemiş de olsa –belki Ruslarla paylaştıkları- bir kırmızı çizgi var.

Zaten Suriye için yukarıda saydığım merkezlerin dışında kalan yerler büyük ölçüde kırsal bölgeler olduğu için çok kritik değil. Ayrıca bu bölgeler ağırlıklı olarak Sünni bir karaktere sahip. Şam yönetimi mezhep çizgilerinin de belirlediği fay hatlarının bu denli belirginlik kazandığı bir savaşta bu tip demografik yapıya sahip bölgelerde devlet otoritesini yeniden sağlamanın şu aşamada artık pek de mümkün olmadığını gayet iyi biliyor.

Öte yandan, Şam yönetiminin Kürtlerin ağırlıkta olduğu kuzeydoğudaki Rojava bölgesinde de artık tam denetim sağlaması imkânsız gibi bir şey. Rojava’nın yakın bir gelecekte Birleşmiş Milletler camiasında yerini almış bağımsız bir devlet olabilmesi belki başka bir takım faktörlere de bağlı olacak ama, Şam yönetiminin Washington’un desteğini almış YPG güçlerini karşısına almasının, garantilemeye çalıştığı mevcut haritayı –ve Esad iktidarını- tehlikeye düşürecek riskler içerdiği de bir gerçek. Dolayısıyla Kürt illerini katı bir merkeziyetçilikle Şam’a bağlayan bir yönetim modeli Beşşar Esad için epeyce riskli. Ruslar bunun gayet iyi farkında. Dahası, Suriye lideri Beşşar Esad’ın ülkenin kuzeydoğusunda yarın öbür gün (konfederatif bir yapı kuramasa bile) Türkiye gibi kendisi için başından beri karşı safta yer almış bir ülke ile komşu olmak yerine –günü gelip bağımsız da olabilecek- bir Kürt otoritesiyle komşu olmayı tercih edeceği de ortada.

İşte Şam yönetiminin yaz aylarından başlayarak temel önceliği bu yüzden Halep oldu! Çünkü Halep selefi cihatçılardan temizlenirse, Suriye Savaşı en azından Şam yönetimi için yukarıda detaylarını verdiğimiz merkezleri neredeyse tamamen içerecek bir konuma gelmiş ve bir anlamda fiilen büyük ölçüde bitmiş olacak.

ABD ve Avrupa’daki (İngiltere ve Fransa gibi) yakın müttefiklerinin Irak’ın ikinci büyük şehri olan Musul’da tarihe aniden vites attırmaya kalkmalarının ardında da aynı gerçek yatıyor. Peki neden?

Elbette ki Musul operasyonunun Irak özelinde güdülen stratejik amaçlara bağlı bir takım hedefleri var. Ama bugün baktığımızda Musul’un kuzeyden, güneyden, doğudan ve güneydoğudan Irak ordusu ile onunla müttefik sayılabilecek güçlerin kuşatması altına alındığını görüyoruz. Fakat o da ne? Batı’dan bir kuşatma çabası yok!

Yani?

Yani, ABD’nin danışmanlığı ve liderliği altındaki bu güçler IŞİD’i batıdan kuşatmaya kalkmayarak, aslında niyetlerinin işgalci yapıyı imha etmek yerine, onu batıya doğru “kışkışlayarak” Suriye’ye geçmesini sağlamak olduğunu ortaya koyuyorlar. Bir diğer deyişle, isteniyor ki, IŞİD, Musul’u terk edip batıya doğru ilerlesin ve bundan sonrasında ABD’nin müttefiki olan güçlerle değil, Suriye Arap Ordusu’na karşı savaşsın ve Şam yönetiminin gelecekteki doğu sınırlarının çekilmesine (ve Washington’un kafasındaki kırmızı çizgiyi aşmamasına) katkıda bulunsun.

Onun için de IŞİD ne kadar az zayiatla Musul’dan Suriye’ye postalanırsa o kadar iyi olacak!

Hatırlanacağı gibi, 1991 yılında ABD’nin hava bombardımanları ile ağır kayıplara uğrayan Bağdat yönetimi, en sonunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 660 sayılı kararına uyarak işgal ettikleri Kuveyt City’den çekilmeyi kabul etmişti. Çekilme de büyük ölçüde 26 Şubat’ı 27 Şubat’a bağlayan gece yapılacaktı. Ancak Amerikan uçakları 80 nolu karayolunu kullanarak Kuveyt’ten Irak’ın Safvan bölgesine, oradan da Basra şehrine ricat etmekte olan ve de muharebe konumunda olmayan ordu birliklerini bu yol üzerinde 10 saat boyunca bombalayarak imha etmişti. Hem de aralarında Filistinlilerin de olduğunu bile bile... Adı, üzerindeki araç enkazları ve insan cesetlerinden ötürü “Ölüm Otoyolu”na çıkan bu karayolu üzerinde o gün 10 bin civarında asker orantısız bir şiddetin kurbanı olarak öldürülmüştü.

ABD eski başsavcısı Ramsey Clark’ın bile Cenevre Sözleşmesi’nin 3. Maddesini açıkça ihlal eden insanlık dışı bir savaş suçu olarak gördüğü bir olaydı bu. Ama ABD Başkanı George Bush o tarihte bunu Irak askeri mekanizmasını imha için bir fırsat olarak görmüş ve bu fırsatı kaçırmak istememişti.

Göreceğiz ama tahminim, Amerika ve müttefiklerinin IŞİD’i Musul’dan çıkarırken böyle bir imha yaklaşımı içinde olmayacakları yönünde. Çünkü savaşın ilerleyen safhalarında IŞİD’e Suriye cephesinde –kendilerine de yarayacak- çok iş düştüğünü düşünüyorlar.

Bir diğer deyişle, IŞİD militanları batıya, Suriye’ye kaçtıkları ve bu şekilde Şam yönetiminin başına bela olacakları sürece Pentagon’un ve Amerikan Hava Kuvvetleri uçaklarının sonsuz hoşgörüsüyle birlikte Musul’u tahliye edeceklerdir.

Kısacası, IŞİD’in varlığını idame ettirmesi ve Suriye’nin doğusunda Şam yönetiminin başına bela olması, savaşın şu aşamasında Pentagon’un en büyük arzularından biri haline gelmiş gibi görünüyor. IŞİD oyunu bu hesaba göre oynar mı, orasını bekleyip göreceğiz.

twitter: @akdoganozkan