Bu cuma gözlerimiz bir kez daha elem karasına bürünecek. Çünkü 26 Aralık günü Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesiyle ilgili davanın altıncı duruşması görülecek.
19 yaşında bir gencin bir gece yarısı kör bir sokakta insan müsveddelerince kıstırılıp öldüresiye dövülmesi o gün yüreklerimizi bir kez daha acıyla kanatacak.
Gencecik çocuklarına onurlu bir gelecek perspektifi sunmak yerine onları beysbol sopalarıyla ölüme göndermeyi tercih eden bir ülkenin insanlığına lanet edeceğiz.
Sığındığı hastanede tomografisinde “bir şey görünmediğini” söyleyen ve ağrı kesici iğne yapıp evine gönderen hekimliğimizden utanacağız...
Babasının oğlunun fotoğrafına dokunan gözü yaşlı halini anımsadığımızda babalığımızdan utanacağız...
Ona tasarlayarak işkence yapıp komaya sokan ve 37 günlük bir ölüm kalım savaşı sonunda hayatını yitirmesine sebep olan katillere engel olamayışımızdan utanacağız...
Altı kişinin büyük bir iştahla katıldığı linçi izledikten sonra sadece bir kişiyi adam öldürmeye teşebbüsten yargılayan adaletimizden utanacağız.
Velhasıl, o yaşta bir çocuğa sahip çıkamayan, onu yaşatamayan insanlığımızdan, aczimizden utanacağız...
26 Aralık 2014 cuma günü Kayseri bir kez daha hafızalarımızdaki devlet mahalli mevkiini pekiştirecek. Ortalıkta insanlığını hatırlamış küçük bir grup olacak sadece. Bir ölüm karargâhı olarak işlev gördükten sonra adını değiştirerek faaliyetini sürdüren Eskişehir’deki Harman Fırını ise birilerine ekmek ve yaşam kapısı olmayı sürdürecek. (*)
Bütün bu utanç silsilesi içinde tek küçük tesellimiz onun yarım kalmış hayallerine küçük de olsa destek veren insanların sayısı olacak.
Yüreği insan, hayvan ve doğa sevgisiyle atmış olup da daha okul sıralarında bu konularda bir şeyler yapmış, umudu kararmadan, yüzündeki tebessümü yitirmeden hayallerinin peşinden koşturmuş kaç çocuk vardır bilmiyorum. Ama adı insanlığın hizasına, güncesine olduğu gibi en naif cümlelerle yazılan “küçük dev yürek” Ali İsmail’den haberdarım artık.
Kısacık ömrüne koca koca adamlar olarak bizlerin sığdıramadığı pek çok insanlık hayali sığdırıyordu. Paylaştıkça mutlu olan Ali İsmail’in ancak çok küçük bir kısmını gerçekleştirmeye vakit bulabildiği kocaman hayallerini tamamına erdirmek üzere geçtiğimiz aylarda onun adıyla Antakya’da bir vakıf kuruldu: Ali Korkmaz Vakfı (Alikev).
Baba Şehap Korkmaz ile anne Emel Korkmaz’ın da kurucuları arasında yer aldığı vakıf Ali İsmail’i şu cümlelerle ölümsüzleştiriyordu:
Biz 10 Temmuz 2013’te küçük bir insan için dev hayalleri olan bir gencimizi kaybettik! Onun çabalarını kaldığı yerden sürdürmeyi amaçlayan Ali İsmail Korkmaz Vakfı şimdi bizden o hayalleri gerçek yapmada desteklerimizi bekliyor.
Ama önce adalet!
O “küçük dev yüreğin” unutturulmasına izin vermemek, katillerinin hak ettikleri cezalara çarptırılmasını sağlamak, acılı anne babasının dik duruşuna destek vermek üzere 26 Aralık 2014 günü “adalet”’ talebimizi dillendirebilmeliyiz.
Ali İsmail için!
Adalet, şimdi!
Twitter: @akdoganozkan
(*) Geçenlerde bir televizyon kanalında, Kobani’de IŞİD’e karşı savaşırken hayatını kaybeden Sibel Bulut ile ilgili olarak Ankara Kızılay’da taziye çadırı kuran gençlerin polis tarafından yaka paça gözaltına alınışlarına tanık oldum. O kargaşa esnasında meseleye sembolik bir jestin “tüy dikişi” dikkatimi çekti. Olay mahallindeki “vatansever” bir vatandaş müsveddesi, polislerce gözaltına alınan gencin koluna yapışıyor ve “yazık değil mi, bu memleketin ekmeğini yiyorsun” diyordu.
Demek boşa değilmiş, gencecik insanlara bir ekmek fırını önünde beysbol sopalarıyla ölüm bileti kesilmesi!
Sopasını yedirmek varken, bu ülkenin ekmeğini yedirmiyorlar hayalleri olan çocuklara!