Jeopolitik gerilimlerdeki yoğunlaşma öyle bir noktaya geldi ki, artık “nükleer çatışma” riski en yetkili ağızlardan bile kolaylıkla telaffuz ediliyor. Gerek Rusya gerekse de ABD cenahında nükleer tatbikatlar ve testlerin yoğunlaşmasının ardından BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, “insanlığın bıçak sırtında” olduğu uyarısını yaparak, “Nükleer silahın kullanılması riski Soğuk Savaş'tan bu yana görülmemiş boyutlara ulaştı,” ifadelerini kullandı.
Guterres, Amerikan ordusunun kıtalararası balistik füze (ICBM) testleri gerçekleştirmesinden birkaç gün sonra (geçen cuma günü) Washington'daki yıllık Silah Kontrolü Derneği toplantısı için hazırladığı konuşmasında, ülkelerin potansiyel bir çatışmaya yönelik hazırlıklar kapsamında yapay zekâ (AI) gibi teknolojileri kullanarak “niteliksel bir silahlanma yarışına” girdiklerini savundu ve bu tür ilerlemelerin, nükleer silahların kullanılma tehlikesini kat kat artırdığına dikkati çekti. Guterres’in, ABD ile Rusya arasında yürürlükte kalan son “silahların kontrol altına alınması” anlaşmasının 2026’da sona ereceğini hatırlatması da manidar idi.
Guterres’in bu açıklamaları, ABD'nin Rusya ile Ukrayna üzerinde yürüttüğü vekalet savaşında Kiev yönetimine verdiği desteği Rusya topraklarını da vuracak mahiyette genişletmesinin konuşulduğu ve potansiyel olarak nükleer bir çatışma endişesini artırdığı bir dönemde geldi. Gerek ABD gerekse de kimi istisnalar haricindeki NATO üyeleri Moskova'yı nükleer silah tehlikesini artırmakla suçlarken, Rus liderler Batı'nın Ukrayna’ya silahlarıyla Rus topraklarını vurma izni vermesinin gerilimi tetikleyebileceğine dikkat çekiyorlar.
"Şu anda aklımızdan geçirmiyoruz"
Guterres, “Nükleer şantaj, pervasızca nükleer felaket tehdidiyle birlikte yeniden ortaya çıktı," diyerek imalı şekilde Rusya’yı suçladı gerçi. Ama, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “nükleer silah kullanmayı aklından bile geçirmediği” konusunda ısrarcı. Putin, geçen cuma günü St. Petersburg Uluslararası Ekonomik Forumu’nda dinleyicilere hitaben yaptığı konuşmada, “Biz kimseyi nükleer silahlarla tehdit etmiyoruz,” dedi. Rusya'nın ancak egemenliğinin veya toprak bütünlüğünün tehdit altında olması durumunda nükleer silah kullanmayı düşünebileceğini yineledi ve “Şu anda durumun böyle olduğuna inanmıyorum,” demeyi de ihmal etmedi.
Ancak göz önünde yaşananlar söz düellosu ile sınırlı değil. Nükleer tatbikat ve testlerin de ufaktan ivme kazandığını görüyoruz. Son olarak Amerikan ordusu, üç gün içinde iki kıtalararası balistik füze (ICBM) testi gerçekleştirdiğini duyurdu. ABD Hava Kuvvetleri ile Uzay Kuvvetleri’nin ortak çalışması sonucu Kaliforniya'daki Vandenberg Uzay Kuvvetleri Üssü'nden geçen salı ve perşembe günü fırlatılan iki Minuteman III füzesiyle yapılan testte gerçek savaş başlıkları kullanılmadı belki ama, fırlatılan füzeler yaklaşık 4.200 mil (6.700 km'nin üzerinde) uçurularak Marshall Adaları'nda bulunan Kwajalein Atolü’ndeki Ronald Reagan Balistik Füze Savunma Test Sahası yakınlarında bir noktaya düşürüldü. Vandenberg Uzay Kuvvetleri Üssü’nden 6 Haziran tarihinde yapılan açıklamada, test ile amacın, sistem performansını değerlendirmek amacıyla füze seyri sırasında radar, optik ve telemetri verileri toplamak olduğu dile getirildi.
"2029’a kadar Rusya ile savaşa hazırlanın"
Pentagon testlerin “rutin” olduğunu ve son küresel gerilimlerle ilgisi olmadığını açıklasa da bunun herkesi ikna etmeyeceği açık. Hele de, Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, ülkesinin 2029 yılına kadar Rusya ile savaşa hazırlanması gerektiğini ilan ederek zorunlu askerlik hizmetinin acilen yeniden yürürlüğü konması çağrısında bulunmuşken.
Berlin’den yükselen sesler bununla sınırlı değil. Almanya hükümet sözcüsü Wolfgang Büchner, Berlin yönetiminin Kiev yönetimine, Ukrayna’nın Kharkov bölgesine komşu Rus topraklarına saldırmak için Alman silahlarını kullanma izni verdiğini doğruladı. 31 Mayıs tarihli açıklamasında Büchner, Almanya'nın Ukrayna'nın silah tedarikçisi olmasının kendisini çatışmanın tarafı yapmayacağını savundu. Ancak Rusya lideri Putin’ni, NATO ülkelerinin temsilcilerinin Ukrayna’ya silahlarıyla Rusya topraklarındaki hedefleri vurma izni vermesi planlarından bahsederken “neyle oynadıklarının” farkında olmaları gerektiğini vurguladığını ve Rusya topraklarına saldırmak için Batı silahlarını kullanmanın küresel bir çatışmayı tetikleyebileceğini söylediğini unutmayalım.
“Nükleer patlama demosu düşünme zamanı”
Fikir ve önerileri bazen hükümet politikası haline gelebilen bir Rus düşünce kuruluşunun kıdemli bir üyesi de Moskova’nın Batı’yı, Ukrayna'nın Rusya içindeki hedefleri uzun menzilli füzelerin de aralarında olduğu silahları kullanarak vurmasına izin vermemeye ikna etmek için kararlılık ve inandırıcılığını gösterme mahiyetinde bir “nükleer patlama demosu” düşünmesini önerdi. Moskova merkezli “Dış ve Savunma Politikaları Konseyi”nin üyesi Dmitry Suslov'un önerisi, Putin'in NATO üyelerine yönelik yukarıda da yer verdiğimiz “ateşle oynama” uyarısından bir gün sonra geldi. Suslov, Batı’da, “Kiev'in yenilgisinin maliyetinin, Rusya ile doğrudan bir askeri çatışmanın risklerinden çok daha büyük” olduğu şeklinde bir kanaate ulaşıldığını, bu mantığın kaçınılmaz olarak III. Dünya Savaşı’na yol açmakta olduğunu dile getirdi: “Eğer Batı'nın Ukrayna'daki çatışmaya daha fazla dahil olması şu anda durdurulmazsa, o zaman Rusya ile NATO arasında tam teşekküllü bir ‘sıcak’ savaş kaçınılmaz hale gelecektir. Üstelik ABD ve NATO'nun konvansiyonel silahlar alanındaki üstünlüğü nedeniyle bu savaş mutlaka nükleer boyuta taşınacaktır,” şeklinde konuşan Suslov, olayların bu noktaya gelmesini önlemenin tek yolunun Rusya'nın caydırıcılık politikasının keskin bir şekilde güçlendirilmesi olduğunun altını çizdi.
Suslov bu doğrultuda alınması gerektiğini düşündüğü dört aksiyondan birini şöyle ifade etti: “Rusya'nın niyetinin ciddiyetini teyit etmek ve hasımlarımızı Moskova'nın gerilimin tırmandırılmasına hazır olduğuna ikna etmek için, bir nükleer patlama demosu (yani bir savaş değil) yapmayı düşünmeye değer. Dünyadaki tüm televizyon kanallarında canlı olarak gösterilecek olan nükleer mantarın siyasi ve psikolojik etkisi, umarım Batılı politikacılara 1945'ten sonra büyük güçler arasındaki savaşları engelleyen ve artık büyük ölçüde kaybetmiş oldukları tek şey olarak geri dönecektir: nükleer savaş korkusu.”
Öte yandan, Rusya’nın taktik nükleer silah tatbikatları yaptığını da hatırlayalım. Rusya Federasyonu Savunma Bakanlığı, Rusya'nın Güney Askeri Bölgesi birliklerinin yakın zamanda duyurulan taktik nükleer tatbikatların ilk aşamasını 21 Mayıs Salı günü başlattığını bildirmişti. Bakanlık, tatbikatın, Moskova'nın herhangi bir dış tehdide yanıt verme kabiliyetini sergileme amacı taşıdığını, Rusya ile Batı arasındaki gerilimin devam ettiği bir ortamda caydırıcı olmak üzere tasarlandığını kaydetmişti. Açıklamada, tatbikata katılan askeri birliklerin, her ikisi de 5 ila 50 kiloton arası güce sahip taktik nükleer savaş başlıkları taşıyabilen 9M723-1 balistik füzelerini veya 9M728 seyir füzelerini ateşleyebilen İskender-M sistemlerini kullanacağı vurgulanmıştı.
Washington Kiev’i uyardı
Kiev yönetiminin kendisine siyah tedariki yapan bütün NATO üyesi ülkelerden Rusya topraklarındaki kritik hedefleri vurma izni almasının Ukrayna Savaşı’ndaki en ürkütücü evre olacağını teslim etmemiz gerekiyor. Hatırlayanlar olacaktır, Mayıs ayı sonlarına doğru Washington Post gazetesinde yer alan bir haberde, bu iznin AB üyesi ülkelerin savunma bakanları düzeyinde tartışılacak noktaya gelmesinin ardından, Ukrayna’nın Rusya topraklarındaki kıtalararası balistik füze erken uyarı sistemini vurduğu yazılmıştı. Gazete haberinde, bu gelişmenin Amerikan yönetimini bile endişelendirdiğine ve bu endişelerin Kiev yönetimine aktarıldığına yer verilmişti.
Kiev’e Batı’nın silahlarıyla Rusya topraklarındaki hedefleri vurma izni verilmesi konusu, ABD’de -New York Times'ın yakın tarihli bir haberinden de öğrendiğimiz gibi- Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile geçtiğimiz aylarda istifa eden kıdemli dışişleri bakan yardımcısı Victoria Nuland’ın yanı sıra Kongre'deki Cumhuriyetçilerin çoğunluğu (Alt Meclis Sözcüsü Michael Johnson da dahil) ve dış politika kurumunun birçok temsilcisi tarafından destekleniyor. Bu iznin verilmesi, Avrupa’da ise Polonya, Baltık ülkeleri, Almanya'nın en büyük muhalefet partisi CDU/CSU ve Britanya Dışişleri Bakanı David Cameron gibi isimler tarafından destek görüyor.
Geçtiğimiz günlerde benzer bir çağrı NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg tarafından da dile getirildi. Sanıyorum Washington'dan ciddi bir destek görmeseydi Stoltenberg bu tür bir açıklama yapmazdı. Ancak Washington’un tutumunu da tamamen netleşmiş kabul etmeyelim.
Son zamanlarda endişe verici gelişmeleri özellikle bazı küçük Avrupa ülkelerinin beyanatlarından da çokça duyuyoruz. Der Spiegel dergisinin aktardığı, Baltık ülkeleri ve Polonya’nın, cephedeki durumun Kiev açısından olumsuz gelişmesi halinde Ukrayna'ya asker gönderebilecekleri konusunda Almanya'yı “uyarmaları” bu tip gelişmelerden biri.
Kremlin yönetimi bu tür beyanat ve çıkışları, “özel dikkat ve önlemler gerektiren eşi benzeri görülmemiş bir gerilim tırmanışı” olarak nitelendiriyor.
“Avrupa savaş psikozu içinde”
Bu arada Avrupa’daki ender serinkanlı seslerden birinin sahibi olan Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Avrupa’yı “savaş pzikozu” içine girmiş olmakla eleştirdi. Orban cuma günü bir radyoya verdiği röportajda, Avrupa'nın askeri birliklerinin Ukrayna topraklarına girmesiyle sonuçlanabilecek bir “savaş psikozu içinde” olduğunu söyledi ve “geçmişe bakıldığında ‘artan bir hızla açık bir çatışmaya girdiğimizi” görmenin zor olmadığını ekledi. Orban, “doğrudan savaş tehdidi olmadığını söyleyenler halkı yanıltıyorlar,” dedi.
Aslında bana öyle geliyor ki, ABD başta olmak üzere NATO üyesi ülkeler Kiev’e Batı’nın silahlarıyla Rusya topraklarını vurma iznine Moskova’nın nasıl bir karşılık geliştireceğini anlamak için bazı gayrı-resmi “münferit” izinler vermiş olabilirler. Ancak, Kremlin, Batı’nın silahlarıyla kendi topraklarının vurulmasının ne anlama geleceğini stratejik muğlaklığa hiçbir şekilde yer bırakmayacak biçimde en yetkili ağızlardan ifade etti.
Putin, “Biz nükleer kullanmayı aklımızdan bile geçirmiyoruz,” dedi belki ama Rusya'nın toprak bütünlüğünün tehdit altında olması durumunda nükleer silah kullanmayı düşünebileceğini yineledi, yukarıda da hatırlattığım gibi. Meali: “Benim toprağıma saldırırsan, her şeyi aklımdan geçiririm.”
Dolayısıyla Rusya topraklarında hele de uzun menzilli füze bataryaları ve radar istasyonlarının hedef alındığı saldırılar yapmanın maliyetini tüm dünya kavramak zorunda.
İkinci bir husus da, BM Genel Sekreteri’nin de dikkati çektiği gibi, nükleer silah düğmesine basma kararının büyük güçler tarafından Yapay Zekâ teknolojileri yardımıyla makineler veya algoritmalara bırakılması noktasına gelmiş olmamız. Felaketimiz olabilecek böylesi gelişmeleri önlemek için bile Avrupa’nın acilen ciddi mutabakatlar ve güvenceler içeren yeni bir güvenlik mimarisine ihtiyacı var aslında. Yani daha geniş bir savaşa değil daha geniş bir barış cephesine, barışın güvence altına alınmasına ihtiyacımız var.
Var da alıcısı var mı acaba?