Suriye Arap Ordusu’nun, İdlib’in güneyinde 20 Aralık tarihinde başlattığı kara taarruzu ile Şam-Halep arasındaki M5 karayoluna yakın çok sayıda köy ve mezra hızla el değiştirirken, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) bölgedeki üsleri bir kez daha kuşatılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış görünüyor.
Operasyonun ilk gününde Um Celal, Rebia, Hureyb, el Fercah, Barişa ve ebu Hebbah gibi çok sayıda yerleşimi Heyet Tahriru’ş Şam (HTŞ) adı verilen Selefi cihatçı örgütün elinden alarak hızlı bir ilerleme kat eden Rusya desteğindeki Suriye Ordu birliklerinin 1-2 km kadar yakınına geldiği TSK üslerinden biri, Maarretünnu‘mân ilçesine bağlı Sırman köyü yakınlarındaki 8 no’lu gözlem noktası. Bir diğeri ise Serakib ilçesine bağlı Tel Tukan köyü yakınlarındaki 7 no’lu gözlem noktası.
Sırman köyü yakınındaki TSK gözlem noktası bölgedeki en büyük tahıl silolarından birine yakın olması nedeniyle stratejik bir mevkide bulunuyor. (Bölgeden gelen haberler, 8 nolu gözlem noktası yakınlarındaki tahıl silolarının 2 Aralık tarihinde Rusya Federasyonu Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçaklar tarafından vurulduğuna işaret etse de, daha ileri tarihli uydu görüntüleri saldırıda siloların çok büyük hasar görmediğini gösterdi. Bu tip siloların Suriye Savaşı sırasında silah deposu olarak da kullanıldığı bilinmekle beraber Sırman’da durumun ne olduğundan tam olarak haberdar olduğumuzu söyleyemeyiz.)
Bölgedeki gözlem noktalarını düzenli olarak takviye eden TSK, buraları son olarak 4 Aralık tarihinde çok sayıda zırhlı araç, personel, personel taşıyıcı ve iş makineleri ile takviye etmişti.
Suriye Arap Ordusu birliklerinin Sırman ve Tel Tukan gibi giderek yaklaştığı bir diğer TSK üssü de, yakın tarihlerde Maarret Hitat yakınlarında kurulmuş olan gözlem noktası. Bilindiği gibi TSK, Suriye Ordusu’nun Ağustos ayında düzenlediği Han Şeyhun kara harekatı sırasında Hama kırsalındaki 9 no’lu Morek gözlem istasyonunun kuşatılacağını anlayınca, bu noktanın 25 km kuzeyinde, yine Şam’ı Halep’e bağlayan M5 karayolu yakınlarında, Maarret Hitat ile Heç arasında bir başka üslenme mevkii olan (ve resmen bu şekilde dile getirilmese de belki 13 no’lu gözlem istasyonu olarak da adlandırabileceğimiz) bir üs oluşturmuş ve Eylül ayı başlarında da burayı takviye etmişti.
M5 karayolu yakını çok hareketli
Tabii, Suriye Ordu birlikleri, sadece 7 ve 8 no’lu TSK gözlem noktaları ile Maarat Hitat ile Heç arasındaki TSK üslenme mevkiine değil, Halep'in batı kırsalına hâkim konumuyla ve M5 karayoluna yakınlıklarıyla stratejik öneme sahip olan 5 ve 6 no’lu gözlem noktalarına da yakınlar. Halep’in batı kırsalındaki Raşidin beldesi yakınlarındaki 5 no’lu gözlem istasyonu ile Hader beldesinin Tel Eys köyünde kurulu olan 6 no’lu TSK gözlem noktaları Türkiye sınırına yaklaşık 40 – 45 km mesafede sıralanmaktalar. Bu her iki gözlem istasyonu ile hemen doğu kesimlerinde mevzilenmiş Suriye ordu birlikleri arasında maksimum 3-4 km’lik bir mesafe bulunuyor.
Kısacası kuzeydoğu - güneybatı istikametinde uzanan M5 karayolu yakınlarındaki beş TSK gözlem noktasının -Suriye Ordu birliklerinin taarruzu nedeniyle- şu günlerde eller tetikte, gergin bir bekleyiş içinde olduğunu varsayabiliriz. El Haraki ve Karati’de bulunan Suriye Arap Ordusu'na bağlı birliklerin iki noktadan başlatacakları izlenimini veren çember harekâtı Carcanaz beldesinde tamamına erdirilirse, Sırman köyü yakınlarındaki 8 no’lu gözlem noktasında bulunan Türk askerleri Suriyeli askerlerce kuşatılmış olacak.
TSK birlikleri İdlib bölgesinde sayısı 12 (+1) olan gözlem noktalarına 2018 yılının Şubat ve Mart aylarında mevzilenmişti. Ankara ile Moskova arasında varılan 17 Eylül 2018 tarihli "İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi" mutabakatı çerçevesinde bu mevzilerde konuşlu birliklere "ateşkes gözlem misyonu" verilmişti. Neredeyse tamamıyla HTŞ adı verilen Selefi cihatçı örgütün denetim altında tuttuğu topraklarda faaliyet gösteren söz konusu gözlem noktalarının amacı, Şam Yönetimi’ne bağlı güçler ve müttefikleri ile cihatçılar arasında çatışma çıkmasını engellemek olarak belirlenmişti.
Ancak, Ankara, yakın bir zamana kadar El Nusra ile ilişkilendirilen HTŞ’yi ne "Gerginliği Azaltma Bölgesi"nde silah bırakmaya ne de M4 ve M5 karayolunun denetimini Şam Yönetimi'ne bağlı birliklere devretmeye ikna edince, TSK gözlem noktaları kendilerine verilen görevi yerine getirememiş bir konuma düşmüştü. Bunun üzerine geçtiğimiz Ağustos ayında Rusya desteğinde düzenlenen kara harekâtı sırasında, bu gözlem noktalarından biri (9 no’lu) Suriye Arap Ordusu birliklerince kuşatılmıştı.
Bu nasıl olmuştu? Hatırlanacağı gibi, Şam Yönetimi’ne bağlı kuvvetlerin M5 karayolu üzerindeki Han Şeyhun kasabasını HTŞ ve müttefiki olan cihatçı güçlerin işgalinden kurtarmaya yönelik operasyonu sırasında, Ankara Hama kırsalındaki Tel es Savvan köyü yakınlarında bulunan 9 no’lu Morek gözlem istasyonunu boşaltmayınca, bu üs Şam Yönetimi’nin denetimine geçen topraklarda kalmıştı.
Neyse ki üssün akıbetiyle ilgili olarak devreye kısa sürede Moskova girmişti. Neticede Ruslar Suriye askerlerini üssün etrafından çekerek buraya Rus askeri polisini yerleştirmiş, Ankara’ya da gözlem noktasının güvenliğine dair güvence vermişti. Yaklaşık 88 km ile Türkiye-Suriye sınırına en uzak mesafede bulunduğu belirtilen bu TSK gözlem noktasında bugün halen Türk askeri bulunuyor.
TSK gözlem noktalarının akıbeti
Görüldüğü gibi, İdlib Savaşı’nın bu ikinci evresinde TSK’ya ait gözlem istasyonlarından bazılarının önümüzdeki haftalarda Şam Yönetimi'ne bağlı birliklerce kuşatılma ihtimali var. Ankara’nın böyle bir gelişmeye nasıl tepki vereceği, buradaki askerlerini çekip çekmeyeceğini henüz bilmiyoruz. Tabii Türk hükümetinin "rejim güçlerinin saldırganlığı" olarak niteleyebileceği bu tip gelişmeleri Rus mevkidaşlarına aktarıp şikâyetçi olacaklarını ve Suriyeli askerlerin bu noktalardan çekilmesini isteyeceklerini tahmin edebiliriz. Ancak Rusların TSK’ya Morek’tekine benzer bir güvence verip vermeyeceğini bilmiyoruz.
Zira, Ruslar Ankara’nın "teröristleri" bölgeden çıkartmakta başarısız olduğunu ve üzerine düşeni pek yapmadıklarını düşünüyor. Örneğin son zamanlarda İdlib’in güneyindeki cihatçı noktalarından Halep’in batısındaki yerleşim birimlerine yapılan topçu saldırılarından epeyce rahatsız olan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev, 10 Aralık’ta verdiği bir beyanatta, İdlib kentinin "mevcut haliyle her şeye rağmen Türkiye'nin sorumluluk bölgesinde" olduğunu hatırlatarak Türk partnerlerinin bu tip provokasyonları önlemesi gerektiğini bir kez daha ısrarla dile getirdi.
Moskova’nın ısrarlı hatırlatma ve şikâyetleri bununla da sınırlı kalmadı. Rusya’nın "Suriye’deki Tarafları Uzlaştırma Merkezi" Başkanı Yuriy Borenkov, 18 Aralık’ta düzenlediği basın toplantısında, Türkiye desteğindeki "Suriye Milli Ordusu" unsurlarının Afrin’den İdlib’e kuvvet takviyesi gerçekleştirdiğini ve buraya kaydırılan militanların Meşerfa’daki Suriye hükümet güçleri mevzilerine yaptığı saldırıda 3 askerin öldüğünü, 20’sinin de yaralandığını hatırlattı. Borenkov’a bakılırsa, "Rus keşif araçları, Suriye Milli Ordusu’nun yaklaşık 300 üyesinin, ağır makineli tüfeklerle donatılan 20 kamyonet ve 7 zırhlı araçla Halep bölgesinin Afrin ilçesinden İdlib gerilimi azaltma bölgesine geçtiğini tespit etmişti" ve "militanlar yeni saldırılar planlıyordu."
İdlib Operasyonu'nun ikinci evresi de zaten bu gelişmeden birkaç gün sonra başladı. Ve son derece hızlı seyrediyor. Şimdi gözler -resmi olarak telaffuz edilmemekle birlikte- "M5 karayolu ile Maarretünnu‘mân ilçesini özgürleştirmeyi" hedeflediği izlenimi veren bu harekatın askeri hedeflerine ne kadar süre içinde ulaşacağına çevrilmiş durumda. TSK gözlem noktalarının akıbetinin Ankara ile Moskova arasında bir gerilim yaşanmadan tayin edilip edilmeyeceği de merak konusu.
Bir belde kaderini bekliyor
Tabii, son dönemlerde yoğun bombardımanlara maruz kalan Maarretünnu‘mân da kaderini bekliyor. Maarretünnu‘mân, edebiyat, fıkıh ve kelâm alanındaki 70’ten fazla eseriyle ve yaşadığı sürece İslam’ın dogmalarını eleştirmekten geri kalmayışıyla bilinen, ünlü Arap filozof ve şairi Ebü’l-Alâ el- Maarrî’nin (973- 1057) şehri olarak da biliniyor. Dante’nin İlahi Komedya eseri üzerinde de etkili olduğu bilinen Gufran Risalesi’nin de yazarı olan el- Maarrî, adını uzun yıllar yaşadığı ve nihayetinde gömüldüğü bu şehirden almıştı. O, yöneticileri bozgunculuk, gasp, istibdat ve yoldan çıkmışlıkla itham eden bir şair idi ve bundan yüzlerce yıl evvel şu satırların yazarı idi:
"Öyle bir milletle birlikteyim ki / Kötü yönetmekte hükümdarları. / Bit gibi ezmekteler zavallı kullarını, / Aldatmaktalar saf insancıkları / Saygı duymaksızın hak ve çıkarlarına. // Ama gel gör ki koyun benzeri bu insanlar / Kulluk etmekte zalim hükümdarlara."
El- Maarrî’nin bugün barışa hasret beldesinin çoktan evlerini yurtlarını terk etmiş insanları, yöneticilerine ve kendilerine nasıl bir gelecek hazırlıyor, belki bunu da önümüzdeki süreçte görüyor olacağız.
Twitter: @akdoganozkan