ABD’nin işi zor. Asıl zorluk, Trump’un bir ham bir vizyon olarak bir tweet ile ortaya attığı “güvenli bölge” konseptinin ikili yapısında. Zira, Washington, Suriye’nin kuzeyinde kurulmasını tasarladığı “güvenli bölge”yi Ankara’ya Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermeye dönük bir bölge olarak, PYD ve YPG yetkililerine ise Kürtlerin güvenliğini sağlamaya dönük bir adım olarak anlatma çabasında.
Hâl böyle olup da karşı karşıya gelmesi istenmeyen iki hasım gücünün de bir şekilde ikna edilmesi gerekliliği ortada iken, bırakın “Güvenli Bölge” konusunda bir yol haritasının ortaya konulmasını, konseptin temel dayanaklarını tarif etmek bile neredeyse imkânsız bir çaba olarak beliriveriyor.
Menbiç’te ABD Yönetimi tarafından uzunca bir süre oyalandığını düşünen Ankara, bu zorluk da ortadayken, Başkan Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un Türkiye ziyaretinde belli ki ham fikirler üzerinde oyalanmak istemedi. Bolton’un çantasından ABD’nin bölgeden çekilerek denetimi TSK ve ÖSO güçlerine bırakmasıyla ilgili ayrıntılı bir plan çıkardığını görmek istedi. Böyle bir dokümanın olmadığını görünce de, Bolton’u bir muhatap olarak ciddiye almayı reddetti.
Bunun üzerine, Trump Ankara’ya bu kez Cumhuriyetçi senatör Lindsey Graham’ı gönderdi. Obama’nın YPG’yi silahlandırarak Türkiye için bir kâbus yarattığına inanan, dolayısıyla Türkiye’nin kaygılarını daha iyi anladığı izlenimini verebilen bir isim Senatör Graham. Gerçi görebildiğimiz kadarıyla, o da ziyaretinde Ankara’ya net bir çekilme ve “devir teslim” (!) planı sunmadı. Ancak Senatörün Ankara’da “YPG’nin siyasi kolu PKK ile bağlantılıdır” demesi ve “Suriye'de Türkiye için ortaya çıkardığımız (YPG) sorunu çözmeliyiz” şeklinde konuşması, üç gün öncesine kadar Trump’tan “Suriye'de Kürtleri vurması durumunda, onları ekonomik olarak mahvederiz” şeklinde tehditler alan Ankara’nın yüreğine su serpmiş ve umutlarını artırmış gibi görünüyor.
Hemen tek kelime ile cevabını verelim: Hayır!
Peki neden, onu da hemen anlatalım:
Gelinen şu noktada, kulislerden sızan haber ve bilgilere bakılırsa…
BİR: ABD aslında YPG’nin Türkiye sınırı ile Suriye’deki M4 karayolu arasında kalan bölgeden çekilmesini kabule hazır görünüyor. Hatta, Washington, ÖSO’nun yanı sıra Suriye Demokratik Güçleri (SDG) içindeki bazı Arap aşiretlerin Kürtlerin çoğunlukta olmadığı yerlerde devriye görevi yapmasına da itiraz edecek gibi durmuyor.
İKİ: Ancak ABD, Güvenli Bölge’yi Türk askerine münhasır bir bölge olarak kurgulamıyor. Türk askerinin IŞİD karşıtı koalisyonun diğer üyeleri (Fransız ve İngiliz askerleri) ile birlikte görev yapmasını arzu ediyor. Kendisi de Suriye’nin kuzeydoğusunda bölgenin uçuşa yasak olma niteliğini denetleme düşüncesinde. Ayrıca, Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerleşim bölgelerinde Türk askerinin devriye görevi yapmasını istemiyor. Onların devriye görevlerinin (Menbiç’tekine benzer şekilde) kırsal alanlarda olmasını istiyor.
ÜÇ: Ankara’nın bakışına gelince… Ankara her şeyden önce Güvenli Bölge’ye bir BM ya da NATO meşruiyetinin sağlanması gerektiği düşüncesinde. Yani oradaki varlığına bir uluslararası garanti istiyor. Ayrıca ABD’nin savaşın seyri içinde Suriye’nin kuzeyinde kurduğu 22 üssün -terör örgütü olarak gördüğü- YPG’ye değil kendisine devredilmesini istiyor. Ayrıca, “şehirlere ben girmeyeceksem, ÖSO’nun yanı sıra SDG içindeki bazı Arap bileşenler girsin” diye düşünüyor. YPG’nin bölgedeki varlığına ise kesinlikle karşı çıkıyor. Kısacası, planın ikinci safhasına kadar Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerleşim bölgelerinde asayişi sağlayacak asli güvenlik gücünün kim olduğu üzerinde bir mutabakat sağlanması zor görünüyor.
DÖRT: Peki Washington Ankara’yı ikna edecek, onun güvenlik kaygılarını giderecek yeni bir çözüm önerisi geliştirmiş durumda mı? Bölgeden sızan haberlere bakılırsa, ABD Mesut Barzani’nin Irak’taki partisi KDP’ye (Kürdistan Demokratik Partisi) yakınlığıyla bilinen ve YPG’ye muhalif olduğu için Türkiye’nin veto etmeyebileceği Suriye Kürt Milli Konseyi’ne (Encûmena Niştimanî ya Kurdî li Sûriyê -ENKS) bağlı Rojava Peşmergeleri’nin batıya geçerek Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde denetimi sağlayacak güvenlik gücü olmasını ciddi bir seçenek olarak değerlendirmeye almış durumda.
(Burada bir parantez açarak şunları söyleyelim: Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) ve Ankara’nın desteği ile 2012 yılında kurulan ve hem NATO hem de IŞİD karşıtı koalisyon tarafından eğitilen Rojava Peşmergeleri 6 bin kişilik bir kuvvete sahip. Suriye Ulusal Konseyi (SUK) eski başkanı Abdülbaset Seyda, daha 2017 yılında YPG’nin geçici olduğunu, ENKS'nin kurumsal olarak Rojava'da tekrar aktif rol alacağını, Roj Peşmergelerinin önünde sonunda batıya geçeceklerini ve burada PYD ile Türkiye arasında diyalog başlatılmasında rol oynayacaklarını söylüyordu. Seyda, yine o tarihlerde ABD’nin Roj Peşmergeleri’ni Rojava’ya gönderip onlara önemli bir rol vereceğini de iddia ediyordu.)
BEŞ: YPG her ne kadar muhalif olup siyasi ofislerini kapattığı bu kuvvetin Suriye’de konuşlanmasını arzu etmese de, geçtiğimiz Aralık ayı içinde sayıları yüzü bulan Roj Peşmergesi’nin ABD güçleriyle koordineli bir şekilde Rojava’ya geçtiklerini öğrendik.
Acaba Seyda’nın bahsettiği o gün geldi ve ABD gerçekten de şimdi ENKS kartını mı oynamaya hazırlanıyor? Elbette ki şu aşamada bunu tam olarak bilmemiz mümkün değil. Ancak ocak ayı başında bölgeden sızan haberlerde, ABD’nin Fırat’ın doğusunda 18 bin kişilik yeni güvenlik gücü oluşturmayı planladığı, Washington’un liderliğini yaptığı IŞİD karşıtı Koalisyonun denetleyeceği bu güç içerisinde 6 bin Roj Peşmergesinin yanı sıra bölgedeki yerel güçlerden 2 bin kişinin, ve de Suriye Demokratik Güçleri’nden (SDG) 10 bin kişilik bir kuvvetin yer almasının tasarlandığı söyleniyordu.
Peki Beyaz Saray bu kısa zaman dilimi içinde SDG’nin asli unsuru olan YPG’yi bu gücün dışında tutma kararı mı alıyor?
Beyaz Saray, Türkiye’yi Güvenli Bölge meselesinin birçok detayında ikna etse bile, YPG’ye “sen bu kimliğinle bu gücün dışında kal, ayrıca da Rojava Peşmergelerinin batıya geçişlerine yeşil ışık yak” diyebilecek mi? Dediğinde onları ikna edebilecek mi? İşin bir diğer zor kısmı da galiba burası. Zira şu aşamada YPG’nin bunu bir yenilgi ve ihanet olarak algılayacağı yönünde daha fazla veri var elde.
Evet, Graham’ın ziyareti sonrası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova ziyaretinin hemen öncesinde Türkiye ile ABD birbirlerini anlamaya belki 1 adım daha yakın görünüyor, doğru. Ancak Suriye’nin kuzeyinde çözüme belki 100 adımdan da fazla uzağız!