Joe Biden artık ABD başkanı değil! 20 Ocak 2021'de Birleşik Devletler’in 46'ncı başkanı olarak göreve başlayan Joseph Robinette Biden, Jr., Beyaz Saray’dan ardında berbat ve kanlı bir miras bırakarak ayrıldı. Ana akım medyada daha ziyade sağlık durumu, ilerlemiş yaşı ve düşünce akışını kaybederek yer yer dağınık cevaplar verişiyle, yönünü kaybedişiyle eleştirildi belki ama, o aslında dünyayı çok daha güvensiz bir yer haline getiren eylemleri ve yüzbinlerce insanın hayatına mal olan kararlarıyla tarih sahnesindeki yerini “Jenosit Joe” olarak alacak. Dünya bugün ABD’nin en berbat, en kanlı ve en gamsız liderlerinden birini uğurlamış oluyor.
Dışişleri Bakanı (Kasap) Antony Blinken ile birlikte bu ikili yarıdan fazlası kadın ve çocuk 50 bine yakın Filistinlinin hayatını yitirmesinden birinci derece sorumlu tutulması gereken savaş suçlularıdır. Onların yalanlarıyla taşlarını döşedikleri, sonra da mühimmat ve silahını taşıdıkları bir soykırıma tanıklık etti dünya. 7 Ekim 2023 tarihli Hamas saldırısı sonrasında İsrail’e en az 17,9 milyar dolarlık askeri yardımda bulunan, kurduğu hava köprüsü ile istihbaratın yanı sıra mühimmat ve silah desteği veren Biden bir soykırım eşliğinde yürüyen etnik temizliğe ellerinden gelen katkıyı yapan bir ABD yönetimini temsil etti. Destek rakamı bununla da sınırlı kalmadı. ABD yönetimi bölgede İsrail ordusunu desteklemek için yürüttüğü faaliyetler için kendisi de bu süre zarfında 4,86 milyar dolar harcadı.
Netanyahu ve Biden
13 ay boş yere öldüler
Jenosit Joe ve Kasap Blinken ikilisinin İsrail’e verdiği destek, silah ve mühimmat desteğiyle sınırlı değildi. Nihayet, taraflar arasında Trump göreve başlamazdan kısa bir süre önce anlaşmasına varılan ve resmi olarak dün yürürlüğe giren ateşkes ile bu kıyımın sona erdiğini söylemek mümkün belki. Ancak bizler Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman es-Sani’nin de SkyNews’dan Yelda Hakim’e bir-iki gün önce verdiği röportajdan öğrendik ki, dün yürürlüğe giren ateşkesin koşulları 2023 yılı Aralık ayında müzakere edilen ve neticede o tarihte mutabık kalınan koşullar ile aynı. Ama işte Biden yönetimi sırf Netanyahu yönetimi etnik temizliği kesintisiz sürdürebilsin diye, ağızlarda “ama Hamas” lafını geveleyip olası bir anlaşmayı ellerinin tersiyle iterek Netanyahu’ya alan açtılar. Kasap Blinken memur edilmişti bu salvonun icrası için. Blinken, Hamas'a atfettiği, lakin zaten tamamen çürütülmüş hikâyeleri diline pelesenk ederek ateşkes çağrılarını geri püskürtmüştü. Netanyahu’ya yeşil ışığı bir kez daha böylece yaktılar, ardından da sanki ateşkes için çalışıyorlarmış gibi yaparak bir soykırıma çanak tuttular. Bu arada, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden ateşkes kararı çıkmasını da tam 4 kez engelledi ABD yönetimi. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin çalışmalarını aylarca sabote ederek zamana oynadı.
Ne zaman ki Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Gazze'de işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan ötürü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile eski Savunma Bakanı Yoav Gallant Netanyahu hakkında tutuklama emri çıkardı (Kasım sonları, 2024) ve ne zaman bazı Avrupa ülkeleri UCM kararına uygun olarak bu kişilerin kendi topraklarına ayak basar basmaz tutuklanacağını açıkladı, işte Biden yönetimi ancak o zaman Hamas’ın kabul ettiği eski ateşkes koşullarını raftan indirip Netanyahu’nun önüne koymaya karar verdi. “Ateşkesi Trump’a bırakmayalım, kendi açtığımız parantezi kendimizi kapatalım, yarın öbür gün bir sıkıntı olmasın,” diye düşündüler muhtemelen. Bibi’ye ve kabinesine resmi evrakı 18 Ocak’ta imzalattılar. Ateşkesin Trump’ın yemin ederek göreve başlayacağı 20 Ocak’tan bir gün önce, yani dün (19 Ocak’ta) başlamasına karar verildi. Ardından da dokunaklı veda mesajları eşliğinde Beyaz Saray’daki masa ve çekmecelerini boşaltıp gittiler.
Bir diğer deyişle...
Geldiler, kıydılar ve gittiler!
Gazze
1,9 milyon Filistinli evsiz kaldı
Hamas’a şartlarını 13 ay önce kabul ettirdikleri ateşkes koşulları neredeyse aynı şekilde imzalanmıştı. Bir başka deyişle, 2023 Aralık ayından bu yana geçen sürede on binlerce Gazzeli boş yere ölmüş oldu. Bu süre zarfında tarihin en acımasız etnik temizlik operasyonlarından birini sürdüren İsrail, Gazze’ye 80 bin ton bomba attı. Soykırımın 470. gününde, bölgeden gelen görüntülerden de görüleceği gibi, Gazze bir “halı bombardımanından” çıkmış şekilde, uçtan uca bir enkaz yığınına döndü. Amerikan Oregon Devlet Üniversitesi’nin uydu görüntülere dayanarak yaptığı hesaplamalara göre, Amerikan yapımı uçak ve tanklardan atılan bombalar sonucu 1,9 milyon insan evsiz kalmış, evlerin yüzde 92’si ya yıkılmış ya da ciddi hasar almıştı.
Meğer kıyımı biliyormuş
Bu arada biz Amerikan yönetiminden bütün o basın toplantıları sırasında hep “İsrail’in çatışmalarda sivillere zarar vermekten kaçındığına” yönelik mesnetsiz ama son derece kararlı laflar duyduk. Oysa Biden’ın Başkanlık görevinin son röportajında, Netanyahu’nun Gazze’de bir “halı bombardımanı” orkestra ettiğini başından beri bildiği de ortaya çıktı. Joe Biden, MSNBC’den Lawrence O’Donnel’e 17 Ocak günü Beyaz Saray’da açıklamalarda bulundu. Biden, bu son röportajında, İsrail’e yaptığı son ziyaret sırasında Netanyahu ile 18 Ekim 2023 günü aralarında geçen diyaloğu da anlattı. ABD Başkanı, “Bibi, sana yardım edeceğiz ama bu şekilde halı bombardımanı yapamazsın,” dediğini, ancak İsrail Başbakanının kendisine “Yaparım. Siz Berlin’de yaptınız. Hatta atom bombası bile attınız, binlerce masum insanı, sivilleri öldürdünüz. Çünkü savaşı kazanmak için bunları yapmak zorundaydınız,” dediğini aktardı. Yani Biden, Netanyahu’nun “masum sivilleri” öldürerek ilerlediğini başından beri biliyordu. Ama kılını kıpırdatmamıştı. Tek yaptığı, röportajda da söylediği gibi, bazı Amerikan uçaklarının bölgeye “insani yardım” adı altında havadan gıda atmasını sağlamak olmuştu. Bir soykırım suçunun gizli ortağı olarak, BM’nin Gazze’de ateşkes kararı almasını engelleyen taraf olarak kendini ve yönetimini böyle temize çekebileceğini düşünmüştü, muhtemelen.
Sırf bu röportajda anlattıkları bile ABD Başkanı’nın, Gazze’de olup bitenlerin bir savaş değil bir soykırım olduğunu başından beri bildiğini ama bu kıyımı durdurmak yerine ona siyaseten, iktisaden ve askeri olarak destek olmayı seçtiğini gösteriyor. Jenosit Joe, Kasap Blinken ile birlikte savaş suçluları olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanabilmeli. İnsanlığın önündeki bir sınav da budur. Ayrıca Biden’ın bu anlattıkları “halı bombardımanını” büyük bir pişkinlikle savunan Netanyahu’nun da soykırım suçlusu olduğuna delil teşkil eder nitelikte!
Tek “yamuğu” Gazze değildi
Oğlunun “Pedo Peter” dediği Joe Biden gerçekte pedofilimiydi bilmiyorum elbette. Ama o yüzyılın en büyük patolojik sahtekarlarından biriydi ve tek “yamuğu” Gazze değildi. Ukrayna’da da bu “becerilerini” sergilemişti. 21 Ekim 2016’da, yani daha ABD Başkan Yardımcısı olduğu dönemde, Amerikan düşünce kuruluşu “Dış İlişkiler Konseyi’nde” (CFR) organizasyonun Başkanı Richard N. Haas’a, Ukrayna’yı darbe sonrası nasıl Amerikan kuklası haline getirdiklerini anlatıyor, oğlunun telefon konuşmaları ve yazışmalarda ortaya çıkan rüşvet ilişkisini soruşturan Ukrayna Başsavcı’sını görevden aldırışını bir sömürge valisi edasıyla ballandıra ballandıra dillendirebiliyordu.
Biden, Barack Obama’nın Başkan Yardımcılığını yürüttüğü dönemde oğlu Hunter Biden’ın rüşvet aldığı Ukrayna menşeli enerji firmasıyla ilişkilerine müdahil olmuştu. Hunter Biden aylık 50 bin dolar maaşla Ukrayna’da enerji şirketi Burisma’nın yönetim kurulu üyesi olarak görev yapıyordu. Aynı şirketin yönetim kurulunda görev yapan ve şirketin 3 numarası kabul edilen Vadym Pozharskyi’nin, Mayıs 2014 tarihli bir e-postasında Hunter Biden’a, “etkinizi şirketimizin yararına nasıl kullanabilirsiniz?” diye sorduğu, 17 Nisan 2015 tarihli e-postasında ise, kendisine babasıyla görüşme ayarladığı için teşekkür ettiği ortaya çıkmıştı. New York Post gazetesinde de kendisine yer bulan bu eposta örnekleri ve iddialar üzerine Kiev’de savcılar da harekete geçmiş ve Biden’ı soruşturmaya başlamışlardı.
Ancak Baba Biden, Burisma'yı ve oğlunu soruşturmak isteyen başsavcıyı görevden almaları için Ukrayna hükümetine baskı yapmayı tercih etmiş, bunu da daha sonra marifetmiş gibi “böyle dedim tehdit ettim” filan diyerek ortalıkta anlatmıştı. Amacına ulaşan Biden yıllar sonra oğlunun ülkesinde vergi kaçırmak, evrakta sahtecilik ve usulsüz silah edinmek gibi toplam dokuz suçtan suçlu bulunup hapse girme ihtimali kesinleşince de “ABD, olasılık ve ikinci şans vaadi üzerine inşa edildi,” diyerek Başkanlık yetkisini kullanmış ve oğlunu affetmişti.
‘Yardımların yarısı Demokratlara gitti’
Bu arada ABD Biden döneminde Kiev yönetimine yüz milyarlarca dolar para akıtmıştı. Eski bir Polonyalı Bakan Yardımcısı olan Piotr Kulpa, Ukraynalı gazeteci Lana Şevçuk’a 2024 yılı Kasım ayı sonlarında yaptığı açıklamada, ABD’nin Ukrayna’ya yaptığı yardımın yarıya yakın tutarının aklanarak yeniden seçilmek isteyen Demokratlara geri gönderildiğini iddia etmişti. Kulpa’ya göre, yolsuzluğa batan sadece Ukrayna değil, Amerikalı Demokratlardı. “Amerikan yönetimlerinin Afganistan’da da 2 trilyon doları bu ülke için mi yaktığını zannediyorsunuz” diye soran Kulpa, Donald Trump’ın göreve geldikten sonra bu yolsuzluk batağını iyi soruşturması gerektiğini dile getiriyordu.
Söz konusu iddialar, Beyaz Saray’ın Ukrayna’ya 275 milyon dolarlık yeni yardım paketini açıkladığı günlerde dile getirilmişti. Ancak sadece bir Polonyalı eski Bakan tarafından ifade edilmemişti. Ukrayna lideri Volodimir Zelenski de bir Ukrayna radyosuna geçen Kasım ayında yaptığı açıklamada, “Bize tahsis edilen askeri yardımın yarısını bile almadık,” demişti.
Biden’ın başkanlığı döneminde darbeyle ve dolarla Kiev’de bir kukla rejim inşa eden ABD ve İngiltere yönetimleri, 2022 Mart’ında İstanbul’da taraflar arasında varılan barış mutabakatının resmileşmesinin engellenmesinin de mimarları olmuştu. Ukrayna heyetini memleketlerine “başardık” duygusuyla gönderen barış mutabakatı, İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un birkaç gün içinde Kiev’e yaptığı ve “arkanızdayız, siz savaşa devam edin” mesajı verdiği bir ziyaretle engellenmişti. Biden, Boris Johnson ile birlikte 1 milyona yakın Ukraynalının yok yere hayatını kaybetmesine ve yüz binlercesinin de yaralanmasına yol açmıştı. Ukrayna’nın bütçe harcamalarının yüzde 90’ına yakınını finanse eden Batılı ülkelerin siyasi elitleri, barış olanağı defalarca önlerine gelmiş olmasına rağmen -sırf Almanya ile ilişkileri fazla ilerletti diye Moskova’yı -ve tabii beraberinde Berlin’i- zafiyete uğratmak adına ülkenin genç nüfusunun bir “hiç” uğruna yok edilmesine yeşil ışık yakmışlardır.
Aslında Biden döneminin mirasının izini sürmek için ABD’den çok uzak coğrafyalara gitmeye de gerek yok. Onun giderayak Tiktok’u da karartan Başkanlık dönemi, koltuğa kendisinden sonra serbest seçimlerle gelmek isteyen meşru bir aday için bile hayati riskler üzerinden ilerlemek durumunda kaldığı, suikast girişimleriyle boğuşup “kurşun yediği” bir dönem oldu. Evet artık Jenosit Joe yok. Ve bu iyi haber. Gerçi, önümüzde beklenenden daha zorlu günlerin gelmekte olduğu şeklinde bir de kötü haberim var, ama onu başka bir yazının konusu yapalım.