Nev'i şahsına münhasır yapısıyla tanıdığımız merhum Erzincan eski Valisi Recep Yazıcıoğlu, ‘90’lı yılların sonlarında, “Türk halkı bir bekleyiş içinde, ama bir arayış içinde değil” mealinde bir şeyler söylemişti. Onun kastettiği, “bu hengâmede bana ne düşer” bekleyiş(çiliğ)inin yaygınlığı idi. Sisteme yönelik eleştirilerden beslenen ve yeni bir soluk ihtiyacına odaklanan bir arayış içinde görmüyordu Türkiye’yi.
O sözlerden yaklaşık 15 yıl sonra, bağımsız gazetecilik platformu P24’ün davetiyle çıktığımız yurt gezilerinde bir grup gazeteci ve yazar olarak toplumun “bekleyiş”ten çok bir “arayış” içine girip girmediğinin ipuçlarını görmeye çalışıyoruz. Bu kez Edirne ve Kırklareli’deyiz. Tüccara, pazar ve çarşı esnafına, köylüye, emekçiye kulak veriyor, siyasetçiyle konuşuyoruz. 10 Ağustos’taki cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik olarak –klişe tabiriyle- seçmenin nabzını tutmaya çalışıyoruz.
Konuşmalardan klişe demeçler ve yorumlarla siyasetçi jargonunu ayıkladığımızda, 2-3 Ağustos tarihlerindeki Trakya turumuzdan şu başlıklar sızıyor sanki:
BİR: AK Parti’de Gözler 10 Değil 11 Ağustos’ta
İKİ: Köylü Kendi Topraklarında Köleleştiriliyor mu?
ÜÇ: Romanlardan CHP’ye: “Abe, İşçi Sınıfına Bi Elveresin!”
BİR: AK PARTİ’DE 11 AĞUSTOS TELAŞI
Nitekim Edirne Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Mehmet Eren, Edirnelilerin siyasi tercihlerinin değişmezmiş gibi sunulmasının aldatıcı olduğuna dikkat çekerek, 1999 seçimlerinde 107 bin oy alan DSP’nin 2002’de 9 bine düşüşünü hatırlatıyor. Sonra da ilave diyor: “Edirneli istikrar ve huzur ister, oylar hiç bir parti tarafından çantada keklik olarak görülmemeli.”
Belki de bu yüzden AK Parti cephesinde ayrıntılı şekilde programlanmış, son derece sistemli bir saha çalışması yürütülüyor. Bu hareketliliği Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösteren CHP ve MHP cephesinde aynı ölçüde göremiyoruz. Bu durumu rakipleri de sezmiş olmalı ki, AK Parti Kırklareli İl Başkan Yardımcısı ve Seçim İşleri Birim Başkanı Erol Başataç, “biz sahada bizden başka çalışan rakip pek görmüyoruz, karşımızda bir kampanya yok” diyor. Etkin bir çalışma yürütülmemesi, belli ki CHP kanadında da bazı rahatsızlıklara sebep olmuş durumda. Partinin seçim çalışmalarına çok geç dahil olduğunu ileri süren Edirne Ajans gazetesi Haber Müdürü Fikri Yalın, “Edirne’de ancak genel merkez uyarısıyla bir toparlanma gerçekleştiğini, onun da 10 Ağustos’tan –bayram günleri düşüldüğünde- sadece 10 gün önce başladığını” belirtiyor. Aynı duyarsızlığın İhsanoğlu’nun Edirne’ye gelişinde de sergilendiğini savunan Yalın, “Adama destek vermek için bırakın çevre ilçe ve köyleri, şehir merkezinden dahi katılım sağlanmamıştı” diyor ve ekliyor: “CHP iyi bir sınav vermedi.”
Rehavet iddialarına katılmayan CHP Edirne İl Başkanı Oktay Bozkurt ise, seçimlerde Ekmeleddin Bey’e Edirne’den % 70’lerin üzerinde oy çıkmasını beklediklerini söylüyor. Herkese Türk bayrağı dağıtan ve “bayrak temelinde” bir paydaşlık oluşturmaya çalıştıklarını vurgulayan CHP teşkilatı “İhsanoğlu’na Edirne’de verilecek oyları % 80’e yaklaştırmayı umuyoruz” diyor.
AK Parti Edirne teşkilatında da epey yoğun bir hareketlilik var. Yakın bir tarihte il Başkanlığına getirilen Demokrat Parti kökenli Rafet Sezen çabalarının 10 Ağustos seçimleriyle sınırlı olmadığını açıklıyor. “Bir şeylerin değişmesi gerektiğini” ifade eden ve “Türkiye bir arayış içinde” diyen Sezen’e göre, bu arayış cumhurbaşkanlığı seçimiyle sınırlı değil.
AK Parti Edirne İl Başkanının değerlendirmesine göre, “Güçlü bir demokrasi istiyorsak güçlü bir muhalefete ve muhalefet liderine de ihtiyaç var.” Sezen Türkiye’deki mevcut siyasi rekabet eksikliğinin giderilebileceği konusunda ümitli: “Beni Edirne’de il başkanı yaptılarsa, güçlü bir muhalefet liderini de bulur bu toplum, bulmalı!”
Sezen güçlü muhalefetin CHP’nin elindeki Edirne’ye de yarayacağı düşüncesinde: “25 senedir CHP iktidarı var Edirne’de. Hiç bir şey yapmadan seçiyoruz adamı. Ama Edirne kaybediyor.”
Diyelim CHP’yi ve de Edirne’yi “kurtardık” (!) AK Parti cephesinde ne olur?” diye soruyoruz Edirne İl Başkanı’na. Sezen, meselenin partinin başına seçilecek genel başkan ve başbakanda düğümlendiği düşüncesinde: “Her liderin ayrı bir tarzı vardır. Özal’ın Başbakan atadığı Yıldırım Akbulut örneğindeki gibi zayıf bir başbakan mı olacak, farklı biri mi, hep beraber yaşayıp göreceğiz” diyor.
Kısacası Edirne’de AK Parti yöneticilerinin zihinleri 10 Ağustos’tan çok, sonrasına, 11 Ağustos’a odaklanmış görünüyor. Partide Erdoğan sonrası dönemin nasıl şekilleneceğine dair şifreleri okuma çabası var ve belli ki “Garp cephesinde yeni ve güçlü bir şey” olsun isteniyor.
Peki olacak mı? Ne olacağını CHP’nin Kırklareli yetkililerine sorduğumuzda, İl Başkanı Recep Zengin şunları söylüyor: “Tayyip Bey, ilk turda seçilirim, hemen partide bir kurultay kararı alırım, yemin etmeden önce de kurultayı toplayıp AKP’ye bir genel başkan seçerim diye düşünüyor. Abdullah Gül de 28 Ağustos’a kadar mevcut görevinden ayrılamayıp partinin başına aday olamayacağı için Tayyip Bey’in kendi sözünden çıkmayacak birini seçtirmeyi ve Ekim ayı gibi de bir baskın erken seçime gitmeyi hesapladığını düşünüyorum. Ancak Ekmeleddin Bey bu hesapları bozacaktır. Ve 10 Ağustos’ta Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan imparatorluğu yıkılacaktır.”
İKİ: KÖYLÜ KENDİ TOPRAKLARINDA KÖLELEŞTİRİLİYOR MU?
Egeli gibi Trakyalı da AKP iktidarı döneminde ülke çapındaki yatırımlardan yeteri kadar nasiplenemediğini, teşviklerden yeterli ölçüde yararlanamadığını düşünüyor.
Trakya’da belki hayvancılıkta durum bir parça daha iyi ama tarımda işler çok iyi değil. Çiftçi dertli. Bölgenin en büyük geçim kaynaklarından biri olan Trakya’da Toprak Mahsulleri Ofisi'nin bu yıl açılmaması dolayısıyla Edirne Ticaret Borsası’nda buğday alım fiyatlarını malı alacak tüccarlar belirler hale gelmiş. Bunun üzerine buğdayın ton fiyatı 850 TL seviyelerinden 1 hafta içinde 700-750 TL seviyelerine inmiş. Buğdaya Adana’da, Doğu’da 930 TL fiyat verildiği için mahsul tüccar tarafından Edirne’de alınıp Doğu’ya götürülerek orada satılıyor. Kahvede denk geldiğimiz bir tarım üreticisi, “rekolte yükseldi diye seviniyorduk. Fakat yağmur yağdı, kalite düştü dediler yok pahasına ürünümüze fiyat biçtiler. Edirne’de üreticiye sahip çıkan yok” diyor.
CHP Edirne İl Başkanı Oktay Bozkurt’un düşüncesi ise, “Doğu’nun bütün yükünü bizim çiftçi çekiyor, ama çiftçiyi kan ağlar duruma getirdiler,” şeklinde. Bozkurt, köylünün yeni toprak kanunu ile köleleştirilmek istendiğini de savunuyor. Ona göre, yeni yasa topraksız köylülerin toprak sahibi yapılması yerine, küçük çiftçinin toprağının büyük sermayeye pazarlanması anlamına geliyor. Edirne’de küçük köylünün elinden toprakların büyük firmalarca satın alındığını belirten Bozkurt, şöyle diyor: “Trakya’da köylü yakında bir zamanlar kendi arazisi olan topraklarda maaşlı işçi olarak çalışacak. Köylüyü kendi toprağında köle yapmaktır bu!”
Ticaret erbabı ise pek sanayisi de olmayan Edirne’nin kendi içinde dönen ekonomisini aşabilmesi için turizmde “bölgesel bir hub” olması gerektiğini düşünüyor. Edirne Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Mehmet Eren, “tarihsel kültür envanteri yoğunluğu açısından Edirne’nin Floransa’dan sonra ikinci sırada yer aldığına” dikkat çekerek, “Edirne’nin bu değerlerini ekonomiye katma gayretindeyiz” diyor. İstanbul – Edirne arasını 1 saat 15 dk’ya indirecek olan hızlı trenin Edirne’ye 2017’de geleceğini belirten Meclis Başkanı, bir kültür ve turizm şehri olarak konumladıkları Edirne için çıtanın daha yukarıya çekilmesi gerektiği düşüncesinde: “Plovdiv ve Burgaz’dan yolcu çalacak bölgesel bir havalimanı düşünerek Edirne’yi çekici hale getirmemiz gerek.”
Kısacası Edirne ekonomisi “yerde taksi yapmaktan” yorulmuş bir tayyare gibi; artık uçmak (!) uçurulmak istiyor. Peki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çıkacak herhangi bir sonuç bunu sağlar mı? “Kendi (ayçiçek) yağıyla kavrulmaya” alışmış Edirnelilerde bu seçimin sonuçlarına dair büyük bir beklenti yok ama “huzur ve istikrarı” yitirmeme beklentisi var!
ÜÇ: “ABE İŞÇİ SINIFINA Bİ EL VERESİN!”
Edirne’de toplumsal piramidin en altında Roman toplumu yer alıyor. Acaba toplumun bu en alt kademesi, işçi sınıfı Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda ne düşünüyor? Çavuşbey Mahallesi’ndeki Ağaçpazarı Caddesi’nde yer alan Kardeşler Kıraathanesi’ne o toplumun önde gelen temsilcileriyle seçimleri ve sorunlarını konuşmaya gidiyoruz. Renkliliği ve neşesi hiç eksik olmayan kahve sohbetimizde ilkin AK Parti’nin Roman açılımından duyulan memnuniyet dile getiriliyor. 14 Haziran 1934 tarihli ve 2510 sayılı İskân Kanunu’nun bu ülkede Romanlara yönelik kuşku, nefret ve düşmanlığın açık bir göstergesi olarak nam salan ayrımcı ifadelerinin yeni yasada çıkarılmasından duydukları memnuniyet dile geliyor. Romanlar kanunun “Türkiye’ye muhacir olarak kabul edilmeyecekler” arasında “Göçebe Çingeneleri” de sayıyor olmasının yarattığı ayıbın AK Parti döneminde silinmesinden mutlu. AK Parti yeni 40 kişilik il yönetim kurulunda Edirne Roman Dernekleri Federasyonu Başkanı Erdem Güğümgüler ile Roman Kültürünü Araştırma, Geliştirme, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Erdinç Çekiç’e de yer açmış. Güğümgüler, Romanların hükümetin yaptığı çalışmalardan memnun olduğunu fakat Trakya’da her altı kişiden birini temsil eden Romanların sorunlarıyla daha fazla ilgilenilmesi gerektiğini kaydediyor. Edirne’nin CHP’li Belediye Başkan Vekili Erkan Makas da s AKP’nin Romanlara yönelik adımlarının “açılım” sayılamayacak kadar yetersiz olduğunu, bu partinin Romanların ne konut ve eğitim sorununu çözdüğünü, ne de siyasi temsillerine olanak tanıdığını vurguluyor: Makas’a göre, Romanların öncelikli sorunu konut ve bu konuda mağdur edilmemeleri gerekiyor.
Peki AK Parti Romanlar için bir şey yapmadıysa, o halde Romanlar neden AKP’yi destekliyor? Erdem Güğümgüler’in bu soruya cevabı çok net: “Demokrasi, insan hakları gibi konularda CHP’nin atması gereken adımları AK Parti attığı için Romanlar teveccühü bu partiye ve Tayyip Bey’e gösteriyorlar.”
Güğümgüler’in devamla söyledikleri, CHP için belki de ders alınabilecek nitelikte: “İşçi sınıfını temsil eden bu kitlelerin (Romanların) Sol’u desteklemesi gerekirken, AKP’yi desteklemeleri, incelenmesi gereken sosyolojik bir vakadır!”
Ders vermeye değil ders almaya gidecek olanların öncesinde bu sosyoloji ödevine çalışmalarında da fayda var. Çünkü Romanlar tüm partilerin ve liderlerin somut sorunlarını sahiplenmelerini arzuluyor. Onların “Abe, işçi sınıfına bi el veresin!” dercesine çağrıları, 10 Ağustos öncesi olmasa da önümüzdeki genel seçim döneminde dikkate alınır mı, onu da yalnızca zaman gösterecek. Kısacası Trakya’da tarihin bütün yükü zamanın üzerine binmiş gibi görünüyor. Yine de onu yaşayıp kullanacak olanlara duyurulur!
Twitter: @akdoganozkan