Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) kuvvetlerini de kullanarak giriştiği “Zeytin Dalı” isimli askerî harekât ikinci haftasını sürerken, İsrail’in de Suriye’nin güneyinde benzer güvenlik saikleriyle bazı ÖSO bileşenlerini kullanacağı bir askeri operasyona hazırlandığı ileri sürülüyor.
Bu konuda sahadan son yansıyan bilgiler, İsrail’in Lübnan Hizbullahı ile İran destekli güçleri Suriye’nin güneyinden uzak tutmak gerekçesiyle bu ülkede 40 km derinliğinde bir tampon bölge oluşturmayı planladığı ve bu amaçla bazı ÖSO gruplarıyla iş birliği yaptığı yönünde. Lübnanlı gazeteci Nur Samaha tarafından dile getirilen iddia, The Intercept adlı ABD merkezli bir “yeni medya” kuruluşunda 23 Ocak’ta yer aldı. “Israel’s ‘Safe Zone’ is Creeping Farther Into Syria” başlığıyla kaleme alınan makalede, Tel Aviv yönetiminin bu amaçla üç aşamalı bir plan geliştirdiği vurgulandı.
Suriye’nin Türkiye’ye komşu olan kuzeybatısı gibi zeytinliklerle dolu olan güneybatısında İsrail’in bir “güvenli bölge” oluşturma planının ilk safhası, habere bakılırsa, nihayete erdi bile. Şu aşamada farklı İsrailli ve Amerikalı sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışılarak ikinci aşamanın da tamamlanmasının hedeflendiği belirtiliyor. Adını açıklamayan bir ÖSO komutanının Intercept’e aktardığı bilgilere göre, İsrail bu “güvenli bölge” planıyla Suriye Savaşı’nda Şam Yönetiminin yanında savaşan Lübnan Hizbullahı ile İran destekli güçleri Hama şehrine kadar geriletmeyi planlıyor.
Haberde iddiayı desteklemek üzere verilen haritaya bakılırsa, İsrail planın üçüncü aşamasında sınırlarını bir yandan doğuya doğru epeyce ilerletirken kuzeyde de neredeyse başkent Şam kırsalına kadar yayılacak genişlikte bir alanı kontrol edecek gibi görünüyor.
Plan uyarınca küçük bir İsrail birliği ile istihbarat personeli 2017 yılı Temmuz ayında Suriye’nin Ürdün sınırına yakın Batı Dera kırsalına geçti ve ABD ile Ürdün’ün desteğiyle Dera ve Kuneytra bölgesinde savaşmakta olan Liva Ceydur Horan ile Ceyş’ül Ebabil adlı iki ÖSO grubunun komutanlarıyla buluştu. İddiaya göre, İsrailli yetkililer Eylül 2017’de de Liva Caydur, Fursan el-Culan ve Suriye Devrimciler Cephesi (Cebhet Suvvar Suriye) gibi ÖSO gruplarıyla Kuneytra’nın güneyindeki Rafid kasabasında görüşmeler gerçekleştirdi.
Ebu Ahmed isimli Suriyeli muhalif bir aktivistin Intercept’e verdiği bilgiye bakılırsa, ülkenin güneyinde hükümete karşı savaşan ÖSO kuvvetleri, Ürdün’deki ABD Askeri Operasyon Merkezi (MOC) kendilerine yönelik askeri desteğini kestikten sonra gerek silah ve teçhizat gerekse de para desteğini İsrail’den karşılama yoluna gidiyorlar.
Planın ikinci ve üçüncü safhası
Intercept’in haberine göre, İsrail ordusu söz konusu güvenli bölge oluşturma planının ikinci safhası için Fursan el-Culan örgütünün militanlarından oluşan 500 kişilik bir grubu sınır muhafız gücü olarak konuşlandırmak üzere bir eğit/donat programını yürürlüğe koydu. Sınır muhafızlarının Golan Tepeleri’nin Suriye tarafındaki Dürzi kenti Hadar’ın güneyinden başlayarak, güneye doğru inen, ÖSO denetimindeki Cubata el Kasab, Ber Acem, Hamidiye ve Kuneytra’nın güney kırsalındaki Rafid kasabasına kadar olan hat üzerinde devriye görevi yapacağı ileri sürülüyor. İsrail’in planın üçüncü aşamasında güvenli bölgeyi 40 km derinliğe ulaştıracağı savunuluyor.
Böylelikle İsrail 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan bu yana işgal altında tuttuğu, ancak uluslararası hukuka göre hâlâ Suriye’ye ait olan Golan Tepelerindeki askeri varlığını hem kuzeye hem de doğuya doğru epeyce genişletmiş olacak. Yarım yüzyıl önceki Golan işgalinde de güvenlik gerekçelerini öne süren İsrail, suyun da bol bulunduğu, stratejik bir konumu da olan bu toprakları işgal etmiş ve askerlerini başkent Şam’ın 60 km yakınına kadar mevzilendirmişti.
“Golan’ı vermek saflık olur”
İsrail hükümetleri ara ara bu konuda bazı müzakerelere katılmış olsa da, 1967’de işgal ettiği Suriye topraklarını iade etmeye yanaşacak bir tutum izlemiyor. Hatırlanacağı gibi, son olarak İsrail’in Rusya Büyükelçisi Harry Kohen, geçtiğimiz yılın ortalarında, Tel Aviv’in Golan Tepelerini Suriye’ye iade etme niyeti olmadığını söylemiş ve “birileri hâlâ bunun tartışılabileceğini düşünüyorsa, bu saflık olur. Golan Tepeleri’ni geri vermiş olsaydık, Kinneret Gölü’nde şimdi Hizbullah ve İran askerleri olacaktı” diye konuşmuştu.
İsrail’in Suriye Savaşı’nın toz-dumanı arasında fırsattan yararlanarak, işgali altındaki toprakları bu şekilde genişletmesi, bölgenin asli sahibi olan Suriye’ye belirli koşullarla iadesini temel alan müzakerelerin ilerde yeniden başlamasını daha da zora sokuyor.
Sürpriz olmadı
Ancak İsrail’in “güvenli bölge” adı altında Suriye topraklarını işgalinin çok da sürpriz olduğunu söyleyemeyiz sanıyorum. Bundan yaklaşık 3 ay önce bu köşede kaleme aldığımız bir değerlendirme yazımızda, “İsrail’in önümüzdeki günlerde kendisini Suriye ve/veya Irak sahasında daha güçlü bir şekilde hissettirecek ‘açılımlara’ gitmeye kalkışması sürpriz olmayacak” şeklinde bir ifade kullanmıştık.
6 Kasım 2017 tarihli bir yazımızda da, “İsrail’in, Ortadoğu'nun en büyük askeri ve sivil yapılanmalarından biri olarak yıldızı parlayan Haşdi Şabi’nin son yükselişinin ve Suriye’ye uzanmasının etkisiyle Ortadoğu’da sert ve sürpriz hamlelere yönelmesi çok da şaşırtıcı olmayacaktır,” demiştik.
ÖSO ile ilişkinin geçmişi
Aslına bakılırsa Tel Aviv’in ÖSO ile ilişkisi de çok yeni ve çok sürpriz değil. Wall Street Journal gazetesinden Rory Jones, Noam Raydan ve Suha Ma’ayeh, geçtiğimiz yılın Haziran ayında yaptıkları “Israel Gives Secret Aid to Syrian Rebels” başlıklı haberlerinde, İsrail’in Suriye’nin güney cephesindeki silahlı gruplara gıda, ilaç ve yakıt yardımının yanı sıra nakit para yardımı da yaptığını ortaya koymuşlardı. Haberde açıklamalarına yer verilen Furkan el Culan grubunun sözcülerinden Mutasım el Culani, “İsrail kahramanca yanımızda durdu. Onların yardımı olmaksızın ayakta kalamazdık,” demişti.
Konuyu yakından takip eden Lübnanlı gazeteci Nur Semaha da, 25 Temmuz 2016 tarihli ve “İsrail Güney Suriye’de Güvenli Bölge mi Oluşturacak?” başlıklı yazısında, bölgedeki gelişmeleri aktararak, “her şeyin mayıs ayında başladığını” ifade etmişti.
Semaha, İsrail’in işgal altındaki topraklarda yaşayan Suriyelilerin bulunduğu 35 köye oradaki sivil temsilcilerle koordinasyon içinde Ramazan ayında birtakım yardımlar ulaştırdığını belirtmişti. Lübnanlı gazeteci, İsrail’in bunun ardından 11 Temmuz 2016’da çok sayıda buldozer ile bir tankı Suriye topraklarına, Kuneytra’ya doğru 300 m. sokarak siper kazmaya başladığını ve bölgeye yaklaşanları da ateş açmakla tehdit ettiğini yazmıştı.
Samaha bu haberine kaynak olarak İsrailli bir online haber sitesi olan “YNET News”da 31 Mayıs 2016’da çıkan bir haberi göstermişti. Haberde, İsrail Savunma Bakanlığı’nın bölgedeki sivillerin İsrail devleti ile ilişkisini geliştirme yolunda bünyesinde tıpkı 1976’da Lübnan’ın güneyinde yaptığı gibi yeni bir irtibat birimi oluşturduğu da aktarılıyordu.
Golan Tepeleri’nde 1967 işgali öncesi 100 bin Suriyeli (Arap, Çerkes ve Dürzî) yaşıyordu. Tel Aviv yönetimi işgal döneminde bölgeye 30’dan fazla yeni Yahudi yerleşimi kurdu ve Suriye Savaşı sırasında bu sayıyı daha da artırdı. Günümüzde Golan’da yaklaşık 20 bin Dürzî ve 20 bin Yahudi olmak üzere 40 bin kişinin yaşadığı tahmin ediliyor.
Evet, Gazze’de zaman zaman İslami Cihat ile sıkça misillemelere girişen, Suriye’yi arada çaktırmadan “Hizbullah’ın silah fabrikasını vurduk” diye bombalayan, İran’ın bölgede artan nüfuzundan ve Lübnan’da Hariri’nin istifası ve akabindeki son gelişmelerden epeyce rahatsız olan İsrail’in “Ortadoğu’da sert ve sürpriz hamlelere yönelmesi çok da şaşırtıcı olmayacaktır” demiş ve eklemiştik daha önce:
Umalım ki bu yeni savaşlar on binlerce insanın yerinden yurdundan olmasına yol açacak birer etnik temizlik aracı olarak kullanılmadan, çözümü on yıllara yayılacak insanlık dramlarına sebep olmadan kısa sürede sönümlenir ve yerlerini bir an önce kalıcı bir barışa bırakırlar.
Twitter: @akdoganozkan