Şam yönetiminin elinden çıkan resmi rakamlara bakılırsa, fitili büyük ölçüde “Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi” (KİK) üyesi ülkeler ile onların Batılı müttefiklerince 2011 yılında ateşlenen bir savaşın sonunda, Suriye Orta Doğu’nun en yoksul ülkesi konumuna gelmiş görünüyor.
Bu konuda böyle bir hükme varmamıza imkân tanıyan veriler, Suriye Merkezi İstatistik Dairesi’ne ait. Söz konusu Daire, ülkeyi yedi yıldır pençesi altında tutan savaşın başladığı 2011 yılından bu yana ilk kez geçtiğimiz günlerde iktisadi, sosyal ve demografik istatistikler içeren resmi veriler açıkladı. Teşkilat savaş sırasında da veri toplamayı sürdürüyor, ancak rapor yayımlamıyordu. Kısa bir süre önce açıklanan verilerin büyük kısmı 2016 sonunu baz alan rakamlar da içeriyor. Suriye Lirası üzerinden hesaplanan değerler ABD dolarına çevrildiğinde görüyoruz ki, 2011 yılında 61,7 milyar dolarlık bir Gayrısafi Yurtiçi Hasıla’ya (GSYİH) sahip olan Suriye’de bu değer 5 yıl içinde yüzde 79’luk bir düşüş kaydetmiş ve mevcut fiyatlar üzerinden 12,4 milyar dolara inmiş bir halde. Bu da Suriye’yi, 27,3 milyar dolarlık bir GSYİH’ya sahip olan Yemen’in de altına, hatta bu ülkenin ürettiği değerinin yarısının dahi aşağısına itmiş durumda.
2011 yılında GSYİH’sını bir önceki yıla kıyasla kümülatif olarak yüzde 2,8 artıran Suriye takip eden yıllarda bu değerinde sırasıyla yüzde 26,4, yüzde 26,2, yüzde 14,7, yüzde 6,1 ve 2016 itibarıyla da yüzde 3,9’luk düşüşler yaşamış görünüyor. 2017 sonu itibarıyla gerçekleşen değeri şu aşamada bilmiyoruz. Ama Suriye GSYİH’nın yılların seyri içinde çizdiği grafiğe bakılırsa, ülkenin 2018 sonu itibarıyla yeniden yukarı yönlü bir büyüme trendi içine girmesi beklenebilir.
Zira, Astana Süreci öncesinde Suriye coğrafyasının yalnızca yüzde 19,3’ünü denetim altında tutabilen Şam yönetimi -özellikle son 1-2 yıl içinde müttefiklerinin de desteğiyle kaydettiği askeri zaferler sayesinde- bugün ülke topraklarının yüzde 60,2’sini elinde tutuyor. Geçtiğimiz hafta kapsamlı bir şekilde altını çizdiğimiz gibi, Suriye hükümeti denetimi altında tuttuğu bölgelerin yüzölçümünü geçtiğimiz bir yıl zarfında üç katına çıkarmış görünüyor. Bu da ekonomin çarklarının yeniden eskiye benzer şekilde dönme potansiyeline kavuşması anlamına geliyor. Yani göstergeler, bir zamanlar ülkenin yüzde 81’inde denetimini yitirmiş, yani bu toprakları kaybetmiş bir hükümet için dipten çıkışa işaret ediyor.
Ancak tabii ülkenin iktisaden eski gücüne kavuşabilmesi için savaş sonrası hızla yeniden inşa faaliyetlerine girişebilmesi gerekiyor. 2016 yılında Dünya Bankası Başkanı Jim Jong Kim, savaş sonrası Suriye’nin yeniden inşası için gereken tutarın 180 milyar dolar civarında olduğunu açıklamıştı. Yılda ancak 12 milyar dolar üretebilen bir hale gerilemiş bir ülke için bu, şu haliyle çok büyük rakam - ki bazı uzmanlar silahlar sustuğunda ülkenin yeniden inşası için gerekecek rakamın 1 trilyon doları bulacağını söylerken, kimileri bu rakamın 2020’ye kadar 1,3 trilyona kadar çıkacağını dahi ileri sürüyor.
Suriye’nin sahadaki en büyük müttefiki olsa da, kendisi de bir takım ekonomik zorluklarla boğuşan Rusya’nın gücü bu çapta bir yeniden inşa faaliyetini finanse etmeye yetmiyor. Bu durumda Suriye hükümetinin ABD olmasa bile, böyle bir finansmanda başrol oynayabilme potansiyeline sahip bazı Avrupa ülkeleriyle -bir şekilde ABD vetosuna da takılmadan- anlaşması ve ülkenin yeniden inşasını bu ülkelere finanse ettirmenin bir yolunu bulması gerekiyor. Ancak bu finansmanı sağlayacak olan ülkeler için Suriye’nin doğal kaynaklar açısından taşıdığı potansiyel çok önemli. Gelgelelim, Fırat üzerindeki barajlar ile bu nehrin doğusundaki petrol kuyuları ve doğal gaz havzaları Şam yönetiminin denetiminde değil.
Malum, Fırat’ın doğusunda bugün Kürtlerin liderliğini yaptığı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) egemen durumda. SDG bugün (ABD ve müttefiklerinin çok yönlü desteğiyle) ülke topraklarının yüzde 26,7’sini elinde tutuyor.
Kısacası, Orta Doğu’nun en yoksul ülkesi konumundan çıkabilmesi için Suriye’nin iç bölgelerde kazandığı askeri zaferler ve başkent kırsalında yakalamakta olduğu istikrarlı barış ortamı yeterli değil. Şam yönetimi, Kürtlerin ve kritik bölgelerde SDG’ye destek veren Arap aşiretlerin ülkenin geleceğindeki rolleri konusunda mevcut olandan farklı bir siyasi tasavvur geliştirmek ve bu tasavvur üzerinden bu unsurlarla anlaşmanın bir yolunu bulmak durumunda.
Tabii bu gerçek ve rakamlar bir yandan Suriye’nin içinde bulunduğu duruma dair çarpıcı bilgiler verirken, bir yandan da bizdeki savaş şakşakçılarına bir savaşın bir ülkeye neler yapabildiğini, bir “Kurtuluş Savaşı” ile askerî açıdan bir dolu zafer kazansa da onu ne hale getirebildiğini ve gün sonunda yeniden ayağa kalkabilmek için nelere mecbur tuttuğunu göstermesi açısından da son derece kıymetli!
twitter: @akdoganozkan