Akdoğan Özkan

23 Aralık 2024

Avrupa’nın ufkunu Trump bulutları karartırken

AB’ye ticari ültimatom veren ABD’nin yeni Başkanı Trump, Birliğe daha fazla sopa göstermeye hazırlanırken, yaşlı kıtanın küresel realitelerle bağlantıyı koparmış görünen top bürokratları kafayı Orta Doğu’da bile Moskova husumetiyle kuma gömmeyi tercih ediyorlar

Avrupa Birliği’nin Suriye’nin geleceğine ilişkin tutumu Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp tarafından geçtiğimiz günlerde şu sözlerle şekilde ifade edildi: “Rusların gitmesini istiyoruz.”

Bu ay başında Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun Dış İlişkiler ve Güvenlikten sorumlu Başkan Yardımcılığı görevine getirilen, yani bir anlamda Avrupa’nın baş diplomatı olarak atanan eski Estonya Başbakanı Kaja Kallas da zaten benzer ifadeler kullanmış ve “eğer Şam’daki yeni yönetim Rus birliklerini Tartus ve Hmeymim’deki üslerinden çıkarırsa, Avrupalılar, mevcut rejimi ülkenin meşru otoritesi olarak tanımaya ve de Şam'a yönelik yaptırımları kaldırmaya hazır,” demişti.

Neden böyle düşünüyordu Bayan Kallas? Çünkü, beş yıllığına seçildiği bu göreve gelmeden hemen önce şöyle demişti:

“Bu, kolay bir beş yıl olmayacak. Avrupa kıtasında tam ölçekli bir savaş yaşanıyor. Etrafımızda otokratik koalisyonların oluştuğunu ve dünyanın dört bir yanında tehditkâr jeopolitik değişimlerin yaşandığını görüyorum. Rusya, Çin, Kuzey Kore, İran gibi aktörlerin kurallara dayalı uluslararası düzeni değiştirmeyi hedeflediklerini görüyorum. Çin ve Rusya'nın karşılıklı bağımlılıkları silah olarak kullandıklarını görüyorum. Tehdidin ne olduğunun farkında olmalı ve en yakın müttefiklerimiz ve ortaklarımızla birlikte kimliğimizden bir milim bile kaybetmeden buna uygun şekilde karşılık vermeliyiz.”

Yani yoksa NATO ve Körfez monarşilerinin fitilini ateşlediği bir savaşla dünyanın en yoksul ülkelerinden biri haline getirilen Suriye umurunda değil Kallas’ın, Suriye’nin petrolünün, doğalgazının işgallerle yağmalanması, halkının Sezar Yaptırımları ile sefalete mahkum edilmiş olması, ülkenin bütün altyapısının Netanyahu’nun emriyle bombalanması filan umursadığı şeyler değil. “Çin ve Rusya birbirleriyle olan ilişkilerini bir silah olarak kullanıyor. Avrupa ve ABD de öyle yapmalı.”

Brüksel’in son dönemdeki top diplomatları Rusya ile mücadeleyi öylesine bir obsesyon haline getirmiş durumdalar ki, Orta Doğu’ya barışı bile Moskova’ya sopa sallayarak getirebileceklerini sanıyorlar. Tabii, bu obsesyonları değil sadece göze batan bu isimlerin, aynı zamanda çapsızlıkları da.

Kallas’ın, Rusya'nın dondurulmuş varlıklarına el konarak Ukrayna'nın yeniden inşasında kullanılması gerektiğini dile getirdiğini biliyorduk. Şimdi Rusları Tartus ve Hmeymim’deki üslerinden çıkarırlarsa, Suriye’nin yeniden inşası için şapkadan fon çıkartmayı bile düşünebilecek gibi görünüyorlar. Kallas’ın Rusya düşmanlığı dışında bir meziyeti var mı henüz pek göremedik, ama eminiz AB Komisyonu Başkanlığına bir kez daha seçilen Ursula von der Leyen ekibindeki isimlerin becerileri konusunda tereddüt sahibi değildir.

Bayan Kallas, Orta Doğu’ya barışı Moskova’ya sopa sallayarak getirebileceğini ve ABD kuyrukçuluğunu kaçınılmaz sanmayı sürdüredursun, Avrupa asıl mücadeleyi 20 Ocak’ta yemin ederek göreve başlayacak olan ABD Başkanı Donald Trump yönetimine karşı vermek zorunda kalabilecek gibi gözüküyor.

Trump’ın AB’ye ticari ültimatom niteliği taşıyan son mesajı bunun sinyali gibi değerlendirilebilir. Dikkatli gözlerden kaçmamıştır, Trump geçen hafta, Avrupa Birliği'nin ABD ile arasındaki muazzam ticaret açığını” Amerika’nın petrol ve doğalgazını büyük ölçekte satın alarak kapatması gerektiğini, aksi takdirde AB’nin gümrük vergileriyle karşı karşıya kalabileceklerini söyledi. Göreve geldiğinde ilk kararnamelerinden biri olarak Meksika ve Kanada'dan ABD'ye gelen tüm ürünlere yüzde 25'lik bir tarife uygulamak için gerekli tüm belgeleri imzalayacağını belirten Trump, dediklerini yapmazlarsa AB’ye de “sonuna kadar tarife uygulanacağını” belirtti.

Eurostat verilerine göre, ABD'nin AB ile olan mal ticareti açığı 2023'te 156 milyar avroya (162 milyar dolar) ulaştı. Eurostat'a göre, ABD 2024'ün ilk çeyreğinde AB'nin sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithalatının %47'sini ve petrol dışalımlarının %17'sini sağladı. Veriler, ABD'nin Avrupa'ya yaptığı ham petrol ihracatının günde yaklaşık iki milyon varil olduğunu gösteriyor. Bu da ülkenin toplam ihracatının yarısından fazlası demek.

Amerikan hükümetinin elindeki verilere göre, ABD'nin en büyük enerji ithalatçısı ülkeler, Hollanda, Fransa, Almanya, İspanya, Danimarka, İtalya ve İsveç gibi Avrupa ülkeleri.

Ukrayna’daki savaş nedeniyle 2022’de Rusya’dan enerji almayı bırakacağını taahhüt eden Avrupa, neticede Rusya tarafından ucuz boru hatlarıyla sağlanan doğal gaz yerine daha yüksek maliyetli ABD doğal gazına yönelmişti. Gerçi AB ülkeleri her ne kadar Rusya’ya yaptırım uyguluyor görünse de, hatta enerji ithalatlarını 2027'ye kadar aşamalı şekilde tamamen durdurma planları yapmışsalar da eldeki veriler Rusya'nın AB'ye yaptığı sıvılaştırılmış doğal gaz ithalatının bu yıl rekor seviyeye ulaştığını, bir diğer deyişle Avrupalıların her ay milyarlarca avro değerinde Rus gazı satın almaya devam ettiğini gösteriyor. Enerji analitiği firması Kpler’e göre, geçen yıl 15,18 milyon tonluk Rus LNG ithalatı gerçekleştiren Avrupa, bu yıl Aralık ortası itibarıyla bu rakamı 16,5 milyon tona taşımış durumda. Yani Rusya’dan bir yıl önceye kıyasla %10 daha fazla LNG ithali söz konusu.

Kallas’ın son sözlerinin ardından iyice “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” denilecek bu durumun Trump da gayet iyi farkında ve AB’ye yüklenecek, belli oldu. AB’nin en büyük ihracatçı gücü Almanya. Temel ihracat kalemleri, otomobiller, makineler ve kimyasallar. Eğer Trump 2025’te AB ülkelerine gümrük vergisi oranlarını artırmaya kalkarsa zaten sıkıntıda olan Almanya ekonomisini daha büyük sıkıntıya sokabilir.

Trump’ın mevcut söylemleri ilk döneminde Körfez monarşilerine uygun gördüğü muameleyi bu kez AB’ye çekeceğini ve Birlik bürokratlarının gözyaşına pek bakmayacağını da gösteriyor. Yani Trump ile birlikte AB ufkunda sanki daha fazla azar, fırça ve tedip gözüküyor. Bir “mükemmel fırtına” bizi bekliyor gibi. Trump’ın ilk döneminde ABD’nin Körfez monarşilerine silah satışı da patlamıştı. Trump NATO’nun Avrupalı müttefiklerine de benzer bir “tarife” uygularsa sürpriz olmaz. Üyelerin GSMH’larının yüzde 2’sine yükseltilmiş silah harcamalarını yüzde 3’e çekebilir. Kallas ve diğer Avrupalı bürokratlar önce bu vassallaşmanın Avrupa’yı ne hale getirdiğine odaklansalar, daha doğru bir yol tutmuş olabilirler. Ancak görünen o ki, onlar bu oranı 3,5 yapalım bile diyebilir. Zaten an itibarıyla bu tip çekinceleri Macaristan ve Slovakya liderleri ile Almanya muhalefeti (Sahra Wagenknecht İttifakı -BSW) dışında pek az dillendiren oluyor. Ama bu teslimiyetçiliğin ve kraldan çok kralcılığın Avrupa’ya Trump karşısında bir faydası olacak mı, orası tamamen şüpheli!