Akdoğan Özkan

31 Ağustos 2015

AKP’de devam edemeyecek olan büyük boşluk

AKP’deki sağduyu sahibi partililer, artık devam edemeyecek boşluğu tartışıp bunu nasıl doldurabileceklerini düşünmeye başlasalar hiç fena olmayacak

Meğer körün fili tarifinden daha beteri, AKP yönetiminin parti içindeki boşluğu tarifi imiş. Yoksa çekirdek seçmeninin 7 Haziran’da verdiği mesajdan hareketle parti içindeki boşluğu doldurmada Tuğrul Türkeş’ten medet ummazlardı.

Evet, seçmen son genel seçimde sadece cumhurbaşkanını süper yetkilerle donatmayacağını ortaya koymakla kalmadı, aynı zamanda AKP’de doldurulması gereken bir boşluk bulunduğunu da göstermiş oldu. Şimdi her geçen gün artan bir berraklıkla bu partideki boşluğun artık doluluktan daha büyük bir mutlak değer içerir hale geldiğini görüyoruz.

Arşimet’ten bu yana da az çok biliyoruz ki, AKP’nin bunu kapatabilmesi için, o boşluğun kapladığı hacim kadar “umut taşırma” ihtiyacı var. Ancak görünen o ki, AKP bu ihtiyacı karşılayıp yok olmaya karşı direnmektense bu ülke insanlarının adalet, kalkınma ve barış umutlarını yok etmeyi tercih ediyor.

Boşluğa gelince... 7 Haziran öncesinde, tüm kişisel beklenti ve arayışlarını, partisinin ve Türk milletinin sistem arayışıymış gibi sunan Recep Tayyip Erdoğan, AKP’de doldurulacak bir boşluk bulunmadığını defalarca vurguluyordu. Ve AK Parti tabanının dörtte üçünün Abdullah Gül’ü partinin başında görmek istediğini bilmesine rağmen, tercihini boşluğun üzerine şal atmaktan yana yapıyor ve eski partisine döneceği söylenen Abdullah Gül’e uzun yokluğunu hatırlatarak paradoksal bir biçimde “siyaset boşluk kaldırmaz” diyordu.

Ve sonuçta da partide bir boşluk yokmuş ve sanki bu boşluk  “milli iradenin gaflete düşmesinden ötürü” 7 Haziran’da patlak vermiş gibi yapmayı tercih ediyordu.

Oysa bu gerçek 7 Haziran seçimleriyle doğmamış, sadece belirginlik kazanmıştı. 7 Haziran’dan çok önce, daha milletvekili aday listelerinin “en tepeden” belirlenmesi sırasında bile AKP teşkilatlarında genel bir memnuniyetsizlik, bir hayal kırıklığı göze çarpıyordu. AKP teşkilatları 7 Haziran seçimlerine bu hayal kırıklığının yol açtığı iştahsızlık ve yorgunlukla girmişti.

Sonucu biliyoruz! Ancak AKP’nin yine de bir şansı vardı. 7 Haziran’dan sonra Ahmet Davutoğlu, Ben bu ülkede yönetimin başıyım, sonuç böyle oldu diye ‘milli iradeyi’ bütünlemeye bırakacak halim yok! O iradenin tecelli ettiği istikamette gerekenleri yapar, ülkenin bu zor günleri sağlıklı bir koalisyonla atlatmasını sağlarım. Cumhurbaşkanı’mızın da seçim sonuçlarına uygun şekilde anayasal çizgisine çekileceğinden kimsenin kuşkusu olmasın,” deseydi, diyebilseydi, o boşluğun belki daha fazla büyümesine engel olabilir, partisini yeniden büyütmeye aday olduğunu da gösterebilirdi.

Ama o, Beştepe’nin “oyun planı”nın bir parçası olmayı seçti ve “milletin bütünlemeye bırakılmasına,” ülkenin de bir yangın yerine dönmesine izin verdi.

Şimdi AKP açısından mevcut boşluğun altını daha kuvvetle çizmekten başka bir işe yarayacağı son derece kuşkulu yeni bir seçim sürecine giriyoruz. Başbakanlık görevini üstlendiği iki fırsatı bir çırpıda harcayan Davutoğlu, bu seçimle birlikte muhtemelen siyasi kariyerinin de sonbaharına yaklaşmış olacak.

Bugün 7 Haziran sonuçlarını az çok öngören AKP teşkilatlarından “biz demiştik” nidaları yükselmiyor olabilir.

Ancak bu durum, partide o boşluğun derinliğini ve içten kaynayan kazanın hararetini hisseden ve 7 Haziran sonuçlarını “Haçlı Orduları’na” bağlamayacak sağduyu sahibi partililer olmadığı anlamına gelmez.

Bu partililerin 1 Kasım sonrasında nasıl ses verip nasıl bir aksiyon alacaklarını ve bugüne değin parti içi demokrasi ile ciddi bir biçimde sınanma ihtiyacı duymamış olan AKP’nin “boşluğu tarif” ve doldurma sınavından nasıl çıkacağını bilmiyoruz.

Tek bildiğimiz, 7 Haziran’da kaybettiği 3 milyon oyun 1 Kasım’da kendisine geri dönme ihtimali üzerine (yanlış) hesaplar yapan AKP’nin Dimyat’a pirince gider bir görüntü verirken elindeki bulgurdan da olma ve geri kalan 18 milyon seçmeninden de oy kaybetme ihtimalini pek hesaba katmadığı.

 “Adalet” bahsinde gururla söyleyecek sözlerini 17-25 Aralık sonrasında neredeyse tamamen yitiren Adalet ve Kalkınma Partisi, cebindeki parası son 1,5 yıl içinde yaklaşık yüzde 40 erimiş seçmenine “kalkınma” bahsinde de söyleyecek söz bulmakta zorlanıyor. Şimdi artık sözler sadece “şehadet edebiyatından” seçiliyor. Boşluk ise orada öylece duruyor!

7 Haziran’da aslında son sözünü söyleyen seçmene geçen süre zarfında kan, gözyaşı ve yoksullaşma dışında bir perspektif sunamamış AKP’nin içindeki sağduyu sahibi partililer, sahip oldukları eski fırsatları mumla arayacakları bir döneme hızla ilerlerken, AKP’de artık devam edemeyecek boşluğu tartışıp bunu nasıl doldurabileceklerini düşünmeye başlasalar hiç fena olmayacak.

Zira, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başka bir bağlamda (!) hatırlattığı, gibi “siyaset boşluk kaldırmaz!

twitter: @akdoganozkan