Akdoğan Özkan

22 Ocak 2024

2024’ün öngörülmeyen ama olası türbülans coğrafyaları -3: Sırbistan

Sırbistan dış politikasını bıçak sırtı bir tarafsızlıkla götürmeye çalışsa da Belgrat’ı tuttuğu yoldan çıkarma peşinde olanlar örtük Meydan (!) muharebelerinde hedefe şimdi de telekomünikasyon ve medyadaki dengelerin değişimini koymuş görünüyor

2024’te gözlerimizi sürpriz bir şekilde çevirmek zorunda kalabileceğimiz ülkelerden biri de kanımca, Sırbistan. 1999’da 11 NATO üyesi ülke ordusunca 78 gün bombalanan ve nihayetinde Kosova’dan kopartılan Sırbistan üzerinde birilerinin hala gözü (!) var. Sırplar yıllardır bıçak sırtı bir dengede götürmeye çalıştıkları dış politikalarıyla “tarafsız” durmaya ve bu şekilde ayakta kalmaya çalışıyor. Ancak işte bu durum ülkeyi itaatkâr bir şekilde NATO’nun içinde görmeden AB’nin bir parçası yapmak istemeyen Batılı ülkelerin çok da hoşuna gitmiyor. Hal böyle olunca da “dengeleri” içten içe değiştirme çabası hiç eksik olmuyor.

Sırbistan, 14 Aralık 2006'dan beri NATO’nun “Barış İçin Ortaklık Programı”na dahil. Ancak İttifakın bir üyesi olmak niyetinde de değil. Ülkenin bu konudaki resmi tavrını eski savunma bakanı Aleksandar Vulin, şöyle özetliyordu: “Sırbistan, askeri açısından tarafsız olmayı tercih etti ve Avrupa'da İttifak’a dahil olmayan son ülke biz kalsak da NATO üyesi olmayacağız.” Gerçi “Vulin sosyalist kökenli olduğu için öyle düşünebilir,” diyebilirsiniz. Ama ondan bu görevi devralan sağ popülist hükümetin mensubu Milos Vucecic de farklı bir değerlendirme içinde olan bir isim değil. Sırbistan’ın dış politika önceliğini Avrupa Birliği’ne dahil olmaya veren Vucecic, “gerçi bu kadar aşağıladılar, onlar bizi oyalıyor, AB’ye almazlar” diye baktığı gibi, “Sırbistan'ın, NATO'ya üye olmak gibi bir arzusu yoktur” sözlerini de net dile getiren bir isim.

Milos Vucecic

NATO ise Sırbistan’ın “tarafsızlık” tercihine karşı itidalli bir yaklaşım içindeymiş gibi görünse de ara ara Belgrat’ı Kosova’daki askeri varlığını artırmakla ve bu ülkeyi NATO üyesi yapmakla tehdit etmekten de geri kalmıyor. 2008’de ABD desteğiyle tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden Kosova’ya Javelin füzeleri veriliyor. Bölgedeki Sırp nüfusun haklarını garanti altına alan 2013 Brüksel anlaşmasının taahhütleri uygulanmazken, 1 Şubat 2024’ten itibaren geçerli olmak üzere Sırp para biriminin bölgedeki geçerliliği de sonlandırılıyor.

İşte böyle bir ülke olan Sırbistan’da geçen yılın sonlarında sessiz sedasız bir “turuncu devrim” provası yapıldı. Dünya Ukrayna’ya, Orta Doğu’ya filan odaklanmışken, 17 Aralık'ta gerçekleştirilen genel ve yerel seçim sonuçlarına itiraz ederek Belgrad sokaklarına dökülen gruplar Belediye Meclis binasına girmek istedi. Kapı ve pencereleri kırmaya çalışan muhalif gruplar binaya meşaleler fırlattı. 2014 Kiev Meydan’ını hatırlatan protesto hareketinin temel odağı ilk başta İçişleri Bakanı Bratislav Gasic ile istihbarat şefi Aleksandar Vulin'in istifası gibi göründü, ancak mesele kısa sürede Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic hükümetinin devrilmesi talebine dönüşüverdi.

Hızla tırmanan şiddet olayları karşısında güvenlik kuvvetlerinin şehirde son derece hazırlıklı olduğu görüldü. Olaylardan sonra Başbakan Ana Brnabiс’in, Belgrad’ı başkentte ayaklanma planları konusunda uyaran Rus güvenlik birimlerine teşekkür etmesi Sırpların olacakların istihbaratını Moskova’dan aldıklarını göstermesi bakımından önemliydi.  Cumhurbaşkanı Vucic de gösterilerin kendisini iktidardan zorla indirmeyi amaçlayan Batılı güçler tarafından mali olarak desteklendiğini ileri sürdü. Sırbistan’ın Rusya ile sürdürdüğü dostane ilişkilerdan ve Kosova üzerindeki toprak iddiasından vazgeçmeyi reddetmesi nedeniyle Batı’nın hedefinde olduğunu savundu.

Bu faktörler, paradoksal gibi görünse de ülkenin 2009’da başvurusunu yaptığı Avrupa Birliği üyeliğinin önündeki -resmi olmasa da- temel engeller. Bu gerçek ortada olduğu için de, 2000’li yılların başında ülkede daha ziyade ekonomik sebeplerle yüzde 70’lerde seyreden AB üyeliğine destek, “bizi oyalıyorlar, niyetleri almak değil” diye düşünenlerin de çoğalması yüzünden günümüzde yüzde 40’lara kadar düşmüş durumda.

Tabii ülke bu şekilde ikiye bölününce, her iki düşüncenin çekirdek olmayan taraftarlarının geçişlilikleri önem kazanıyor. Tabii görüşlerin şekillenmesinde/değişmesinde medyanın etkisi büyük. Bu da medya üzerinde yürüyen sermaye ve iktidar mücadelesinin önemini gösteriyor.

2023 yılının sonlarına doğru, bu mücadelenin ilginçleşmeye başladığının göstergesi sayılabilecek bir gelişme meydana geldi Sırbistan’da. Bizdeki medya organlarının pek itibar edip yansıtmadığı bu gelişmede, Sırbistan’ın kamu kurumu niteliğindeki telekomünikasyon şirketi Telekom Srbija’nın stratejik önemdeki varlıklarını gizlice Hollanda merkezli medya devi United Group’a devretme hazırlıkları yaptığı ortaya çıktı. Basına sızan haberlere göre, devir Telekom Srbija’nın İngiltere merkezli özel sermaye fonu Actis GP LLP şirketi üzerinden yapılacaktı ve devretme hazırlığı içinde olunan varlıklar arasında en çok öne çıkanlar, 995'i Sırbistan'da, 725'i Bosna-Hersek'te ve 107'si Karadağ'da olmak üzere toplam 1827 telekomünikasyon kulesi idi. Devri planlanan mal varlıkları arasında bazı altyapı (enerji santralleri, güneş panelleri) yatırımlarının da olduğu dikkati çekiyordu.

Satışa hazırlığın belgelerle basına sızması kamuoyunun önemli bir bölümünde tedirginlik yarattı. Neden bir telekom/medya sektöründeki bir satış meselesi bu kadar büyük bir tedirginliğe sebep oluyordu? Çünkü, son 10 yıl içinde ülkede bölgesel yayın yapan belli başlı medya kuruluşlarıyla Balkanlar’daki önemli servis sağlayıcıların çoğunu satın alan United Group’un, CIA tarafından İngiliz yatırımcılardan sağlanan mali katkılarla kurdurulmuş bir yapı olduğuna inanıyor Sırplar. Ancak tabii, Grup ile onun çatısı altındaki kanallardan N1’in CIA bağlantılı düşman bir yapı olduğu iddiasının Cumhurbaşkanı Vucic tarafından oylarını artırmak üzere üretilmiş kullanışlı bir “komplo teorisi” olduğunu düşünenler de var ülkede. Bunlara göre, asıl kötülüğü ülkedeki basın kuruluşları üzerinde büyük baskı uygulayan Belgrat hükümeti yapıyor.

Şimdi biraz olgulara bakarak tam olanak neler olduğuna odaklanmaya çalışalım. Aslında United Media grubunun Sırbistan’daki yolculuğu, Slobodan Miloseviç’in iktidardan (2000 yılında) uzaklaştırılması akabinde küçük bir kablolu yayın (TV) şirketi olan KDS’yi kuran iş adamı Dragan Sholak ile başlıyor. Sıkıntılı geçen iki yıllık sürenin sonunda Sholak, Güneydoğu Avrupa Yatırım Fonu’ndan 10 milyon dolar yatırım alıyor. Güneydoğu Avrupa Yatırım Fonu sıradan bir Amerikan kuruluşu değil; George Soros tarafından kurulmuş “Soros Investment Capital Management” isimli sermaye yatırım şirketi ile Amerikan devlet kurumu “Overseas Private Investment Corporation” (OPIC) tarafından ortaklaşa oluşturulmuş bir fon.

Gerçi OPIC destekli “Soros Investment Capital Management” zamanla adını “Bedminster Capital Management” olarak değiştirdi ama “Soros bağlantısı” orada durmaya devam ediyordu. Piyasalardan tedarik ettiği yatırımların da katkısıyla bazı kablo TV şirketlerini bünyesine katarak büyüyen KDS ise artık “Serbia Broadband” (SBB) olarak karşımızdaydı. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’ndan (EBRD) 15 milyon dolar kredi alan SBB, kısa süre içinde ülkenin ana telekom şirketi Telecom Srbija’nın rakiplerinden biri haline gelecekti.

Sholak’ın şirketinin çoğunluk hisseleri 2007 yılında Orta ve Doğu Avrupa'nın önde gelen bağımsız özel sermaye yatırım grubu “Mid Europa Partners Fund” tarafından satın alındı. Şirket, bir süre sonra yerel bir operatör olan Telemach ile birleştirilerek Bosna-Hersek, Makedonya, Slovenya, Hırvatistan ve Karadağ'daki kablo operatörleriyle birlikte United Group’un bir parçası haline geldi.

Sholak halen Yönetim Kurulu’nun başında idi. Ancak şirket, doğal olarak yabancı patronların denetimine tabi hale gelmişti. ABD’nin eski Sırbistan Büyükelçisi olan ve daha da önemlisi ABD Dışişleri Hizmet Görevlisi (FSO) olarak dünyanın en çatışmalı bölgelerinden bazılarında 30 yıl görev yapmış olan Cameron Munter da bu isimlerden biriydi. Zira, Munter 2013 yılı Ocak ayından itibaren (2015’e kadar) SBB-Telemach Grubu Yönetim Kurulu’nun kıdemli danışmanı olarak çalışmaya başlamıştı. Munter’ın selefi de, 1999'daki NATO müdahalesi ve Miloseviç’in iktidardan indirildiği 5 Ekim 2000’deki “renkli devrimden” sonra göreve gelen ilk ABD büyükelçisi olan William Montgomery idi. Kendisi, aynı zamanda CNN'in Doğu Avrupa'daki tek bağlı kuruluşu olan United Group'un amiral gemisi TV kanalı N1’in yöneticisi Brent Sadler’in iş ortağıydı.

Ertesi yıl da, yani 2014’te zaten United Group’un çoğunluk hissesi, merkezi New York'ta bulunan önde gelen küresel yatırım şirketlerinden Kohlberg, Kravis, Roberts & Co.’ya (KKR) geçecekti. Bu süreç nasıl ilerledi, onu da ayrıntılarıyla aktaralım:

Balkanlardaki yatırımlarını pekiştiren United Group, önde gelen TV kanallarının ve medya kuruluşlarının hisselerini satın alarak kendi içerik dağıtım ağını oluşturuyordu. Bugün Balkanlar’daki internet trafiğinin çoğu yine İngilizler tarafından satın alınan servis sağlayıcılardan geçiyorsa bu durumun da arkasında grubun büyüme stratejisi vardı. Balkanlar'daki (Tusmobil ve Tele2 gibi) mobil operatörler de satın alınarak grubun bir parçası yapıldı. 2013 yılına gelindiğinde çoğunluğu Mid Europa Partners ve EBRD'ye ait olan United Group, sadece Sırbistan Broadband, Telemach Bosna-Hersek ve Telemach Slovenya'yı değil aynı zamanda Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ ve Makedonya’da faaliyet gösteren DTH Total TV platformu ile Absolut OK, KDS NS, Jet TV, Beogrid, Telekabel, VI-NET ve ArtNet gibi bir dizi küçük operatörü de çatısı altına dahil eder hale gelmişti. Şirket, artık eski Yugoslavya cumhuriyetlerinde yaklaşık 2 milyon kullanıcıya hizmet veren lider kablo TV, uydu ve internet servis sağlayıcılarını bir araya getiren bir holding olmuştu.

Belgrad, Zagreb, Ljubljana ve Saraybosna'yı birbirine bağlayan10 bin kilometrelik fiber optik ağına da sahip grup, bazı yatırım şirketlerinin iyice iştahını kabartan bir noktaya erişmişti. George Soros'un Atlantik komşusu Henry Kravis tarafından kurulmuş olan New York merkezli yatırım fonu Kohlberg, Kravis, Roberts & Co. (KKR) böylesi bir altyapıya sahip kaynağı kullanmaya karar verdi. Amerikan yatırım şirketi KKR’nin ortaklarından biri, emekli ABD Ordusu generali David H. Petraeus idi. Psikolojik savaşlarda bilişim teknolojilerinin kilit rolü konusunda uzman olan Petraeus, herhangi bir asker değil. CIA Başkanlığı (6 Eylül 2011- 9 Kasım 2012) görevinde de bulunmuş, hatta sosyal medyayı manipüle etmeyi ve bu şekilde dezenformasyonu bir silah olarak kullanmayı hedefleyen ilk internet trol fabrikasını kurduran kişi. Nerede ve kime kurdurmuştu? ABD Ordusunun Orta Doğu ve Orta Asya’daki faaliyetlerini koordine eden Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) bünyesinde ve Los Angeles merkezli bir yazılım şirketi olan Ntrepid’e! 2,76 milyon dolara.

Petraeus’un yönetiminde KKR bölgedeki varlığını hızla genişletme yoluna gitti. Mart 2019'da alternatif yatırım şirketi BC Partners, United Group’un çoğunluk hissesini KKR'den satın aldı. KKR, açıklanmayan miktarda azınlık hissesini elinde tutmaya devam etti. United Group, 2021 ortalarında Crystal Almond Holdings Limited ile imzaladığı bir anlaşmayla Yunanistan’ın üç telekom operatöründen biri olan Wind Hellas’ı satın alarak Balkanlar’daki kapsama alanını iyice genişletti. Bu arada Sholak da bir süre sonra Sırbistan’ın (2021’de) en zengin iş adamı oluyordu.

Aleksandar Vucic

2022’de ilginç bir şey oldu ve Sırbistan’da faaliyetleri serbest olan Rus medya kuruluşlarının yayınları üniversitelere, enstitülere, okullara ve diğer araştırma kuruluşlarına ağ erişimi sağlayan bir internet sağlayıcısı aracılığıyla engellendi. 2022 baharında Rusya-Ukrayna savaşının başlamasıyla birlikte Sırbistan'da Rusya merkezli haber kanalı Russia Today'in (RT) yayını durduruldu. Sholak'ın şirketi SBB, kanalı EON, Total TV ve D3 platformlarında yayınlayamayacaklarını açıkladı. 2022 yılı kasım ayında Sırpça yayın yapan RT Balkan online haber portalı olarak yayın hayatına başladı. Hedef 2024’te TV içeriği üretip bir TV kanalı olarak da faaliyet göstermek idi. Ancak, Rusya'ya yönelik 11. yaptırım paketi kapsamında bu kanalı da kara listeye almayı planlayan Avrupa Parlamentosu, Sırbistan’a “adaylık görüşmeleri yürüttüğünüz AB ile uyumlanmak adına RT Balkan ve Sputnik’in yayınlarını engellemelisiniz,” şeklinde baskı yaptı. Avrupa Parlamentosu’nun Siyasi İlişkiler Komitesi de, Sırbistan Raportörü Vladimir Bilcik’ce hazırlanan, içinde Belgrat hükümetini Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmadığı için eleştirilen, hükümetten Rus “dezenformasyon” kanallarını bloke etmes talep edilen son raporu onayladı.

2024 başı itibarıyla, United Group’un bölgedeki sekiz ülkede 55 kanalı bulunuyor. Sırbistan liderliği yukarıda aktardığımız süreç ile aslında kendi bilgi alanı üzerindeki gücünü de yitirmiş oluyor Hatta diyebiliriz ki, Balkanlarda bir “devrim” olursa, naklen yayınlanıp yayınlanmayacağına rengine (!) göre United Group karar verecek.

Bugün Sırbistan’da 2012'den bu yana iktidarda olan merkez sağ eğilimli popülist (eski ultra milliyetçi) Sırp İlerleme Partisi’nin (SNS) lideri Aleksandar Vucic, Cumhurbaşkanı olarak görev yapıyor. Bir yandan liberal politikalarla AB’ye girmeyi destekleyen öbür yandan da Rusya ve Çin ile ilişkilerini geliştirmeye çalışan, bir anlamda “tarafsız” bir politika izlemeye çalışıyor Sırbistan. Ama işte öyle “tarafsız,” bağlantısız filan kalayım dedin mi, Avrupa’nın göbeğinde ufalana ufalana küçücük bırakılmış dahi olsan, Ortodoks bir ülke olduğun için, işin epeyce zor. Seni o tarafsızlıktan koparmak için şartları daha elverişli hale getirmeye çalışanlar Meydan muharebesinde hedefe, Telekom Srbija’nın kulelerini de koyuverirler.