Geçen hafta ABD ile başladığım bu dizi yazısında, “Orta Doğu çok göz önünde ise de gerginlik ve çalkantılara gebe, sürpriz köşeler var. 2024’te dünya hiç beklemediği köşelerden ‘gol yiyebilir,’” demiştim. Bu coğrafyalardan biri de Odesa. Gerçi, Ukrayna ile Rusya arasındaki savaş yaklaşık iki yıldır ülkenin doğusunda cereyan ediyor. Odesa ise Ukrayna’nın tam olarak batısında yer almasa da gerek Dinyeper nehrinin gerekse de çatışmaların yoğun olarak yaşandığı bölgenin epeyce batısında. Bugüne dek ara ara düşen bomba ve füzeler dışında bir siper hareketliliği yaşanmadı bu kentte. Dolayısıyla “sürprizliği” biraz bu faktörlerden kaynaklanıyor.
Ama tabii Odesa’nın 2024’te olası bir “türbülansa” sahne olması ve çok ciddi “baş ağrıtması” için de epeyce sebep var:
- Bunların başında kentin Kırım’ın ve Dinyeper’in batısında ülkenin Karadeniz’e çıkışını tutan bir stratejik liman kenti olması geliyor.
- Ukrayna’nın mısır, tahıl ve maden/mineral ihracatının büyük bir kısmı, ekonomisi ve deniz ticareti üzerinde son derece söz sahibi bir nokta olan Odessa'dan ve yakındaki küçük limanlardan yapılıyor.
- Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması sonlanmadan önce Ukrayna'dan tahıl yüklü gemiler de dünyaya Odesa Limanı’ndan açılıyordu.
- Odesa, Moldova’nın Sovyetler Birliği’nden ayrıldığı 1991 yılında bu ülkeden tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden, bugün halen ayrılıkçıların kontrolünde bulunan Transdinyester bölgesine de komşu. Rusya’nın Transdinyester’deaskeri birliğinin yanı sıra, Dünya Savaşı’ndan kalan en büyük cephanelerinden biri de bulunuyor.
- Odesa Ukrayna’da Rusça konuşan nüfusun çoğunlukta olduğu, Rus kültürünün de gelişkin olduğu bir bölge.
- Gerek bu nüfus için gerekse de Rusya için bölgenin bir başka sembolik önemi de var. 2 Mayıs 2014’te, Neo-Nazi grupların bir sendika binasında 48 kişinin diri diri ölümü, 250’den fazla kişinin de yaralanmasına sebep oldukları bir katliama sahne olmuş da bir kent Odesa. Rusların bu katliamın sorumlularını cezalandırma isteklerinden vazgeçmeleri de öyle çok kolay değil.
- Aslında bütün bu olguları sayıp dökmeden de, özellikle biz I. Dünya Savaşı’ndan çok iyi biliyoruz Odesa’nın ne kadar stratejik bir önem taşıdığını.
Kısacası, Odesa çok çok kıymetli bir dünya köşesi. 2022 yılı Nisan’ında T24’te kaleme aldığım “10 Soruda Ukrayna Savaşı” başlıklı yazıda, savaşın daha başında sebepleri ve nasıl seyredebileceği üzerine düşüncelerimi aktarırken, tek bilemediğimiz hususun Odesa olduğunu belirterek, Odesa’yı alarak “Rusya’nın Ukrayna’nın Karadeniz’e çıkışını tamamen kapatmak isteyip istemediğini henüz bilemiyoruz,” yazmıştım. Rusya lideri Vladimir Putin’in kafasında böyle bir hedef var mıydı, o tarihte, bilemiyorduk çünkü. Şu ana kadar da olmamış ki, Odesa bütün kıymetine rağmen savaşın ana merkezi dışında kaldı.
İngiltere ilgisi
Odesa İngiliz hükümetinin zihninde ve gönlünde 2015’ten itibaren özel bir yer işgal etti. İngilizler 2014 tarihli Meydan Darbesi’nin hemen akabinde Ukrayna ile çeşitli savunma işbirlikleri içine girmeye, İngiliz Kraliyet donanmasına bağlı bazı gemileri ara ara Odesa’da konuşlandırma çabası göstermeye başlamıştı. Kraliyet Donanması’na ait bir oşinografik araştırma gemisi olan HMS Echo, 19 Aralık 2018’te gelmişti Odesa’ya. Gemi, Orbital Operasyonu adı verilen görev kapsamında İngiltere Kraliyet Deniz Piyadeleri komandolarının Ukrayna ordusuna vermeyi planladığı eğitime destek için oradaydı. İngilizler, 2015-2022 yılları arasında 22 bin Ukrayna askerini bu eğitim çerçevesinde eğitime tabi tuttular. O tarihlerde İngilizlerin keyfi yerindeydi ama, işte Montrö Sözleşmesi sıkıntı yaratıyordu. Zira, İngiliz gemileri uluslararası hukukun gereği olarak maksimum 21 gün Karadeniz’de kalabiliyordu. Savaş söz konusu olursa da yanına yaklaşamayacaklardı.
İngilizler bölgedeki varlıklarını kalıcı kılmak maksadıyla Ukrayna ordusuna donanma üsleri inşa etme ayrıcalığını da elde etmişlerdi. Savaş olmasaydı, İngiliz donanma filosu -Ukrayna ile anlaştığı üzere Berdyansk ve Ochakov limanlarında donanma üsleri inşa ederek- Karadeniz’deki İngiliz ve NATO varlığının yoğunlaşmasına olanak tanıyacak stratejik bir avantaj kazanabilecekti. Bu amaçla, 2021 yılı Haziran ayında bir iyi niyet mektubu imzalanmış, Kasım ayında da İngiliz parlamentosu hükümetin Kiev yönetimine 1,7 milyar pound’luk finans sağlama kararına onay vermişti. İngilizler o yılın Aralık ayında giriştiler üslerin inşasına.
Ancak Rusların ilerlemesi İngilizlerin planını akamete uğrattı. Sonuçta, Londra’nın Berdyansk planı hayata geçemedi ancak Ochakov’daki donanma altyapısı Rusya Federasyonu hedeflerine yönelik Ukrayna’dan gerçekleştirilen saldırıların bile planlanmasında önemli rol oynadı.
Gelgelelim savaş İngilizlerin bütün planlarını bozdu. Bir kere Montrö Sözleşmesi gereği İngiliz gemileri bölgeyi terk etmek durumunda kalmıştı. Savaşın daha hemen başında kaleme aldığım bir yazıda, “Moskova’nın, Kırım’ın doğusundaki Azak Denizi’ni tamamen bir iç deniz haline getirerek, İngilizlere o coğrafyada (Berdyansk’ta) bir daha donanma üssü inşa etme fırsatı tanımayacağını düşünüyorum,” demiş ve eklemiştim: “Gelelim Kırım’ın batısına. Mariuopol’un Ukrayna birliklerinden tamamen temizlenmesi akabinde Rusların batıya, Kırım’ın kuzeybatısındaki Mikolayev’e daha yoğun bir şekilde yönelmesini bekleyebiliriz. Hatta, Dinyeper Nehri’nin Karadeniz’e döküldüğü ve yine İngilizlerin bir başka donanma üssü inşa çalışmaları yürüttüğü, Kırım Tatarlarının “Özü” olarak bildiği şehri (Ochakov) de alarak halici Ukrayna’ya (ve tabii İngilizlere) kapatmaları da şaşırtıcı olmayacaktır.”
Gelişmelerin öngörülerimiz doğrultusundaki bu seyri İngilizlerin elbette hoşuna gitmedi. Ruslar Mikolayev’i ve Herson’u alıp sonra geri çekilseler de Ochakov’un karşı kıyısına kadar uzanarak İngilizlerin planlarına nokta koymayı da ihmal etmediler. Ukrayna’yı daha fazla silahlandırma konusunda istekli olduklarına yönelik sürekli sert demeçler veren İngilizler için hayal kırıklığı yaratan gelişmelerdi bunlar. Ama İngiliz hükümeti en büyük bozgunu, Ukrayna ile Rus heyetleri arasında İstanbul’da yapılan anlaşılan barış görüşmeleri sırasında 2022 Mart ayında yaşamak üzereydi. O günlerden bir-bir buçuk yıl sonra Kiev heyetindeki baş müzakereci Davyd Arakhamia’nın yaptığı açıklamalardan da anladık ki, meğer heyetler İstanbul’da mutabakata varmış, anlaşmış. İş Zelenski’nin resmi onayına kalmış. Ama işte, eski Başbakan Boris Johnson, Odesa’ya yönelik hesaplarının, heyetler arası mutabakatı İstanbul’da büyük ölçüde sağlanmış bir barış anlaşması yüzünden gümbürtüye gideceğini anlayınca, uçağa atladığı gibi soluğu Kiev’de Zelenski’nin yanında almış. Ukrayna liderini “sakın imzalama, biz kesenin ağzını açıcaz,” şeklinde bir telkin süreci sonunda- ikna ederek İstanbul’da yakalanmış barış umudunu çöpe atmasını sağlamış.
Karadeniz’de provokatif adımlar
Dikkat edilirse, İngilizlerin son haftalarda yeniden hareketlendiği göze çarpıyor. Önemli gelişmelerden birinde, Londra hükümeti 2 adet Sandown sınıfı mayın avlama gemilerini hizmetten çıkarak Ukrayna’ya hibe edilmelerine karar verdi. Aslında konu 2021’de ilk olarak gündeme gelmişti. Gemilerin “HMS Grimsby” ve “HMS Shoreham” olan adları da “Chernihiv” ve “Cherkasy” şeklinde değiştirildi. Bu arada, İngiliz Başbakanı Rishi Sunak’ın geçen haftaki Kiev ziyareti ile birlikte iki ülke arasında kapsamlı, yeni bir savunma işbirliği anlaşması da onaylandı. Anlaşma kapsamında İngilizler önümüzdeki mali yılda Kiev yönetimine 2,5 milyar poundluk yardım yapma sözü verdiler.
Tabii Odesa Rusya için en az İngiltere için olduğu kadar kıymetli. Moskova, Ukrayna’nın doğusunda yürüttüğü ve yıpratma savaşına dayalı stratejisi adım adım başarıya doğru ilerlerken, özel askeri operasyonun odağını Rusça konuşan nüfusun yoğun olduğu ve çok kanlı çatışmalara sahne olacağı da açık bu kente çevirmeye bugüne dek ihtiyaç görmedi. Odesa’yı abluka altına alıp daimi bombardımana tabi tutmak, ülkedeki sivillerin fazlasıyla etkileneceği bir soluk borusunu da kesmek anlamına gelecekti, ayrıca. Ruslar kentin uzun bir cephe savaşına gerek kalmadan Ukrayna ordusunun kontrolünden daha kolay çıkacağı şartların zamanla olgunlaşacağını düşünüyordu. ABD ve İngiltere seçimleri yaklaşacak, küresel ölçekte dikkatlerin çevrileceği başka sıcak coğrafyalar elbet belirecekti.
Böyle böyle geldik 2024’e. Savaş ikinci yılını doldurmak üzereyken, bugünlerde Rusların Donetsk ve Luhansk ile yetinmeyip Harkov ve Herson’a yönelik bir plan içinde olacakları da en yetkili ağızlardan konuşulmaya başladı. Bunlar konuşulurken, eski Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, Odesa, Dnyepro, Harkov, Mykolaev, Kiev gibi şehirlerin geçici olarak işgal altında bulunan Rus şehirleri olduğunu, sıranın oralara da geleceğini söyledi. İngilizler sıranın Odesa’ya da gelmekte olduğunu fark etmiş olacaklar ki, Karadeniz’e biraz hareket (!) getirmek istediler.
Londra hükümeti bu “hareket” kapsamında, “Chernihiv” ve “Cherkasy” isimli mayın avlama gemilerini Karadeniz’e göndereceğini açıkladı. Ankara, Montrö Sözleşmesi’ne dayanarak bunun hukuki bir dayanağı olmadığını ve gemilerin Boğaz’dan geçmesine izin vermeyeceğini bildirdi. NATO çevrelerinden emekli bazı İngiliz ve Amerikalı generaller Türk donanmasına ateş püskürerek, “böyle NATO müttefikliği mi olur” demeye getirdiler.
Tam olay sükûnete eriyor, derken Rumen Newsweek’inin “Türkiye Karadeniz’de teslim oldu. Amerikan ve İngiliz gemileri Boğaz’dan geçecek” şeklindeki yarı-düzmece haberi bir anda ortalığı yeniden karıştırıverdi. Gözler bir anda daha önce “müsaade etmeyiz” açıklaması yapan Ankara’ya çevrildi. Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, böyle bir karar verildiyse bunun bir deniz güvenliği rejimine sahip olan Karadeniz’de Türkiye’nin “bir jeopolitik intiharı” olacağını söylüyordu. Karadeniz’de olası bir oldu-bitti Türkiye’nin canını fena halde yakabilirdi. İlk gün Ankara’dan ses çıkmadı. Daha sonra olayın arka planı netleşti. Ankara iddiaları yalanladı. Millî Savunma Bakanlığı kaynakları “İngiltere’nin Ukrayna’ya sattığı mayın avlama gemileri, savaş bitmeden Karadeniz’e giremez” açıklaması yaptı.
İşin aslı şuydu: Romanya, Bulgaristan ve Türkiye Ukrayna-Rusya savaşı nedeniyle Karadeniz’de artan mayın tehdidiyle mücadele ve Karadeniz’de seyrü-sefer emniyetine katkı sağlamak amacıyla, İstanbul’da Karadeniz Mayın Karşı Tedbirleri Görev Grubu Mutabakatı’na (MCM Black Sea) imza atacaktı. Dolayısıyla aslında Ankara, “mayınlarla mücadeleyi komşularımızla biz yaparız, İngiltere’ye yine de teşekkürler,” demişti.
Savaşta muhtemel senaryo
Aslında Odesa’nın da geleceğini belirleyecek olan Rusya-Ukrayna savaşında an itibarıyla son durum şu: Batı, Ukrayna'nın çökmesine izin vermiyor ama gerilimi daha fazla tırmandırma yoluna da gitmiyor; Rusya ise Ukrayna’ya diz çöktürüyor ama nakavt edecek şekilde de devirmiyor.
Moskova’nın 2024 senaryosu, sahada kurduğu üstünlüğün farkında bir şekilde, gerek Batı’ya gerekse de Ukrayna’ya, zafer kazanma ümitlerinin olmadığını, tabloyu değiştiremeyeceklerini göstermek ve yıpratma savaşını ABD seçimlerine kadar mevcut yoğunluğuyla sürdürmek gibi görünüyor. Bu şekilde, Ukrayna’nın tüm kaynaklarını iyice tüketecek şekilde, ülkenin doğusunda ağır ama emin adımlarla ilerlemek. Böylelikle Batı’ya da, “Bakın Ukrayna’dan vazgeçmeniz sizin için en iyi senaryodur. Aksi takdirde biz bu ülkeyi taş üstünde taş kalmayacak hale getirip bize yönelmiş tehdidi rahatça elimine edebiliriz,” mesajını veriliyor. Moskova, ABD Seçimlerine kadar bu pozisyonda kalarak sonrasında da yeni yönetime bir anlaşma önerme yoluna gitmeyi planlıyor. Tabii arada bir oldubitti gerçekleşmez ise.
Sahada gerilimi tırmandırarak vites yükseltme, bir anlaşma umudunun iyice tükendiği noktada B Planı şeklinde devreye girebilir, görünüyor. Bu durumda Ruslar çok spesifik askeri hedefleri olan bir karşı saldırıya geçebilir. “Ukrayna’nın askerden arındırılması, Kiev yönetiminin askerî açıdan tarafsızlığının sağlanması gibi hususların güvence altına alındığı bir anlaşma gerçekleştirilse ne ala” diye görüyor Moskova, sonrasında Kiev yönetiminin bu şartları değiştirmeye kalkışması halinde “özel askeri operasyon” seçeneğine her zaman başvurabileceğini biliyor.
Dolayısıyla Rusya, Odesa’yı 2024’te -B Planı çerçevesinde- askeri bir hedef olarak tanımlamak isteyebilirmiş gibi görünüyor. Tabii Odesa’nın yeniden ısıtılacak bir Novorossiya (Yeni Rusya) senaryosunun önemli bir bileşeni olduğunu da unutmayalım. Hatırlayanlar vardır, Donbass havzasının tamamını teşkil eden Novorossiya, Ukrayna’nın güneydoğusunda, tarihsel kökeni daha eskilere dayanan, ancak 2014’te uygulamaya geçirilmiş ama sonradan da vazgeçilmiş bir konfederasyonun adı. Ukrayna’dan ayrılan Donetsk ve Lugansk’ta bölgelerin statüsünü belirlemek amacıyla 11 Mayıs 2014 tarihinde referandum düzenlenmişti. Bu referandumlarda halkın ezici çoğunluğu bağımsızlık lehine oy kullanarak Donetsk Halk Cumhuriyeti ile Lugansk Halk Cumhuriyeti’nin kurulması yönünde irade sergilemişti. O tarihlerde, bu bölgelerdeki Halk Milislerinin lideri olan Pavel Gubarev, Ukrayna'nın doğu ve güneydoğusunda bulunan 6 bölgenin daha (Dnyeprio, Zaporojiya, Odesa, Mikolayev, Harkov ve Herson) oluşturdukları bu “ayrılıkçı” konfederatif yapıya katılmaya hazır olduklarını, bu bölgelerde düzenlenecek referandumlardan zaten birlik lehine sonuçlar çıkacağını savunmuştu. Hatta Rusya Dışişleri Bakanlığı, bir adım daha ileri giderek 25 Eylül 2014’te Donetsk ve Lugansk bölgelerinde ilk kez “Novorossiya” adıyla söz etmişti. Ancak zamanla bu federal yapı hayalinden vazgeçildi.
Bu hayale bütünüyle yeniden dönülmesi B Planı çerçevesinde gündeme gelebilecektir, diye düşünüyorum. Ama savaş bu. Masada ya da salonda ne düşündüğünüzün bazen hiçbir kıymeti kalmayabiliyor. Özellikle de NATO Şubat – Mart aylarında 32 ülkenin, 50’den fazla gemi, 41 binden fazla askerinin katılımıyla, 500-700 hava hücum misyonunun tasarlandığı, düşmanın Rusya (Occasus) olarak belirlendiği, Baltık ülkeleri, Almanya, Polonya topraklarında gerçekleşecek, bir askeri tatbikata hazırlanır, Rusya da nükleer silahlarını Belarus’a kaydırma sürecini tamamlar iken.