Dünyayı soğutmak gerekiyor. İlk duyduğunuzda ekolojist bir uyarı yaptığımı düşünebilirsiniz. Onu da yaparım, yapmalıyım, yapıyorum hatta bir yandan da. Çünkü küresel ısınma dünyayı bir felakete götürüyor. Bir şeyler yapılmalı. Ekoloji açısından…
Ama benim buradaki muradım aklın, dünyadaki aklın ısınmasını ve bunun bir sonucunu anlatmak.
Birkaç gün önce 171’inci yılı nedeniyle Karl Marx ile Friedrich Engels’in yazdıkları Komünist Manifesto’yu (21 Şubat 1848) elime aldığımda düşündüm bunu. Önce şunu sordum kendime: Bu kadar insani, sağlam, tutarlı ve müjdeleyici bir metin-kuram varken, özellikle de bu metni okumuş, başka metinler de okumuş, sonrasında komünist, sosyalist, Marksist olmuş insanlar, hele bir yaştan sonra daha çok, neden ve nasıl oluyordu da tekrar eski (kapitalist) ideolojilerine dönüyordu?
Hayat mantıken sağdan sola irreversible (tersinemez, dönüşü olmayan) akması gerekirken, neden reversible (tersinir, dönüşü olan) akıyordu sık sık? İdeolojik açıdan, siyaseten?..
Çokbilmiş, kulağı kesik antikomünistlerin George Bernard Shaw’a atfettikleri bir söz vardır: “Eğer 25 yaşına kadar sosyalist olmazsan kalbin yoktur; 25’inden sonra sosyalist kalırsan, kafan yoktur.”
Halt etmişsiniz siz!
Bir kere Shaw böyle bir şey dememiştir. O kendisi sosyalistti. Zaten bu sözün dönemlerine göre ilerici addedilen birçok siyasi görüş için bir versiyonu tedavülde olmuştur hep. Mesela liberaller için olanı da pek meşhurdur: “Eğer gençken liberal olmamışsanız, kalbiniz yoktur, fakat orta yaşta artık muhafazakâr değilseniz, kafanız yoktur.” Ama bu formülün ilk rastlandığı yer Jules Claretie isimli Fransız bir yazarın siyasi portrelerden oluşan kitabıdır ve orada şöyle denmektedir: “20 yaşına kadar cumhuriyetçi olmayan birinin gönlünün cömertliğinden kuşku duyulabilir; ama her kim ki 20 yaşından sonra hâlâ bunda ısrar ederse, onun akıl sağlığından kuşku duyulmalıdır.” (“Celui qui n’est pas républicain à vingt ans fait douter de la générosité de son âme; mais celui qui, après trente ans, persévère, fait douter de la rectitude de son esprit.”)
Antikomünistler ceplerindeki iki kuruş paraya güvenip, bunun kazandırdığı kendinden memnuniyetle bu sözün komünizm için de bir versiyonunu tedavüle sokmuşlardır. Sağcılaştıktan sonra bu formülü cebe atıp sık sık şahsiyetlerinden ödeme yapan epey bir eski solcu da vardır ortalıkta ve bu sağcılaşma yönelimi solun her yükseliş döneminden sonra bir dalga halinde yine vurur toplumları. İşte yine böyle bir dönemden geçiyoruz bugünlerde.
Sosyolojik termodinamik
Bu durumu, hazır termodinamik yasalarında da sıkça kullanılan “irreversible-reversible” karşıtlığından söz etmişken, termodinamikle, daha doğrusu ‘sosyolojik termodinamik’ diyeceğim bir kavram-yöntemle açıklamaya çalışayım kendimce.
Yukarıda bir de aklın küresel ısınmasından söz etmiştim. Atalarımız zamanında “ayağını sıcak tut, başını serin…” demiş, böyle bir öneride bulunmuş. Bu atasözünün devamındaki öneriyi ise bir kenara bırakalım, yaramaz, burada tekrarlamaya bile değmez ama bu birinci kısım çok doğru bir öneridir. Zaten eskiden yatakların ayakucu sıcaklık kaynağına doğru, başucu ise pencereye doğru olurmuş.
Sahiden akıl soğuk ister, soğuktur, serindir. Soğukkanlılık, serinkanlılık, aklıselim hep akıl işidir, aklın kullanılmasının sonucudur, etkisidir.
Peki, aklın ihtiyaç duyduğu bu serinliği, soğuğu ne bozuyor dünyada da insanlık sık sık ve dönem dönem akıldan, aklını kullanmaktan vazgeçiyor, akıl-dışına rağbet ediyor? Isı kaynağı nerede, nasıl büyüyor bu kaynak ve aklın küresel ısınmasına yol açıyor?
Küresel sermayenin ‘sürtünmesi’
Sebebi sermaye, kapitalizmin dolaşımdaki kanı ya da can suyu kapital yani… Sermaye küresel ölçekte serbestçe dolaşırken hayatın her yerine sürtünür. Bütün coğrafi sınırların, kültürel ortamların, toplumdaki bütün üstyapı kurumlarının, üretim ilişkilerinin, hatta insan ilişkilerinin, dahası iki insanın bile, âşıkların arasından sürtüne sürtüne, zorlaya zorlaya geçer, aralarına girer. Sermaye ve onun bu sürtünmesi, zorlaması da şiddetli bir enerji salar ortaya. Dev ve küresel bir ısı kaynağı olur kapitalizm. Bu ısı, devletlerin, hükümetlerin, finans kurumlarının baskısı, kaba şiddeti ya da ekonomik zoru ile daha da artar. Ve her zaman termodinamikte görüldüğü gibi akış sıcaktan soğuğa doğru olduğu için de insan aklını ısıtır bu akış, bu etki. İnsan izansızlaşır. Mantığı terk eder. İnsan, artık paranın, sermayenin ve piyasanın aksiyomuna, mantığına eklemlenmiştir ki bu da bir çeşit mantıksızlıktır.
Bu neden böyle peki, bu mantıksızlık neden oluyor? Yine termodinamiğe başvurayım, fizikten, kimyadan sosyolojiye bakayım, diyorum. İster gaz, ister sıvı, ister katı olsun sıcak olan her şeyin içinde hızlı ve tutarsız, dağınık bir moleküler hareket vardır, hüküm sürmektedir. Soğuk olanda ise moleküler hareket daha yavaş, daha sindire sindire, düşüne düşüne sürer ve tutarlıdır. Bu yüzden de moleküllerin akışı hızlı hareket eden sıcaktan, serinkanlı hareketin olduğu yere doğru gerçekleşir. Kapitalizmin vahşi cazibesi bu yüksek ısı, bu yüksek ateş olmalı. Bu delirtici etkisi…
Kapitalizmin özgürlük vaadi de işte bu yüksek ısı ortamı ve oradaki tutarsız, akıl dışı hareketliliktir. İnsanın aklını bu karıştırır; bir dönemin solcularının, sosyalistlerinin, komünistlerinin.
Distopya değil, ‘entropya çağı’
‘Tutarsız’ ve ‘akıl dışı’ diyorum yine, çünkü entropi diye de bir şey var ve bugün bilimde çokça kullanılıyor bu kavram. Entropi, termodinamikte moleküllerin, taneciklerin düzensiz, dağınık hareketliliğine işaret ediyor. Isısı artan her şeydeki, her ortamdaki entropi de artıyor, dağınıklık, dağılma büyüyor. Bugün distopik değil entropik bir dönemdeyiz aslında. Yani bir distopya’da değil entropya’da.
Çünkü entropi sosyolojideyken, fizikte, kimyadaki kadar masum ve yansız değil. Halk için, emekçiler için bir felaket ortamı, ürkütücü bir senaryo. Kreatif bir kaos değil, güçlünün güçsüzü yuttuğu bir vahşi orman.
Akıl, bu ‘akıl dışı entropya’dan tutarlı bir dünya manzarası elde etmek ister, bu manzarada kendisine anlamlı bir hayat inşa etmek. Solcunun işi, sermayenin serbest dolaşımının darmadağın ettiği, sermayenin hizmetindeki şiddet ve zor kurumlarının enkaza döndürdüğü bu yerde; insan aklı, iradesi ve emeğiyle insanlık için anlamlı ve serinlikli bir yaşam alanı açmaktır.
Bu arada George Bernard Shaw’un 1933 yılında Hong Kong Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada söylediği söz şöyledir asıl: “Eğer 20 yaşında devrimci olmaya başlamazsanız, elli yaşında değişmesi imkânsız bir yaşlı fosil olursunuz. Eğer yirmi yaşında kızıl bir devrimciyseniz, kırk yaşında çağınızın insanı olmak için bir şansınız olur.”