Ahmet Talimciler

10 Temmuz 2017

Yürüyüş, bir kez daha gösterdi

Dünyanın hiçbir yerinde ne adalet ne de demokrasi talepleri sadece yürümekle ya da sadece gelsin demekle gelmemiş veya hayata geçmemiştir

25 gündür süren Adalet Yürüyüşü dün sona erdi ve bir kez daha şahit olduk ki bu ülkede her yapılanın karşısında adeta ortadan ikiye bölünmüş bir kitle yer alıyor. Hatta bu durum giderek öylesine tuhaf bir hal almaya başladı ki, kim ne yaparsa yapsın kendisinden olmayanın yaptığı her şeyi karalama anlayışı üzerinde kurulan bir zihniyet kökleşiyor. Bir tarafta Adalet Yürüyüşü ile toplumsal hayata yaşananlar konusunda mesajlar vermeye kalkan bir muhalefet partisi lideri öte tarafta ise aynı hususla ilgili olarak yüz seksen derece farklı bir tonda konuşan başbakan yer alıyor. Sayın cumhurbaşkanı uzun süre bekledikten sonra yürüyüş ile ilgili olarak yaptığı açıklamada yapılan yürüyüşün birlikte olduğu kitleyi FETÖ ve Kandil olarak lanse etmişti. İktidarın yanı başında duran milliyetçi hareket partisi liderinin açıklamaları ise iktidarın açıklamalarından çok daha sertti.

Yolların yürümekle aşınmadığı gerçeği ilk kez 1960’lı yılların sonunda ortaya çıkan öğrenci hareketleri ile birlikte gündemimize girmişti. O günden bu güne kadar yaşadığımız yüzlerce gelişmeye karşın kamuoyunun böylesine ortadan ikiye bölünmüşlük hali neredeyse hiçbir zaman olmamıştı! Hayatın her alanında ve tüm olup bitenler karşısında gittikçe kutuplaşan bir ülkenin içerisinde yaşamak zorunda kalıyoruz. Gerginliğin arttığı, öfkenin yükseldiği ve saygının yok olduğu bir ülkede, her geçen gün biraz daha fazla birbirimizi ötekileştiriyoruz. Kendimizi diğerleri üzerinden tanımlamak yerine karşımızdakileri yok farz eden ve onların her yaptığını ihanet ile eşleştirebilen bir anlayışın içerisine gömülüyoruz. Akılla olan birlikteliğimizi her geçen dakika biraz daha fazla kopartıyor ve duygularımızın esiri olarak biraz daha fazla agresifleşiyoruz.

Bu öylesine tuhaf bir ruh halini beraberinde getiriyor ki artık seyrettiğimiz kanallar, okuduğumuz gazeteler, izlediğimiz diziler, takip ettiğimiz ünlüler( şarkıcılar, aktörler, aktrisler, sporcular, yorumcular) bile ayrışmış vaziyette. Bizden olanlar ve olmayanlar dünyası içerisinde kendimize bir hayat kurmaya ve burada kendimizin öne çıkarttıklarını dayatmayı demokrasi addediyoruz. Şöyle bir olup bitene sakin kafayla yaklaşabilecek ve sükûnet içerisinde yıkmadan yapıcı eleştiriler getirebilecek günleri çoktan geride bıraktık. Artık herkes kendi yaşam tarzı üzerinden diğerini yargılayarak rahatlamaya çalışıyor. Hiç kimse bir diğerini dinlemek onun gözünden yapılan olumsuzluklara karşı nelerin yapılması gerektiğini öğrenmek istemiyor. Aslında giderek birlikte yaşama konusunda da istekli olmayan bir toplulukla karşı karşıyayız ve buradan bir millet olma vasfının tekrar yaratılabilmesi o kadar da kolay değil.

25 gün süren ve binlerce insanın eşlik ettiği bir yürüyüş gerçekleştiriliyor ayrıca son nokta bir miting ile kamuoyuna açıklamada bulunulacak. Bir bakıyorsunuz ki haber değeri olan bu olay konusunda ülkenin haber kanalları yokmuş gibi davranıyorlar. Hatta bir haber kanalı tamamen görmezden gelip bir sene önce Yenikapı’da yapılan mitingin görüntüleri ile habercilik yapabiliyor. Yapılan konuşma metni ile ilgili olarak yapılan değerlendirmelere sosyal medya üzerinden baktığınızda yukarıda belirttiğim ruh halini çok daha net bir biçimde görmeye başlıyorsunuz. Bir yanda hak, hukuk, adalet talepleri ile kendi sayfalarını süsleyenler ve olan biteni alkışlayanlar öte yanda ise bu yapılanın FETÖ ile Kandil’in yaptıkları ile eş değer olduğunu haykıranlar. Yapılan konuşmayı son derece yapıcı ve yerinde bulanlar, tam aksine son derece yavan ve bütün bu olup biten bunun için miydi? Cümlelerini kuranlar. Tüm olan bitenler konusunda umut ve umutsuzluk, doğruluk ve yanlışlık, iyilik ve kötülük, demokrasi ve faşizm gibi bütün kavramsallaştırmalar için benzer nitelemeleri yine benzer şekillerde yapan ikili bir yapı var karşımızda. Herkesin kendi doğrularının yegane doğru olduğuna inandığı ve bunun karşısında olup biten her türlü yaklaşımı yanlış olarak nitelendirdiği bir yerde ise adalet kavramı bütün bir ülke için sadece bir hayalden ibarettir. İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar ancak bir araya gelip yasalar yapar, değerleri hayata geçirir ve devletler kurar.

Dünyanın hiçbir yerinde ne adalet ne de demokrasi talepleri sadece yürümekle ya da sadece gelsin demekle gelmemiş veya hayata geçmemiştir. Bu kavramların hayata geçirilebilmesi için mülke değil mülkün temelini oluşturan adaleti tesis etmek için vicdana ve saygıya ihtiyaç duyulur. Bir arada yaşama iradesi için karşınızda yer alanlarla birlikte olabilmek için ise önce karşınızdakileri yok farz etmeyecek bir irade ile işe başlamanız gerekir. Sadece kendilerinin haklı ve doğru olduğuna inananlar çıktıkları yolda yalnız kalmaya mahkumdurlar. Hayatın hepimize oynadığı en önemli oyun çeşitliliği her seferinde biraz daha fazla sınayacak tarzda ilişkiler geliştirmektir. Bunu başarabilen ve farklılıkları bir arada tutabilenler hem demokrasi denilen yönetim tarzında hem de adaletin tesis edilmesinde tek tipleşmeyi önerenlerden çok daha fazla yol kat etmiştirler.

Çok uzun bir yürüyüşün ardından yeniden benzer kısır tartışmaların içerisine düşmüş olmak ve tüm yürüyüş boyunca olduğu gibi aynı şekilde hitaplara devam etmek, hiç birimize iyi gelmeyecektir! Kalabalıkları birbirleri ile kıyaslama hastalığımızdan, meydanlarda kaç milyon kişi vardı skor tahminlerine kadar bütün tuhaf üstünlük gösterileri hiç kimseye bir şey kazandırmayacaktır. Bu ülkenin insanlarının birbirlerine olan bakış açısını değiştirmeyen her türlü söylem, hepimize zarar vermeye devam edecektir! Safları sıklaştırdıklarını zannedenler karşı safları da sıklaştırdıklarını bir an önce hatırlamalı ve kendi yandaşları üzerinden mesajlar vermekten imtina etmelidirler. Üzerinden bir yıl geçmek üzere olan hain darbe girişiminden sonra hala bu konuda ikiye bölünmeye devam ediyorsak durumumuz hakikaten çok sıkıntı verici bir hal almış demektir. Adaletten nasibini almayanların demokrasi üzerinde laflar etmesi yetmeyecektir. Bu ülkede acilen birlikte yaşama konusunda adımlar atmak durumundayız aksi halde hem adalet hem demokrasi gibi kavramlar konusunda daha fazla konuşur ancak bu kavramları varmış gibi yapmaya devam ederiz. Ardından da kendimizde olanlar hususunda bize yönelik tavırları konusunda batı ülkelerine yönelik eleştirilerle günlerimizi geçirmeyi sürdürürüz.