Futbolun keyif ve zevk verdiği zamanlardan geçerek gelmiş olduğumuz tuhaflıklar silsilesini açıklayabilmenin hakikaten mümkün olmadığı kanaatindeyim. Son yılların en ilginç şampiyonluk yarışına şahitlik etmemize karşın her iki takımın yöneticilerinin de sürekli olarak mağduriyet edebiyatının arkasına sığındığı bir lig yarışı içerisindeyiz. Ve söz konusu bu durumun hepimiz getirmiş olduğu nokta ne yazık ki futbola dair şeyleri konuşabilmemizi ortadan kaldırmış vaziyette. Her iki takımın da oynadıkları karşılaşmalar sonrasında sosyal medya mecraları üzerinden başlayan "Kara Gece" söylemlerinden hepimize gına geldi! Geride kalan bütün süper lig takımlarının bu iki takımın haksız rekabetine meze yapıldığı bir dönemde bulunuyor olmaktan, bir futbolsever olarak artık utanç duyuyorum. Çünkü artık futbolu konuşabilme şansımız kalmadı. Biz her seferinde bu iki takım üzerinden yaratılan algıları, hakem hatalarını, oyuncuların yaptıklarını iddia edilen hayasız işleri konuşmanın ötesine geçemiyoruz. Tabii bir de her karşılaşmada yaratılan penaltılar, olmayan ofsaytlar, verilmeyen kartlar ve tabii ki VAR üzerinden hakemle beraber gerçekleştirilen olumsuzluklar söz konusu olmakta.
Rekabetin geçmişten gelen ve her iki takımın formalarını ıslatanların yaratmış olduğu yüz yılı aşkın birikimin yansıması olduğunu unutan iki kulüp yönetimi söz konusu. Her ağızlarını açtıklarında hem kendi tarihlerine hem de rakiplerine ve ülke futboluna zarar verdiklerini göremeyecek kadar körleşmiş vaziyetteler. Başarıyı salt şampiyonluğa indirgedikleri için de geri kalan durumu daha baştan yok farz eden bir anlayışı hayata geçirmiş olduklarından dolayı başarısızlığın yaratacağı tahribatı engelleme uğruna futbolu ve futbol üzerinden toplumsal hayatımızı kirletmekten çekinmiyorlar.
Ülke futbolunun güven ortamını hep birlikte yok edilmesine göz yumduğumuz için şu anda yaşadıklarımızdan istediğimiz kadar şikâyet edelim, sonuca ulaşabilmemiz bu kafa yapısı ile mümkün olmayacaktır. Çünkü futbolun bütün aktörlerinin sadece kendi taraflarını haklı gördüğü bir anlayıştan yana tavır takındıkları bir yerde doğruları söylemek yeterli olmayacaktır. Artık o kadar tuhaf bir noktaya ulaşmış durumdayız ki her hafta oynanan karşılaşmalar sonrasında her iki takımın taraftarları tarafından sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen "en büyük bizim takımımız" veyahut "en doğru olan biziz" anlayışı hız kesmeden sürüp gidiyor.
Verilen birbirinden komik penaltıların normalleştirilmesinin yolu ise "iyi ama onların maçında verilen neydi" üzerinden gerçekleştiriliyor. Taraftarların bir kısmı haklı oldukları konusunda karşı tarafı ikna edebilecekleri zannıyla görüntüler ile oynamayı hatta kendilerini haklı çıkartacak görüntüleri inşa etmeyi bile olması gereken olarak kodluyorlar.
İşin ilginç kısmı bu takımların yöneticilerinden bazılarının da bu ayak oyunlarını gerçek olarak kabul etmesi ve bunlar üzerinden algı kurulması hususunda adımlar adıyor olmalarıdır. Uzun bir süredir yöneticilerin taraftar kimliğinin baskısı altında ezilmekte olduğu bir dönemden geçiyoruz. Yöneticilerde olması gereken basiret ve sağduyunun yerini taraftar kimliğindeki yaklaşımlar aldıkça, her karşılaşma sonrası ortalığı kaplayan mağduriyet edebiyatı giderek daha fazla ilgi görmeye başlıyor. Çünkü bu yeni yönetici kimliğinin alıcısı çok daha fazlalaşmış vaziyette. Artık bu gidişe dur diyebilecek, bu kadar da olmaz diyebilecek kanaat önderleri de ne yazık ki bulunmuyor.
Ok yaydan çıktı ve bu işin sonu hiç de hayra alamet bir yerde bitecek gibi durmuyor. Buna karşın anlı şanlı kulüplerimizin oynadıkları karşılaşmalarda topun oyunda kalma süresi bir devreyi bile bulmuyor! Oyun kalitemiz ve oyunun gelişimine yaptığımız katkı ise yerlerde sürünüyor. Galatasaray'ın da Fenerbahçe'nin de hatta Beşiktaş'ın da Avrupa kupalarındaki karşılaşmalarda almış oldukları farklı sonuçların arka planında biraz da kendimizi bulunmaz Hint kumaşı olarak görüyor olmamız yatmakta.
Galatasaray'ın Sparta Prag gibi bir takıma elenmesinin gerisinde bu ülkenin futbol kültürünün yanı sıra ülkemizin karşılaşmalarında çalınan tuhaf düdüklerin etkisini de lütfen unutmayın. En son karşılaşma örneği Galatasaray olduğu için bunu verdim yoksa daha önceki skor felaketlerinde de durum takımlarımız değişse de yaşanan gerçeklik açısından aynı minval üzerinde gerçekleşmeye devam etmekte.
Yöneticilerden taraftarlardan söz ediyoruz ve yaşananların arkasında nasıl bir anlayışın bulunduğunu ortaya koyuyoruz. Ancak üzerinde durmamız gereken bir de bütün bunlara eşlik eden futbol medyası bulunmakta. Artık gazetelerin, televizyon yayınlarının bir ağırlığı kalmadığı için internet üzerinden yayınlar yapan ve oralarda etkili olan yorumcuların bir kısmının da zıvanadan çıkan açıklamalar yaptıklarına şahit oluyoruz. Hatta ipin ucunu o kadar çok kaçıranlar oluyor ki, ağza alınmayacak ifadeler üzerinden sadece kendi takımını kollayabilme uğruna utanç vesikası olabilecek sözleri kullanmaktan çekinmiyorlar.
Güven duygusunun ortadan kalktığı ve standartların kaybolduğu bir futbol iklimi içerisinde koşar adım kendimizi yok etmeye doğru gidiyoruz. Sayın başkanlar Ali Koç ve Dursun Özbek, sizlerden önce bu takımların başkanları oldu ve sizlerden sonra da başkanları yöneticileri olacak. Ülke futbolunun, sporunun asırlık çınarları olan Galatasaray ve Fenerbahçe'nin varlığını sürdürmeye devam edeceğini akıllarınızdan lütfen çıkarmayın! Kupa uğruna düşman yaratma anlayışını bir an önce terk edin ve hem kulübünüze hem de ülkenin sporuna zarar vermekten bir an önce vazgeçin! Eğer yaptıklarınızda ısrar etmeyi sürdürürseniz bu gidişle hem futbol izleyecek insan sayısının her geçen yıl biraz daha azalacağını hem de bu alanda sizlere ödenecek olan naklen yayın bedellerinin zaman içerisinde neredeyse hiç haline dönüşeceğini göreceksiniz. Takımınızı ve değerlerinizi savunduğunuzu iddia ederken ötekileştirdiğiniz rakibiniz üzerinden ülkeye zarar verdiğinizi görmezden geliyorsunuz ve bu yüzden de hem futbolumuz hem de toplumsal hayatımız giderek yoksunlaşıyor.
Sevgili dostum rahmetli Cem Can'ın yıllar önce "Kazanırken kaybetmek" başlıklı yazısındaki sözleri yaşadığımız ruh halini net biçimde ortaya koyduğu için onun sözleri ile baş başa bırakıyorum.
"'Nasıl kazanırsan kazan!' anlayışı, bir kez teslim olunduğunda bir daha kontrol edilemez. Yaratılan bir kültürün sınır tanımaz bir şekilde reddedilmesi, ahlakın anlamlara değil geçici ve anlık hedeflere dayanarak yok edilmesine yol açar.
'Nasıl kazanırsan kazan' anlayışı, tamamen tersine çalışan bir tuzaktır.
Kaybedilirse insanını kaybedersin, kazanırsan insani değerlerini: Aynı şey!
'Nasıl kazanırsan kazanma!', başkasına kazanmış görüntüsü verirken, kendini kesin bir mağlubiyete mahkûm etme..."
Cem Can Fan Etik Yazıları "Fair Play Yemin İstemez" Yayına hazırlayanlar: Ahmet Talimciler & Hakan Can, Moss Yayıncılık 2012, s. 61
Ahmet Talimciler kimdir?Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir. Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır. Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. Kitapları -Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları) -Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları) -Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları) -Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi) -Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap) -Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap) -İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) -Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) -Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile) -Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research) |