Ahmet Talimciler

01 Mayıs 2020

Yaşadığımız sadece Süper Lig'in krizi değil!

Ülke sporuna sadece Süper Lig mücadelesi açısından yaklaşmayı tercih edenler açısından diğer ligler ve diğer spor branşlarının herhangi bir değeri olmayabilir. Buna karşın bir ülkenin sporunu sadece 18 takımın -ki bu da doğru değil toplamda 4 takımın- mücadelesine indirgerseniz, oradan ne bir spor kültürü çıkabilir ne de futbola dair herhangi bir ekol yaratılabilir

Tüm dünya gibi ülkemizin de geçmekte olduğu olağanüstü zamanlardan spor da payını fazlasıyla alıyor. Sporun farklı branşlarına nazaran futbolun ön plana çıkartılması durumu Amerika Birleşik Devletleri dışında kalan neredeyse bütün ülkelerde benzer bir gelişim izliyor. Buna karşın yaşanan gelişmelerin yaratacağı etkiler hususunda sadece futbola bakılmadığı gerçeğini de unutmamalıyız. Türkiye’deki duruma baktığımızda ise bütün olup bitenin sanki sadece Süper Lig karşılaşmalarını tamamlamak ve 2019-2020 sezonunu kimin şampiyon olarak tamamladığının tespit edilmesi şeklinde döndürmüş durumdayız. Hatta bu doğrultuda görevi durumu kurtarmaktan ibaret olduğu futbol medyamız birkaç tane senaryoyu sıralamak suretiyle kendi üzerlerine düşeni yapmış bile oldular. Antalya veya Alanya’da tüm takımların otellerde kampa alınmaları ve karşılaşmaların seyircisiz oynanması gibi bir durumu ortaya koyarak rol kapmaya çalıştılar ancak Haziran ve Temmuz aylarındaki Antalya sıcağı düşünüldüğünde bu öneri işlevsiz kaldı.

Ardından kulüpler birliği haziran ayı içerisine yönelik bir takım senaryoları gündeme getirdi ve şu anda bekleme sürüyor. İşte tam bu noktada UEFA’dan gelen ligleri ağustos ayına kadar tamamlayın emirlerine karşın Fransa ve Hollanda’dan hiç de beklenilmeyen bir karşı hamle geldi. Her iki ülke de liglerini sonlandırdığını duyurdu ve karşılaşmaların oynanmayacağını belirtti. Sistemi sürdürmekle kendisini görevli kılan UEFA ise paraya odaklandığı için Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi karşılaşmalarının sürdürüleceğine yönelik açıklamasını tekrarladı. İşte tam bu noktada Türkiye’ye yeniden bakmakta yarar var çünkü her ne hikmetse bu ülkede alınan önemli kararları doğrudan yetkililerden değil de dolaylı yollardan öğrenmek durumunda kalıyoruz. Şike sürecini hatırlayın ardından yaşadığımız gelişmeler içerisinde de futbolun akil adamlarının söylediklerinin çıktığı bir durumu yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Oysa bu ülkenin futbol federasyonu, gençlik ve spor bakanı gibi yetkililerinin bu yaşananlar hakkında bilgi vermesi çok daha yerinde olurdu.

Yayıncı kuruluşun paraları ödemeyeceğiz açıklamasının ardından yaşanan krizi çözebilmenin tek yolu karşılaşmaların oynanmasından geçecek gibi gözüküyor. Çünkü çarkın dönmesi için para lazım ve paranın dolaşıma sokulması için de maçların oynanması gerekiyor. Bu noktada seyircisiz oynamanın yaratacağı sıkıntılar kimsenin umurunda değil. Çünkü zaman geçtikçe para soruna daha da artacak gibi duruyor. İşte tam bu noktada ülkemizin spor alanındaki en büyük sorununun Süper Lig olduğu gerçeği adeta yüzünüze tokat gibi çarpılmış oluyor. Yani başka bir deyişle toplamda 15.346 spor kulübünün bulunduğu ülkemizde sadece 18 Süper Lig kulübü bulunmuyor. Futbol alanında erkekler de 125 kulüp var buna karşın sadece 18 tanesi üzerinde duruyoruz. Bunun dışında kadınlar liginde 104 tane kulüp farklı kademelerde mücadele eden kulübün yanı sıra bölgesel amatör liglerde yer alan 129 kulüp bulunuyor.

Ülke sporuna sadece Süper Lig mücadelesi açısından yaklaşmayı tercih edenler açısından diğer ligler ve diğer spor branşlarının herhangi bir değeri olmayabilir. Buna karşın bir ülkenin sporunu sadece 18 takımın -ki bu da doğru değil toplamda 4 takımın- mücadelesine indirgerseniz, oradan ne bir spor kültürü çıkabilir ne de futbola dair herhangi bir ekol yaratılabilir. Ne yazık ki ülkemizin sporunu futbola ve Süper Lig'deki dört takımın mücadelesine indirgemiş bir anlayışı ısrarla sürdürmeye devam ediyoruz. Ve ülkenin spor medyası olması gereken futbol medyası da durmadan buraya su taşımak suretiyle çözümsüzlüğün parçası olmaktan vazgeçmiyor. Belki de bu yüzden ekranlarda spora dair yapılabilecekleri yapmak yerine gündemdeki o takımların her birine ilişkin yorumcular üzerinden durumu idare etmeyi becerebiliyorlar.

Önümüzdeki süreç spor alanında yakıcı gelişmeleri beraberinde getiriyor ve ne yazık ki spor bilimcilerin büyük bir çoğunluğu da tıpkı kulüplerin yaptığı veyahut medyanın yapmaya bile zahmet etmediği gibi seyrediyor. Gençlik ve Spor Bakanlığının bütün federasyonlarla birlikte yaşanan gelişmelere ilişkin bir yol haritası belirlemesi gerekiyor. Kulüplerin ayakta kalabilmesi için neler yapılacak, ne gibi düzenlemeler hayata geçirilebilecek vb. soruların yanıtlarını şimdiden aramak zorundayız. Personel giderleri, elektrik, su, doğalgaz, telefon, kira vb. ödemelerin nasıl çözülebileceği sorunu sadece Süper Ligdeki 18 kulübün derdi değildir. Hatta onların dertlerinden çok daha fazlasını hissedenlerin durumlarının ne olacağı gerçeğine ilişkin daha fazla kafa yormak durumundayız. Çünkü onları düşünen birileri zaten bulunuyor!

Spor kulüpleri kadar ülke genelinde açılan spor salonları, farklı spor branşlarına ilişkin okulların durumlarının ne olacağı sorunu da son derece önem arz ediyor. Çünkü buralar aynı zamanda çocukların, gençlerin sporla tanıştığı ve düzenli olarak spor yapmaya çalıştıkları mekanlar olarak da önemli bir işlevi yerine getiriyorlar. Benzer sorunlar onlar için de geçerli ve önümüzdeki dönemde buralarda da nasıl bir süreç yaşanabileceğine ilişkin belirsizlik son derece büyük. Bu kademedeki sportif organizasyonların devre dışı kalmasının yaratacağı etkileri de göz önünde bulundurmak için ortak bir spor aklını bir an önce oluşturmak durumundayız. Sporu ideolojiler, partiler, çıkarlar ve yaklaşımlar üzeri bir alan olarak görmeyi bir an önce öğrenmeli ve spora ilişkin kültürel bir anlayışın oluşabilmesinin önünü açmaya çaba göstermeliyiz. Bu noktada futbolun lokomotif olması anlaşılabilir bir durumdur ancak futbol dışında hiçbir spor dalı yokmuş gibi davranılması sorunları katmerleştirmekten başka bir şeye yaramayacaktır.

Ülkemizin yüzde 75’lik bir kısmından fazlası otuz büyük kentte yaşıyor. Bu kentlerin dönüşümü hızla sürerken özellikle bisiklet ulaşımı ve farklı işlevleri yerine getirecek çok amaçlı spor tesisleri ile ilk adımlar atılabilir. Profesyonel spor/futbol başka bir mecrada yoluna devam edecektir buna karşın amatör anlamda spor ve herkes için sporu yaygınlaştıracak adımların atılması son derece önem arz edecektir. İşte bu noktada bu ülkenin sporu yaygınlaştırmaya ve farklı yaş gruplarından olan yurttaşlarına spor yaptırabilecek organizasyonlara ihtiyacı bulunuyor. Söz konusu kulüpleri ve yerel yönetimleri gençlik ve spor bakanlığının koordinasyonunda bir araya getirmek suretiyle sporu yaygınlaştırmak zorundayız. Gönüllülük bu konudaki anahtar kavramlarımızdan birisi olacaktır.

İçinden geçilen kriz eninde sonunda ortadan kalkacak ve yeni gelişmeleri de beraberinde getirecektir. Bu noktada kulüplerin, spor okullarının ve spor salonlarının vergi ötelemeleri, bir takım giderlerinde yapılacak olan indirimler sürecin daha az hasarla atlatılmasına vesile olabilir. Ancak her şeyden önemlisi bundan sonrası için yaşanabilecek benzer krizler karşısında hazırlıklı olabilecek bir alt yapının oluşturulması ve sistemin buna dönük olarak yeniden planlanması olmalıdır. Ve tabii ki sporu yaygınlaştırmak ve spor kültürünü çok daha cazip bir noktaya taşımak zorundayız ki sporun toplumsal hayat içerisindeki yeri ve önemi daha da iyi algılanabilsin.

Emek ve Dayanışma günü olarak kutladığımız 1 Mayıs herkese kutlu olsun.