‘Yaptıklarımız Yapacaklarımızın Teminatıdır’ cümlesini siyasetin de içerisinde bulunduğu pek çok alanda çok sık duyarız. İcraat odaklı olduğumuz için yaptıklarımızı ispat etmek ve bunun üzerinden yapacaklarımızı garanti altına almaya bayılırız. Tabii bir de yapılan hizmetlerin kimler için ve ne adına yapıldığına yönelik değerlendirmeler kısmı da bulunmaktadır ki burada da sınırsız bir anlatış devreye girer. Halk adına halka rağmen iş yapma geleneğinden gelen bütün siyasetçilerimiz her fırsatta kendilerinin bu anlayışın dışında durduklarının altını çizerler. Buna karşın yaptıklarını ifşa ederken kullandıkları dil gerçeği faş etmektedir. İşte orada yapılanların kimin için, ne adına hangi amaçlarla yapıldığı düşüncesi ortaya çıkmakta ve söylendiği gibi bütünü temsil adına yapılanların aslında yapanların istediklerini yansıttığı dile getirilmektedir. Devlette devamlılık anlayışı sık sık dile getirilmesine karşın icraatta bulunanların kendilerinin ne kadar yapıcı ve ne kadar çağdaş olduğunu göstermelerinin yolu da yine bu somut bağlantılardan geçmektedir.
İşte burada kendisinden önce gelenlerin aslında ne kadar yetersiz oldukları işlenmekte ve yaptıklarının tüm cumhuriyet dönemi boyunca yapılmadığına referanslar verilmektedir.
Bu durumu bundan önceki siyasetçilerimizde de sıkça görmüştük ve bu durumun şahikasına rahmetli Turgut Özal’ın İcraatın İçinden programı ile ulaşmıştık. O günden bugüne kadar atılan temeller, bağlanılan yollar, köprüler, hava limanlarının sayısı arttı. Ancak yaptıklarını anlatırken kullanılan dilin içerisindeki göndermeler hiç ama hiç azalmadı hatta tam tersine daha da can acıtır hale dönüştü!
Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı adalet yürüyüşü on beşinci gününü tamamladı, bu yürüyüş ile ilgili olarak Gümrük ve Ticaret Bakanının yaptığı açıklama ise tam da bu anlayışı göstermesi açısından dikkat çekici. Sayın bakanımız şu ifadeleri kullanıyor:
‘Biz yollar yapıyoruz. Yolları millet için yapıyoruz. Biz köprüler yapıyoruz ‘gönülleri birleştirelim’ diye. Yol yapıyoruz, ‘Teröristler yürüsün’ diye değil. ‘Teröristleri kurtarmak için yürüyelim’ değil, ‘milleti kurtaralım’ diye yürüyoruz, yürümeye de devam edeceğiz’.
Bu sözlere siyasal açıdan verilecek olan yanıtları, bakanımızın kastettiği yürüyüşü gerçekleştirenler verebilirler. Burada üzerinde durmak istediğim ise sürekli olarak birlik ve beraberlikten bahsedenlerin, kendilerinin tasvip etmediği bir eylem karşısında tıpkı bir zamanlar kendilerine yapıldığı gibi tepkiler vermeleri! Anayasal bir hakkı sanki yokmuş gibi göstermek istemeleri ve bu yola başvuranları terörle eşleştirmeleri. İkinci olarak yapılanların bir sonraki dönemde hiç beklemediğiniz şekilde karşılıklar doğurduğu gerçeğini de görmezden gelmeleri.
Sınav soruları çalınırken, kumpaslar yaşanırken, birileri kendi ikballeri uğruna binlerce insanın hayatlarını karartırlarken tüm bu ve benzerlerini yapanlar makbul vatandaş hükmündeydiler şimdi ise teröristler.
Kim derdi ki alnı secdeye değen, çok büyük ve muhterem hoca efendi ile talebeleri darbe yapacak!
On beş gün sonra bir yılını dolduracağımız hain darbe girişimini yapanlar, bir zamanlar bu memlekette el üstünde tutulup, yerlere göklere sığdırılamıyorlardı! Üçüncü bir nokta ise milleti tanımlarken bile ayrıştıran bir dil kullanmak hiç birimizi rahata erdirmez, tam tersine bu ülkenin geleceği hususunda daha büyük sıkıntıları beraberinde getirir. Son bir husus da hukuk konusunda zaten çok tuhaf zamanlardan geçiyoruz, yargılama işlemi devam eden kişileri bu şekilde etiketlemek ve onları mağdur etmek hiç kimsenin hakkı değildir. Kimin terörist kimin vatan haini ya da vatansever olduğu gibi kavramlar tarih boyunca hep göreli olmuştur.
Özellikle de bizim gibi gücün iktidarının belirleyici olduğu coğrafyalarda bu durum çok daha şaşırtıcı sonuçlar vermiştir. İdam ettiğimiz başbakanımız ve iki bakanımızı devlet töreni ile yeniden defnettiğimizi unutmayalım. Hayatın akışı içerisinde yapılanların karşılığını verecek ve alacak olanlar bellidir, bu konuda siyasetçilerin yeri de bellidir. Anadolu’da sıkça kullanılan bir söz vardır: iyilik de kötülük de unutulmaz diye. İnsanlar kendilerine yapılanları da yapılmayanları da unutmazlar! Burada siyasetçilerin görevi iyi yapılanların sayısını arttırmak ve bunu yaparken de kitleleri ayrıştırıcı bir dil kullanmaktan uzak durmaktan geçecektir. Bölmeyin, ayrıştırmayın, ötekileştirmeyin tam tersine birleştirmeye, huzura, mutluluğa ulaşmanın yollarını açın.