İçinde bulunduğumuz günlerin değişmez konusu TEOG oldu. Önce Sayın Cumhurbaşkanı'mız bu sistemi tasvip etmediğini, kaldırılmasını istediğini beyan etti ardından da bütün ilgililerimiz ağız birliği etmişçesine kaldırılmasının yararlı olacağın söylediler. Jet hızıyla uygulamaya son verildiğini öğrendik ama meselemiz ortadan kalkmadı tam tersine daha da tuhaf bir görünüm almak suretiyle, orta yerde daha da çözümsüz bir hale büründü.
Öncelikle on altı yıl içerisinde altı tane Milli Eğitim Bakanı değiştiren iktidar partisinin eğitim sistemi ile ilgili olarak net bir planı olmadığını söyleyerek başlamalıyız. Bu zaman zarfı içerisinde yapılanlardan bazılarını sıralamamız bile durumun ne kadar anlaşılmaz bir şekilde sürmekte olduğunu ortaya koyacaktır.
2003 yılında üniversiteye girişte katsayı farkı getirildi. Aynı uygulama 2009 yılında kaldırıldı. 2004 yılından itibaren müfredat değişiklikleri yıllar içerisinde defalarca kamuoyunu meşgul etti ve son bir aydan bu yana, bu konu üzerinde de konuşulmaya devam ediliyor.
Anadolu liselerinin hazırlık sınıfları 2005 yılında kapatılırken 2010 yılında bu kez bütün düz liseler Anadolu lisesi haline getirildiler.
Liselere Giriş Sınavı olarak adlandırılan LGS, 2005 yılında kaldırıldı yerine Orta öğretim Kurumları Sınavı olarak adlandırılan OKS getirildi. Ardından da 2007 yılında Seviye Belirleme Sınavı, SBS üç aşamalı olarak uygulamaya konuldu.
2009 yılında ÖSS yerine Yükseköğretime Geçiş Sınavı, YGS ve Lisans Yerleştirme Sınavı, LYS getirildi. Üç aşamalı SBS sistemi 2010 yılında tek sınava düşürüldü ve 2012 yılında Temel Eğitimden Ortaeğitime Geçiş Sınavı, TEOG uygulamaya sokuldu.
Eğitim sistemimiz açısından devrim diye nitelendirilen 4+4+4 uygulaması 2012 yılında devreye girerken, yine aynı yıl içerisinde dershanelerin kapatılacağı duyuruldu.
Ve final! TEOG dün itibariyle kaldırıldı, yerine ne olacağı ise belirsiz!
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, TEOG ile ilgili soruları yanıtlarken şu ifadeleri kullandı:
“TEOG’un kaldırılmasına karar verildi. Bu sene uygulanmayacak. TEOG’un kaldırılması, Türkiye’nin önünün açılması demek. Çocuklarımız yarış atına dönüyor. Çocuklar büyüyor, büyüdüğünün farkına varmıyor. TEOG’dan dolayı etüt merkezleri arttı. Çocuklarının yarış atına dönmesini hangi anne-baba ister? Bize güvenin. Hiç kimsenin kaygılanmasına gerek yok, iyiye gidiyor"
Bakan Yılmaz, TEOG yerine hangi sistemin geleceği sorusu üzerine, "Üzerinde bakanlığımız çalışma yapıyor. Bakanlar Kurulu’na sunacağız. Çıkan kararı da milletimize sunacağız" ifadesini kullandı.
LGS-SBS-OKS ve TEOG yıllar içerisinde uygulanan liseye geçiş sınav modelleri. Her biri devrede olduğu dönem sona erip yerini yenisine bırakırken dönemin milli eğitim bakanlarının açıklamaları yeni modelin eskisinden daha iyi olduğu ve çocukları dershanelerden uzaklaştıracağı biçimindeydi.
İlginç bir biçimde şu anki bakanımız da aynı cümleleri kullanıyor: "Kalkan TEOG bir öncekilerden daha iyiydi; gelen de daha iyi olacak”.
Gelen nedir, belli değil.
Kaldırılan sistemin zararlı yanları madem biliniyordu o halde Sayın Cumhurbaşkanı'mızın açıklamasına kadar neden uygulamada tutulmaya devam edildi? Getirilen her yeni sınav uygulaması sonrasında ETÜT merkezlerinin daha fazla çalışıyor olması üzerinde durulması gereken bir gerçeklik olarak tartışılmayı hak ediyor.
O zaman biz bu çocuklara okullarda eğitim adı altında gerçekten bir şeyler öğretebiliyor muyuz? Sorusunun yanıtını başta milli eğitim bakanlığı yetkilileri olmak üzere, bu ülkedeki bütün eğitim ile ilgili birimlerin vermeleri gerekecektir.
Dershane sistemini kaldırdık yerlerine etütler geldi zamanla onları da kaldırdık diyelim onların yerlerine de metütler gelecektir. Sistem inşa etmediğiniz ve gerçek anlamda bir modeli devreye sokmadığınız her dakika kaybetmeye devam ediyorsunuz demektir. Acı olan kaybettiğimiz alanın, hayatımızın sadece bugününü değil gelecek yirmi yirmi beş yıllık dilimini de kapsayacak olan eğitim içerisinde gerçekleşmekte olmasıdır.
Bakanımızın açıklaması ile yarış atına döndürdüğümüz çocuklarımızı, sınav sistemini kaldırarak kurtaracağız. Peki onların gelecek kaygılarını nasıl telafi edeceğiz? Belirsizliğin egemen olduğu bir anlayışa güven duymayı nasıl sağlayabileceğiz? Son beş yıl içerisinde giderek erezyona uğrayan ve sınav sistemlerine duyulan güvenin yerlerde süründüğü bir ortamda, her okulun kendi sınavını kendisi yapsın demek, ne kadar sağlıklı olacaktır?
Soruları arttırabiliriz hatta farklı bir perspektif içerisinden tüm yapılanların ideolojik arka planı olduğu gibi değerlendirmelerde de bulunabiliriz. Ama bütün bu nitelemeler yapılanlar hususundaki kafa karışıklığı ve belirsizliği ortadan kaldırmaya yetmeyecektir.
Eğitimi ideolojik bir hesaplaşma alanı olarak görmeyi sürdürdüğümüz müddetçe sınavların yerlerini yenilerine bırakmaları veyahut toptan kaldırılmaları çare olmayacaktır. Makul, mantıklı ve akılcıl bir eğitim sistemini inşa etmeye ve bunu hayata geçirirken de tüm toplumu kucaklayacak bir anlayışı devreye sokmaya ihtiyacımız bulunmaktadır.
Ülkenin yarısının daha baştan yapılanlar karşısında ön yargılarının bulunduğu uygulamalarda ısrar etmek ve kendi pozisyonunu dayatmak çıkar yol olarak görülemez! Örneğin ısrarla konuşulan tüm bu uygulamaların imam hatip liselerinin önlerini açmak için uygulamaya sokulduğu düşüncesi, ne kadar tutarlı olursa olsun baştan sakat doğmuş olacaktır.
Çünkü çocuklarının eğitimi için para harcamaktan kaçınmayan veliler açısından daha önce dershanelere aktarılan paralar bu kez özel okullara, temel liselere yönlendirilecektir. Bir zamanlar 28 Şubatçıların eğitimle topluma yön verme düşünceleri nasıl suya düştüyse ve imam hatiplerin önünü kesmek için Anadolu liselerinin orta kısımlarının da budanmasına yol açtıysa, burada da benzer problemler yaşanacaktır.
Yirmi milyonluk bir kitle ile onların ailelerinden oluşan bir nüfusun içerisinde olduğu devasa bir sorunlar yumağı olan eğitim alanında, günü birlik uygulamalar yarar değil büyük zararlar doğurmaktadır. Teknolojinin böylesine geliştiği, dünyanın küçüldüğü ve olanakların çoğaldığı bir dönemde sistem dışında kalmak için diretmek hiçbirimizi daha iyi bir yere getirmeyecektir.
Tam tersine belirsizliklerin daha da artacağı, gelecek kaygılarının daha fazla tavan yapacağı bir ülke görünümüne doğru hızla ilerlediğimiz hissinin bireylerde uyanması kaçınılmaz olacaktır. Bir de bu meseleye kayırmacılık ve torpil etkisini eklediğiniz takdirde, eğitimin nitelikli çocukları ayırabilme ve yönlendirebilme olasılığını da kaybetme ihtimalimiz daha da artacaktır. Dağdaki çobanın doktor olabilme öykülerine ihtiyaç duyan demokratik sistemin ruhu yara alacak ve sisteme duyulan güvensizlik çoğalacaktır. Halbuki tam tersine eğitimin tüm ülke yurttaşlarını ilgilendiren bir alan olarak üzerinde düşünülmesi gerektiği gerçeğini ıskalamamamız gerekmektedir. Biz de her tartışma ile biraz daha bölen ve ayrıştıran bir eğitim modeli hayata geçirilmeye çalışılıyor ve her defasında vazgeçilip yenisi devrim olarak lanse ediliyor.
İşin asıl tuhaf kısmı ise bütün bu uygulamaları yapanların aynı partinin mensupları olmaları ve bütün bu söz konusu uygulamaları kendilerinin getirmiş olması. Şikayet ettikleri uygulamaları getirenler de kendileri, vazgeçip yerine yenilerini koyanlar da yine kendileri. TEOG’u veya Üniversiteye giriş sınavlarını kaldırdığımız anda sorunlarımız ortadan kalkmayacağı gibi sisteme duyulan güvensizlik daha da artacaktır.
Amacımız tam tersine eğitim ile birlikte yeni bir modeli hayata geçirebilmek ve ülkemizi hak ettiği yerlere taşımak olmalıdır.