Ülkemizdeki taraftarlık kavramının içeriğini bir türlü futbol üzerinden tarif edemediğimiz için, futbolun dışında kalan her şeyle taraftarlığı ilişkilendirmeye ve bunun üzerinden oluşturmaya devam ediyoruz. Futbolun, son derece etkileyici olan kimlik göstergesi olma özelliğini bile tuhaflaştırmayı başardık! Gündelik hayatımızda hiç ama hiç eksik etmediğimiz şiddet duygusu, öylesine dek iliklerimize kadar yayılmış ki, taraftarlığımızı da çoğu zaman şiddetle tanımlar hale gelmişiz.
Tabii burada sürekli olarak ‘kendini bilmezler’ olarak nitelendirilen ve herhangi bir takımın taraftarı olarak görülmedikleri halde, içinde bulundukları durumdan nemalanan da bir kitle var. İşin ilginç kısmı ise herkesin bildiği ama hiç kimsenin gerçeği söyleme cesaretini gösteremediği bir ortam içerisinde, bu kitle azalmıyor tam aksine üremeye devam ediyor. Çünkü bütün düzenlemeler, bu davranışları ortadan kaldırmanın önünü açmak yerine daha da kolaylıkla yapılabilmesine olanak sağlayacak cinsten.
Amaçları maç seyretmek, futbolun yarattığı ortamdan haz almak, eğlenmek değil. Tam aksine maç için stadyumlara gittikleri anlarda bile, gerilimi ortaya çıkartacak ifadeler kullanmaktan çekinmiyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen, yaşamayan, davranmayan taraftarların hangi takımdan olursa olsunlar, bu kitleden yana sıkıntıları söz konusu. Bir başka deyişle bu kitlenin rakip olmadığında derdi kendi rakibini yaratmak olduğu gerçeğini idrak etmemiz gerekiyor.
Stadyumlarda insanları zorla ayağa kaldıran, bağırmayanları ‘eşcinsel’ ilan eden ve ardından da ‘buraya maç seyretmeye mi geldiniz’ diyerek sorgulayan tiplerden bahsediyoruz. Maalesef ülkemizdeki futbol iklimi, bu tiplerin stadyum içerisinde ve dışarısında yaptığı eşkıyalığı sıradan kabul etme eğiliminde olduğu için, sorun bir türlü halledilemiyor. Bu durumun kulüp yönetimleri ayağı olduğu gerçeğini de unutmamamız gerektiğini de hatırlatmalıyız. Çünkü zaman zaman antrenman basılmasından, futbolcuların korkutulmasına kadar da giden bir dizi eylemlilik hali buradan beslenebiliyor.
O halde böylesine tuhaf bir ruh halinin ve sakat bir futbol zihniyetinin dolaşıma sokulması nasıl önlenebilir? Öncelikle ülkemizde kulüpler ve taraftarlar arasındaki ilişki zaman içerisinde yön değiştirmesine karşın halen taraftarların tek taraflı olarak takımını desteklemesi üzerinden yürütülüyor. Burada kulüplerin, taraftarları ile bir araya gelebilmelerinin ve kimliğin içselleştirilmesinde durduğu yer, sadece futbolcu, teknik direktör transferleri, maçlara ilişkin yorumlar ve federasyonla olan bağların sağlanması şeklinde gerçekleşiyor.
Oysa bunların dışında taraftarların, kulübün bir parçası olması gerektiği ve buradan taraftarların saha içerisinde ve dışarısında yapacağı olumsuzluğun, bütün takımı dolayısıyla bütün taraftarları etkileyeceği hususu daima es geçiliyor! Başarı odaklı bir futbol dünyamız ve bundan beslenen bir futbol kimliği kodlamamız olduğu sürece de, olaya bütün bakışımız sadece 90 dakikalık skordan ibaret kalmaya mahkumdur. Oysa futbol, 90 dakikanın çok çok ötesinde içerisinde hayatı dolu dolu barındırmayı başarabilen bir alandır.
Türkiye’de futbol kulüplerinin, futbolun endüstriyelleşmesi sonrasında taraftarların müşterileşmesine duydukları ilginin, biraz da taraftar ile kulüp birlikteliğine kayması ve taraftarların, söz konusu yapının içerisine dahil edilmesine ihtiyaçları bulunmakta. Taraftarları adeta yolunacak kaz gibi gören uygulamaları bir an önce terk etmeli ve karşılıklı yükümlülükler temelinde, futbolu yeniden tanımlama yoluna gitmeliyiz.
Futbolun önündeki bütün sevimsiz ve zararlı unsurları da bertaraf etmek için, taraftarların da içerisinde bulunduğu yönetsel bir modeli önümüze koymalıyız. İkinci olarak rekabetin olmazsa olmaz, buna karşın düşmanlığın futbol zevkine zarar verdiği gerçeği hususunda samimi olarak durmalı ve bunu gösterecek örnekleri çoğaltmalıyız. Üçüncü noktada futbolun bütün aktörlerinin elini taşın altına koyması ve kötü örnekleri aralarından temizlemeleri için kararlı olmaları gerekiyor. Bir diğer husus ise çıkarttığımız yasal düzenlemeleri uygulama iradesini göstermemiz ve bunu yaparken ‘bazıları daha eşittir’ nitelemesini ortadan kaldırmamız gerektiğidir.
Olaylar olup bittikten sonra özür dilemeler, yaşananların yerine daha güzel işlerin hatırlanması amacıyla maçlara davet açıklamaları yapmak güzel bir yaklaşımdır. Ancak çirkinlikler yaşandıktan sonra yapılanlar sadece göstermelik olacaktır. Bu yüzden başta yasal düzenlemelerle pusu kültüründen beslenerek, racon keserek taraftar olduğunu zannedenlerin, ellerini kollarını sallayarak gezemeyecekleri bir ortamın oluşması sağlanmalıdır. Bu hususta gereken düzenlemeleri gerçekleştirmek çok da zor olmasa gerektir.
Son yıllarda medyanın da işine gelen taşkınlık görüntüleri ve buradan beslenen rakibi yok etme anlayışı, futbolumuzu da taraftarlığımıza da ve tabii ki insanlığımıza da zarar vermektedir. Rakip takımın kendisi de taraftarları da düşmanlarımız değil, saha içerisindeki mücadeleyi gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduklarımızdır. Öfkeyi, gerilimi ve nefreti beslemek suretiyle taraftarlığı zehirleyenler sadece futbolu değil futbol üzerinden toplumsal birlikteliği de zedelemekte, zehirlemektedirler.
Türkiye’de futbol şike süreci sonrasında bambaşka bir alan görünümüne kavuşmuş ve takımlar arası rekabet yerini bazı takımlar arasında şiddete, nefrete bırakmıştır. İşte bu puslu iklimden beslenen ve ülkemizde son yıllarda bir hayli artan güç üzerinden nemalananlar, futbolu ve onun etrafını da kirletmeye başlamışlardır. Gencecik bir çocuğu korkutarak, küfür ederek, sakladığı formasını zorla elinden alarak, burada sadece biz/bizim takımımız olabilir diyerek taraftar olunmaz!
Taraftarlığın da bir haysiyeti ve şerefi vardır maalesef bu ve benzeri şekilde tribünlerde, sokaklarda bir halt ettiğini zannedenler, taraftarlığı da, futbolu da kirletmektedirler. Futbolun ve taraftarlığın kirlenmesine izin vermemeli, kendimizi tanımladığımız ve birbirimizle buluştuğumuz ender alanlardan birisi olan stadyumların Dürüst Oyunun mekanı olarak yaşamasının önünü açmalıyız.
Daha önce defalarca belirttiğim bir noktayı tekrar etmek durumundayım. Futbolun yaşadığı dönüşüm sonrasında elinde kalan son kaleyi kaybetmek istemeyen taraftarların, rakiplerini de yanlarına alarak bir araya gelmeleri kaçınılmaz bir zorunluluktur. Futbol, ötekiniz/rakibiniz olmadan var olamayacak olan bir spor dalıdır. Rakibinizi/ötekini yok ederek sadece karşınızdakine değil kendinize de zarar verirsiniz. Bu yüzden de rekabetin önünü sonuna kadar açalım ancak gerilimi, nefreti, şiddeti ise bu rekabetin dışına bırakalım.
Futbola dair insani öykülere, futbolun güzelliklerini çoğaltacağımız olaylara ihtiyacımız bulunuyor. Racon kesmek suretiyle taraftar olduğunu sananlara, rakiplerini terörize edenlere ve şiddet kullanarak nefret kusanlar ise hiçbir şekilde bu yapının içerisinde olmaması gerekenler. Futbolumuzu ve hayatımızın tamamını şiddetin yarattığı tahribattan arındırmalı ve saygının egemen olduğu bir toplumsal iklimi hayata geçirebilmenin yollarını hep birlikte desteklemeliyiz.