Yedi siyasal partinin spora ilişkin vaatlerini iki gün üst üste aktarmaya gayret ettim. Bu yazımda ise söz konusu olan vaatlerin ne/nelere karşılık gelebileceği ve yapılabilirliği üzerinde birkaç yorumda bulunmak istiyorum. Her şeyden önce vaatlere baktığımızda ilk göze çarpan ülkemizdeki siyasal partilerimizin spor sahasına ilişkin kafalarının net olmadığı gerçeğinin ortaya çıkmış olmasıdır. Her fırsatta seksen milyonluk ülkeden bahseden ve bu doğrultuda bir takım çıkarsamalarda bulunan iktidar ve muhalefet partilerinin, bu büyük kitleyi nasıl sağlıklı, hareketli ve sporun içerisinde tutacağına ilişkin net bir politikaları olmadığını söylemek durumundayız. Tabii bu durum sadece içinden geçmekte olduğumuz döneme özgü olmadığı gibi geçmiş dönemlerde de benzer bir anlayışın hakim olduğu gerçeğini de dile getirmeliyiz.
Sporu ve sporun etrafında oluşan tüm yapılanmaları nasıl görmekte olduğumuz sorusu beraberinde bütün bu olup bitenlere ilişkin yaklaşımlarımızı da şekillendirecektir. Maalesef bu ülkenin kuruluş dönemini dışında tutacak olursak hiçbir dönem spora ilişkin sistematik bir yaklaşım söz konusu olmamıştır. Yıllar içerisinde uygulamaya konulan yönetmelikler, düzenlemeler ve hayata geçirilenlerin arkasında daima günü kurtarma yaklaşımının sonuçları bulunmuştur. Bu ise başta milyonlarca insanımızın spor kültüründen uzak bir hayat sürdürmelerine ve yıllar içerisinde gelişen/değişen hayat şartlarıyla birlikte tüketim odaklı bir spor anlayışının takipçileri olmaları ile sonuçlanmıştır.
Nüfusumuzun dörtte birinden fazlasını oluşturan eğitim alanındaki çocuklarımızı, gençlerimizi sporun içerisine bir türlü sokamadığımız için son dönemde çocuklarının spor yapmalarını arzu eden ailelerin maddi katkıları ile yükselen özel kurslar, spor salonları, vücut geliştirme merkezlerinin sayısı artış göstermiştir. 1980’lere kadar kitlesel bir devlet anlayışı olarak spor politikalarımız tüm ülkeye dönük tesis ve uygulamalar temelinde ilerletilmeye çalışılmıştır. Buna karşın bütün bu anlayışların tıpkı bugünkü siyasi partilerimizin seçim vaatlerinde olduğu gibi –yapacağız, edeceğiz söylemlerinden bir adım öteye gitmediğini yıllar içerisinde defalarca gördük. Son dönemde yaşadıklarımız ise daha iyiye ulaşmaya çabalayan ailelerin el yordamıyla ve tamamen tesadüflere dayalı spor yaptırma girişimlerinden ibarettir. Devletin yapması gerekenleri yapmadığı yerde ortaya çıkan boşluğu dolduranların gerektiğince denetlenmediği ve özellikle vücut geliştirme alanında birtakım sağlıksız uygulamaların dolaşıma sokulduğu bir dönemden geçiyoruz.
Hiçbir siyasi partimizin sağlıksız kentleşme ortamı ile oluşan sıkıntıları aşma amacıyla kentlerin içerisinde tıpkı yurt dışında olduğu gibi nefes alabilme mekanlarının yaratılması konusunda herhangi bir yaklaşımı bulunmamaktadır. Milyonlarca insanı spor yaptırabilmenin yolu sadece tesis inşa etmekten ve buralara dönük bakım, malzeme ve hepsinden önemlisi insan kaynağı giderlerini karşılamaktan geçmez. Doğal ortamları korumak veyahut yeni yaşanabilir ortamlar yaratmak zorundasınızdır. Spora ilişkin bakış açılarımızın sadece yarışma temelli ve kazanma üzerinden yürütülüyor olması, daha küçük yaşlardan itibaren FAİR PLAY ruhu ile yetiştirmemiz gereken çocuklarımızın zehirlenmelerine ve yanlış yönde kanalize edilmelerine yol açmaktadır.
Futbolun ülke gündemi içerisindeki yeri ve etkisi göz ardı edilemez ancak bu durum başka spor dallarının önünün kesilmesine de yol açmamalıdır. O halde sporu siyaset kurumu ile eşleştirmek yerine sporu gerçek anlamda halkla bütünleştirecek ve en güçsüzlere, zayıflara başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere yaşlılara spor yaptırabilecek bir anlayışı dolaşıma sokmak durumundayız. Burada ise belki de en çok konuşması gerekenlerin spor bilimciler olması gerekirken onların hiç seslerini çıkarmıyor olmaları dikkat çekicidir. Spor bakanlığının kaldırılması düşüncesinin zikredilmesine karşın başta spor bilimleri derneği olmak üzere bu alandaki birkaç ismi dışarda bırakacak olursak hiç kimseden açıklama gelmemiş olması son derece acıdır!
Keşke spor bilimleri ile uğraşan hocalarımız, dernek yönetimlerimiz seçime gidilirken ülkemizde nasıl bir spor yaklaşımı olmalı şeklinde açıklamalarda bulunabilselerdi. Spor alanındaki yetersizliklerimize ilişkin öneriler sunabilseler ve çözümün parçası olma doğrultusunda rollerini yerine getirebilselerdi. Bu durum siyasal partilerimizin de seçim beyannamelerinde bu kadar çok abartılı vaatlerde bulunmalarının da önüne geçebilirdi. Yaşadığımız tecrübelerin ortaya koyduğu somut durumu dile getirecek olursak, ülkemizin partilerinin spora ilişkin herhangi net bir çözüm önerisi bulunmadığı gibi bu ülkenin spor bilimcilerinin de yaşananlara dönük herhangi bir sözleri bulunmamaktadır.
Madalya sayılarının arttırılmasından, yabancı oyuncu sayısının kısıtlanmasına kadar bir dizi ifadeyi seçim vaadi olarak beyannameye koyma durumunu ancak bu boşluk ile açıklayabiliriz. Benzer şekilde Passolig uygulaması ile ilgili olarak iktidar dışındaki hiçbir partinin onay vermiyor olmasını da ekleyebiliriz. Passolig uygulamasını kaldıracağız diyenlerin basitçe kağıt bilet uygulamasına geri döneceğiz ifadesini bile kullanmamış olmaları veya yerine ne koyacaklarını söyleyememeleri belirsizliğin ne kadar ileri safhalarda durduğunu ortaya koymaktadır.
Büyük spor tesisleri yapmak, sporcu yetiştirmek için yetenek taraması uygulamasını hayata geçirmek, stratejiler geliştirmek, madalyalar kazanmak, eğitimde spora yer açmak ve daha onlarcası sadece ve sadece vaat olarak tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi güzel sözler söylemekten ibarettir. Bütün bunların nasıl gerçekleştirileceği meselesi orta yerde durmayı sürdürmektedir. Okullarımızdaki spor salonlarının sayıları, spor yapabilme ortamlarının durumundan tutun da beden eğitimi saatlerine kadar söylenebilecek çok fazla sorun olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatmak durumundayım. Bu ülkenin temel liseler adı altında milyonu aşkın çocuğumuzun gittiği eğitim kurumlarında beden eğitimi dersi verilmemektedir. Devlet ve özel okullarda verilen beden eğitimi derslerinin de özellikle sekizinci ve on ikinci sınıf aşamasında büyük bir oranda yapıl(a)madığı gerçeğini de eklemeliyim.
Spora ilişkin meselelerimiz seçim vaatlerinde sanki maçlara gidip gidememek veya madalya kazanıp kazanamamakla halledilecekmiş gibi sunuluyor. Tesisleri halka açmak, yabancı oyuncu ve devşirme sporcu anlayışını ortadan kaldırmak vaatler arasında sıralanıyor. Oysa spordaki cinsiyetçilikle, sermaye odaklarıyla bu yaklaşımlarla mücadele edemezsiniz. Olan durumu sadece biraz daha çetrefilli hale getirmeye yardımcı olursunuz. Sporun endüstriyelleşme sonrasında bambaşka bir aşamaya doğru geçiş yaptığı gerçeğini siyasilerin hemen kavramasını beklemeyebilirsiniz. Ama bu noktada onlara yol göstermesi gereken spor bilimcilerin, ilk adımı yine siyasilerden beklemeleri anlaşılmaz bir durumdur.
Seçim beyannamelerinde elit spor, kitle sporu ve okul sporu temelinde farklılaşan ve farklı alanlara farklı yanıtlar verebilen somut projeler yer almalıydı. Sadece yapacağız, edeceğiz ile bitmeyen aynı zamanda kısa, orta ve uzun vadede Türkiye’de sporu nerede ve nasıl görmek istediklerini dile getirmeliydiler. Tabii bunun için onlara yol gösterebilecek bir spor manifestosuna acilen ihtiyaç duyulduğunu da belirtmeliyim.