Ahmet Talimciler

10 Kasım 2017

Ölümsüz Atatürk

"Modern liderlerden hiçbiri Atatürk’ün Türkler arasında elde ettiği ölümsüzlük düzeyine erişememiştir"

Ölümünün üzerinden geçen yıllara karşın etkisini sürdürmeyi başaran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü özlemle, şükranla ve minnetle anmayı sürdürüyoruz. Başlık Vamık Volkan ile Norman Itzkowitz’in hakikaten çok kapsamlı ve bir o kadar da öğretici çalışmasından. Çalışmayı özgül kılan yanı ise hem psikolojinin derinliklerinde gezinebilme kapasitesine sahip olması hem de tarihsel veriyi kişilerle yapılan görüşmelerden hareket ederek derinlemesine nüfuz etmiş bir şekilde ortaya koyabilmesidir. Bu açıdan kitap Atatürk’ün başta aile hayatı olmak üzere, onun düşüncelerini şekillendiren bütün aşamaları gözler önüne farklı bir perspektif açarak sunuyor.

10 Kasımlar ülkemiz açısından özel ve bir o kadar da hüzünlü zamanlardır. Tarihte belki de hiçbir siyasi lidere gösterilmeyen teveccüh, ölümünün üzerinden geçen süre artmasına karşın katlanarak sadece Atatürk’ün şahsında devam ettirilmektedir. Atatürk, yaşadığı süre içerisinde bıraktığı etki ve yarattığı büyük eser olan Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte, öldükten sonra da varlığını devam ettirmeyi başarmıştır.

“Atatürk, yaşadığı zaman olduğu gibi ölümünde de geleneği bozmuştur. Cesedi mumyalanmıştır ve onun için yas tutan Türk halkı, nihai defin işlemini on beş yıl süreyle geciktirmiştir. Onun ilahlaştırılarak ölümsüz Atatürk haline getirilişi, vatandaşlarının yas tutma sürecini tamamlama konusunda sahip oldukları yetersizliğin bir sonucudur ve bu durum onun kendi kişisel ölümsüzleşme arzusuyla eşleşmiştir. Yas tutan insanlar, yitirdikleri kişilerle bir dizi bağ kurmak suretiyle onları tekrar hayata döndürme konusunda sahip oldukları bilinçsiz arzularını doyururlar. Atatürk, bir simge ve bir kavram olarak yaşamaya devam etmiştir”(s.445).

Ölümünün üzerinden geçen yetmiş dokuz yıla karşın başımızı çevirdiğimiz her yerde onun izlerini görmek-resimleri, büstleri, heykelleri, sözleri vb. gibi-varlığını sürdürmekte olduğunun kanıtlarıdır. Ölümsüzlük inancının pek çok büyük liderde bulunduğunu tarih göstermiştir, buna karşın Atatürk’ün, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları ile kurmuş olduğu bağ bu açıdan çok az lidere nasip olacak bir görünüm arz etmektedir.

Türkler, anlık olarak Atatürk’ün artık aralarında olmadığının farkında bulunmalarına karşın sanki o hala kendileriyle birlikteymiş gibi davranmayı sürdürdüler. Türklerin kendilerini Atatürk’ten ayrıştıramadıklarının ilk işareti Atatürk’ün bedenini ilkin geçici bir mezara defnetmiş olmaları idi. Bu, aslında onun ölmediği ve toprağın altında gömülü olmadığı illüzyonunun ortaya çıkmasına yardımcı oldu”(s.446).

10 Kasım 1953 tarihinde Anıtkabir’e defnedilmek üzere götürülen naaşın ardından yürüyen insanların, devlet adamlarının yüzlerinde bir keder belirtisi görülmediğini belirtir yazarlar ve şöyle devam ederler: Çünkü Atatürk ölümsüzleşmişti. Onun vücudunun gömülmesine şimdi izin veriliyordu (s.449). Aradan geçen yıllar Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile bu topraklarda yaşayan insanlar arasındaki ilişkinin zaman zaman sekteye uğramakla birlikte farklı bir aşamaya geçmesi ile sonuçlanmıştır.

Aslında bu husus üzerine de kitabın yazarlarının Türkiye üzerine gözlemleri olan İsviçreli muhabir Arnold Hottinger’in sözlerini kulak vermek yerinde olacaktır. 1977 yılında, Türkiye’de yaşayan ve Atatürk’ün kişiliği dolayısıyla kendine özgü bir rota izleyen ‘batılılaşma’ sürecini incelemiş Türkiye’deki sürecin aynı dönemde Yakındoğu’nun diğer Müslüman ülkelerinde yaşanan batılılaşma süreçlerinden oldukça farklı olduğunu gözlemiştir.

Atatürk, sık bir ormanı andıran Türk siyasetinin içinde sağduyuya dayanan kama şeklinde bir yol açtı. Modern Türkiye’nin Babası’nın zamanında, bu kamanın ucu öylesine genişti ki, başlangıçta bütün ormanı temizliyormuş görünüyordu. Onun ölümünü izleyen onyıllar içinde bu geniş yol daraldı; ağaçlar yükseldi, kökleri dört bir yana yayıldı. Ancak bu yolun genel doğrultusu bugün de korunuyor ve istendiğinde bu yol üzerinde yol olmak hala mümkündür”(s.454).

Yaşamının ardından ölümüyle de ülkeye yol göstermeye ve yön vermeye devam eden bir liderdir Atatürk. Bu açıdan ülkemizdeki bütün siyasi partilerin temsilcilerinin bütün resmi törenlerde Anıtkabir’e çıkmaları ve Ata’nın huzurunda ona olan bağlılıklarını gösteren cümleleri yazmaları ve yüksek sesle kamuoyuna yazdıklarını okumaları dikkat çekicidir. Öte yandan bütün ülkenin de sadece 10 Kasımlarda değil tüm yıl boyunca ziyaret ederek, minnetlerini bildirmeleri ve onu şükranla anmaları çok daha önemlidir.

Özellikle son yıllarda Anıtkabir’e ziyaret edenlerin sayısında da bir artış yaşanmaktadır. Örneğin 2015 yılında 5.068.608 kişi, 2016 yılında 4.598.617 kişi ve bu yılın ilk on ayı içerisinde 4.720.506 kişi tarafından ziyaret edilmiştir. Son dönemde resmi törenlerin dışında halkın cumhuriyeti kuran ve ülkenin gidişatına yön veren bir numaralı şahsiyete duyduğu şükran ve özlemi dile getirmek için daha fazla onun huzuruna gitmeyi tercih ettiği görülmektedir.

Aslında asıl üzerinde durulması gereken ve Atatürk’ün kitabın yazarları tarafından da yerinde tespitleriyle belirtmiş oldukları gibi dünyanın önde gelen onarıcı liderlerinden bir tanesi olduğu gerçeğidir. “Onarıcı lider, kendi ‘değerli’ taraftarlarının hayranlığını kazanmak ister ve olabildiğince yüksek düzeyde etkileyici bir destek kazanabilmek için onları yüceltmeye girişir. Taraftarlar(örneğin Atatürk için Türkiye) ülküleştirilirler, böylece bunların zihinsel tasarımları liderin görkemli benliğiyle iç içe geçer ve onun ruhsal dünyasını daha tutarlı kılar…Atatürk, kendi halkı arasındaki büyük ‘uyuşma’ nedeniyle onarıcı lider konumunu devam ettirmiştir. Söz konusu ‘uyuşma’ ona kendi görkemli benliğine sıkı sıkı sarılma olanağı vermiş, Türk halkının onu olağanüstü bir insan olarak algılamasını sağlamıştır”(s.462).

Gerçekten de yazarların da vurgulamış olduğu gibi Modern liderlerden hiçbiri Atatürk’ün Türkler arasında elde ettiği ölümsüzlük düzeyine erişememiştir(s.463). Belki de bunu başarabildiği için fikirleriyle, ortaya koyduğu eserleriyle ve ülkenin gidişatında yarattıklarıyla birlikte yaşamaya ve nesilleri etkilemeye devam edebilmektedir. Her 10 Kasım günü saatlerin 09.05’i gösterdiği anda tüm ülkede birbirinden farklı düşüncelerdeki insanların aynı şekilde saygı göstermesini hiçbir otorite sağlayamazdı.

Kendisini en ağır şekilde eleştirenlerin bile bugün gelmiş olduğumuz aşamadaki payını inkar edebilmeleri mümkün değildir. Hatta her geçen gün eleştirilerin, ortaya çıkan ölümsüz Atatürk imgesini biraz daha güçlendirmekte olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü ortaya koyduklarının yanı sıra çizdiği çerçevenin de ne kadar gerçekçi olduğunu her geçen yıl biraz daha fazla bizzat yaşadıklarımızla üstelik acı çekerek öğrenmeye devam ediyoruz.

Ruhu şad olsun.


Başlığa atıfla; Vamık D.Volkan&Norman Itzkowitz- Ölümsüz Atatürk;  Bağlam

Yayınları, İstanbul, 2016(yedinci basım)