Ahmet Talimciler

03 Nisan 2017

Ölümleri yoksunlaşmamızı hızlandırıyor

Toplumsal tarihimizde iz bırakanlar bir bir bizleri terk etmeyi sürdürüyor; siz bakmayın ölüm haberleri sonrasında kendilerini gündeme taşımak isteyen zavallılara

Yeşilçam bir devine daha veda etti: Güdük Necmi, can dostları Damat Ferit’le İnek Şaban’ın yanına göçtü. Onlar hayatlarımızın içerisindeki küçük dokunuşları gerçekleştirebildikleri için çok ama çok sevildiler. Hem içtendiler hem de bizlerden biriydiler. Onları seyrettiğimiz her bir filmde kendimizi, mahallemizi, yaşadıklarımızı, özlemlerimizi, yarım kalmış yanlarımızı görüyorduk.

Böylesine dolu dolu etkiler bıraktıkları için onları seyretmekten hiç bıkmadık/sıkılmadık. Üzerinden yıllar geçse, defalarca seyretmiş olsak bile ekranlarda Hababam Sınıfını gördüğümüz anda kilitlenip kalmamız işte bu yüzdendi. Köyden İndim Şehire, Mavi Boncuk, Süt Kardeşler, Tosun Paşa, Şabanoğlu Şaban, Gülen Gözler, Bizim Aile ve daha onlarca film de yine aynı etkiyi bırakıyordu. Sinema özellikle yazlık sinema dönemlerinin filmleri ve o filmlerin unutulmaz oyuncuları, toplumsal hayatımız üzerindeki derin izleri adeta bir ayna işlevi görmek suretiyle bizi bize gösterdiler. Her birisi içinde yaşadığı ülkenin insanlarına gülmeyi, ağlamayı, sevinmeyi, üzülmeyi yani hayata dair ne varsa gösteren filmler ve oyunculuklardı. Böyle oldukları için insanlarımız hem bu filmleri hem de bu filmlerdeki yüzleri her zaman çok sevdi.

Onların kendilerinden birer parça olduklarını ve sahneden gösterdiklerinin aslında kendileri olduğunu biliyorlardı. Zaman değişti, koşullar farklılaştı insanlar bozuldu buna karşın o filmler ve o isimler hiçbir zaman unutulmadı. Hatta öylesine toplumsal belleğimizin birer parçası olarak yerleştiler ki, adeta Atilla İlhan’ın Ben Sana Mecburum şiirindeki ‘adını mıh gibi aklımda tutuyorum’ dizesindeki gibiler. Bu filmlerde yer alan bazı efsane diyalogların halen pek çoğumuzun ezberindeki yerlerini koruduğunu tahmin ediyorum.

Her dönem kendine özgü değerleri, insan tipini ve bütün bunların ötesinde yaklaşımlarını da üretir. 1960’lar, 1970’ler ve kısmen 1980’ler ülke insanımızın bir taraftan yoksulluğu aşma girişimlerini öte yandan kentlerdeki yoğunlaşmanın yarattığı etkilerin yaşandığı yıllardır. 1960’lı yılların sonlarında başlayan ve 12 Eylül’e kadar devam eden toplumsal hareketler ve terörün bıraktığı derin izler kendisini hissettirmiştir.

Askeri darbeler ve ardından yaşanan gelişmeler siyasal tarihimizi olduğu kadar toplumsal ve her birimizin kişisel tarihlerimizi de allak bullak etmiştir. İşte bu noktada ülke insanımızın yüzünü güldüren, onları başka bir dünyanın da mümkün olabileceğini gösteren müzik, futbol ve özellikle sinema devreye girmiştir. Bizim sinemacılarımızın bu ülkenin zor şartları içerisinde çekmiş oldukları filmlerin sinematografik taraflarını eleştirebilirsiniz ancak bu emeği görmezden gelemezsiniz! Başta Sadri Alışık olmak üzere pek çok ismimizin yurt dışında dünyaya gelmiş olsalardı dünyaca ünlü oyuncu olarak anılacaklarını söylemeliyiz. Şimdilerde pek bilinmeyen mahalle kültürünün, kapı önü oturmalarının yaşandığı dönemlerde çekilen çok sayıda film televizyon öncesi insanlarımızın eğlence ihtiyaçlarının büyük bir kısmını karşılıyorlardı. Çok kanallı televizyonculukla birlikte ekranlarımızdaki dizi furyasının da aynı anlayışın farklı bir format temelinde devamından ibaret olduğunu söyleyebiliriz.

Bu filmlerdeki isimleri kaybettiğimiz zaman biraz daha fazla eksildiğimizi, yoksunlaştığımızı hissediyoruz. İnek Şaban, Güdük Necmi, Damat Ferit, Hafize Ana, Himmet Ağabey sadece birer film karakteri olarak hayatlarımızda yer almadılar. Her birisi bizden parçaların yansımalarıydı ve böyle olduklarını da her zaman göstererek yaşamaya devam ettiler.

Bunun için cenazelerinin ardından milyonlarca insan gözyaşı döktü. Toplumsal tarihimizde iz bırakanlar bir bir bizleri terk etmeyi sürdürüyor; siz bakmayın ölüm haberleri sonrasında kendilerini gündeme taşımak isteyen zavallılara. İstedikleri kadar uğraşsınlar Halit Akçatepe, Kemal Sunal, Zeki Alasya, Adile Naşit ve Tarık Akan gibi ustaların insani duyarlılıklarının altında yaşarken oldukları gibi öldüklerinde de ezilmeye devam edecekler. Nurlar içinde yatın büyük ustalar.