İçinden geçmekte olduğumuz özel zaman dilimlerinde belki de sağlıktan sonra en çok konuştuğumuz konu eğitim meselesi. Çünkü yaklaşık bir yıldır bu ülkenin eğitim süreci içerisindeki bütün kademelerinde yer alan hem öğrenciler hem de onları yetiştirme gayreti içerisindeki öğretmenler, öğretim üyeleri açısından işler hiç de istenildiği gibi gitmiyor. Hayatın eve sığdığı mottosu üzerinden yürütülen bütün söylemlere karşın iş eğitime geldiğinde tıpkı hayatın diğer bütün alanlarında olduğu gibi eşitsizlik temelinde müthiş bir süreç yaşanıyor. Dar gelirli ailelerin çocukları açısından uzaktan eğitim adı altında uygulamaya konulan düzenlemelere ulaşmak kadar söz konusu eğitim süreçlerine uyum sağlayabilmek de o kadar kolay değil! Internet alt yapısı başta olmak üzere pek çok sorun yumağı, milyonlarca çocuğumuzu etkisi altına alıveriyor. Bu noktada geçen süre içerisinde sürekli olarak kafaları karıştıran açıklamaları ve uygulamaları da eklediğinizde özellikle sınavlara hazırlanan çocuklarımız açısından geleceklerine ilişkin karamsarlığın yoğunlaşması kaçınılmaz gözükmektedir.
Burada ailelere olduğu kadar belki de onlardan çok daha fazla eğitim kurumuna ve ülkeyi yönetenlere büyük görevler düşüyor. İşte tam bu anda bir zamanlar rol modeli olarak hayatlarımızın önemli bir parçası olan ve ne yazık ki yıllar içerisinde tuhaf bir noktaya taşıdığımız öğretmenlik mesleğinin pozisyonu müthiş bir önem arz etmeye başlıyor.
Eğitim sistemi bu ülkenin oldum olası en çok tartışılan alanlarından bir tanesi oldu ve ne yazık ki ideolojik tartışmaların içerisinde eğitimin gerçek anlamıyla önemini kaybettik. Öğretmenlik mesleği ve onun hayata geçirdiği etkiyi de yine bu tuhaflıklar içerisinde el birliğiyle yok ettik! Bir zamanların statü sahibi ve önemli kişiliği olan öğretmenliğin içeriğini boşalttık ve öğretmeni kısır tartışmaların içerisinde öğrencilerin karşısında değersizleştirdik.
Burada ekonomik açıdan yaşanan gerilemeler kadar öğretmenlerin, eğitim sistemi içerisindeki giderek belirsizleştirilen ve önemsiz hale dönüştürülen yeni kimliğinin de büyük etkisi oldu. Ve son yıllarda başta yaz tatilleri olmak üzere öğretmenlik mesleğinin hak etmediği kazancı almakta olduğunu sık sık dile getirenlerden oluşan bir koronun sosyal medya üzerinden durmadan yazdıklarını bile gördük.
Öğretmenler günü vesilesi ile başta kutsal bir görevi yerine getiren kişilere dönük methiyeler düzen bir zihniyet öte tarafta ise aldıkları parayı hak etmediklerini düşünen ve adeta öğretmenleri zararlı gören yaklaşımlar. Aslında her ikisi de içinde bulunulan durumu ve bu durumun yarattığı etkileri anlayabilmekten uzak bakış açılarını ortaya koymaktan başka bir işe yaramıyorlar. Yani bir başka ifadeyle yine eğitime ilişkin konuşamıyor ve asıl meselelerimizi çözemiyoruz. Öğretmenlerin yaşadıklarını, hissettiklerini ve geleceklerine ilişkin bakış açılarını bilmeden de eğitime ilişkin söyleyeceklerimiz havada kalmaya devam edecektir. İşte bu noktada Eğitim - Sen'in Öğretmenlerin Ekonomik ve Mesleki Sorunlarına Bakış anketinin sonuçları bir nebze de olsa olup bitenlere ilişkin ipucunu içerdiği için dikkat çekmektedir.
4 bin 565 kişinin yanıtladığı anket sonuçlarına bakıldığında yüzde 97,2'sinin kadrolu (4 bin 435 kişi) öğretmen, yüzde 1,5 sözleşmeli (70 kişi) öğretmen ve yüzde 1,3'ünün ise ücretli (60 kişi) olduğu görülmektedir. Soruları yanıtlayan öğretmenlerin yüzde 64,8'lik kısmı "15 yıl ve üzeri" öğretmenlik görevini sürdürmekte olanlardan oluşmaktadır. Yüzde 17,8'i ise 10 ila 15 yıl arasında görev yapmakta olanlardır. Yüzde13.8'lik kısım 6 ila 10 yıl arasındakilerden ve yüzde 3,6'lık kısım ise 1 ila 5 yıl arasındakilerden oluşmaktadır.
"Aldığınız maaşın yaptığınız işin karşılığı olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusuna verilen yanıtlar öğretmenlerin ekonomik durumu ve geçim şartları ile ilgili durumu gözler önüne sermektedir. Yüzde 59,6'lık (2720 kişi) bir oranda hiç karşılamadığını dile getirenler bulunurken yüzde38,3'lük (1748 kişi) bir kesim ise kısmen karşıladığını dile getirmektedir. Aldığı ücretin yaptığın işin karşılığı olduğunu düşünen ise sadece yüzde 2,1'lik (97 kişi) bir kesimdir.
"Ekonomik koşulları daha iyi olan bir iş teklifi alsanız, öğretmenlik mesleğini bırakmayı düşünür müydünüz?" sorusuna verilen yanıtlar aşağıda gösterilmektedir.
Dikkat çekici olan husus anketi yanıtlayan öğretmenlerin sadece dörtte birinin (yüzde 25,3) asla düşünmezdim yanıtını veriyor olmasıdır. Yani öğretmenlerimizin dörtte üçlük kesimi yapmış olduğu iş ile hayatını sürdürme konusunda kararsızlık yaşamaktadır ki bu durumun sadece öğretmenlik için geçerli olmadığını diğer meslek kolları üzerinde yapılacak olan araştırmalar da ortaya koyacaktır. Fakat söz konusu olan eğitim ve bu alanın önemli bir parçasını oluşturmakta olan öğretmenler olduğunda yüzde 43'lük bir kesimin evet düşünebilirim demesi ve yüzde 27,5'lik bir kesimin kesinlikle düşünürüm yanıtını veriyor olması dikkat çekicidir. Yani yüzde 70,3'lük bir oranda mesleğini fırsat bulduğunda bırakmayı düşünen bir kitle var karşımızda. Belki de aslı üzerinde durulması gereken noktaların başında tam da bu kitleyi nasıl ve niçin bu hale getirdiğimiz sorusunun yanıtlanması gerekiyor.
"İşyerinizde kendinizi değerli hissediyor musunuz?" sorusuna yüzde 56'sı (2559 kişi) hayır yanıtı veriyor. Buna karşın değerli hissettiğini belirten öğretmenlerin oranı yüzde 43,9 (2006 kişi). İçinde çalışılan yer ile kurulan aidiyet bilinci ve kimlik arasındaki bağlantı konusunda da sıkıntıların büyük olduğu göze çarpıyor.
"İşyerinizde kendinizi güvende hissediyor musunuz?" sorusuna verilen yanıtlarda da ilginç bir biçimde bir önceki soruyu tamamlar nitelikte. 3194 kişi (yüzde 70) kendisini işyerinde güvende hissetmiyor. Yüzde 30'luk bir oran (1371 kişi) ise kendisini güvende hissettiğini dile getirmiştir.
Pandemi koşulları ile ilgili de öğretmenlere sorular sorulmuş olup burada verilen yanıtlar da üzerinde düşünülmeyi hak edecek cinsten. Ankete katılan öğretmenlerin yüzde 70.5'lik (3219 kişi) kısmı okullarda yüz yüze eğitim için yeterli hijyen koşullarının sağlanmadığını düşünmektedir.
"Pandemi koşullarında yüz yüze eğitim yaparken üzerinizde idari baskı hissediyor musunuz?" sorusuna katılımcıların yüzde 69'u (3145 kişi) hayır yanıtını vermiş. İdari baskı yaşadığını belirtenlerin oranı ise yüzde 31 (1420 kişi) oranında.
"Pandemi koşularında okullarda "maske, mesafe, temizlik" şartlarının hayata geçirildiğini düşünüyor musunuz?" sorusuna katılımcıların yaklaşık yüzde 69'u (3134 kişi) hayır yanıtını vermiştir. Bu koşulların yerine getirildiğini düşünenlerin oranı ise yüzde31'dir.
Yapılan çalışma içerisinde daha başka sorular da yer alıyor fakat son olarak "Milli Eğitim Bakanlığı'nın sorunları çözmek için ürettiği politikaların gerçekçi olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusuna verilen yanıtlara bakalım.
Aşağıda verilen yanıtlara göre yüzde 94,5'lik bir oranda (4315 kişi) Milli Eğitim Bakanlığı'nın sorunları çözmek için ürettiği politikaları gerçekçi bulmadıklarını belirtmiş. Buna karşın sadece yüzde 5,5'lik bir kesim (250 kişi) Milli Eğitim Bakanlığı'nın politikalarının gerçekçi olduğunu düşünmektedir.
Öğretmenlerimizin ayaklarındaki prangaları kıramadığımız ve onları özgürleştirecek eğitim seferberliğini başlatamadığımız sürece ne arzu ettiğimiz ülkelerle yarışabilir potansiyele sahip çocuklar yetiştirebilir ne de geleceğe güvenle bakabiliriz. Öğretmeyi ve öğretmeni yeniden toplumsal hayatın içerisinde kabul gören bir statüye yükseltmek durumundayız. Bu sadece maddi unsurlarla olabilecek bir durum da değildir aynı zamanda saygı duyulan ve sevilen bir mesleği hamaset edebiyatının dışında bir yerlerde gerçeklik duygusu ile yeniden inşa etmeliyiz.
Şekil değiştiren koşullara ayak uydurabilecek öğretmenleri yetiştirecek bir üniversite sistemine sahip miyiz sorusu bile ortada dururken, var olan öğretmenler üzerinden liyakat tartışmaları yapmak çok da anlamlı olmayacaktır. Bunun yerine gerçekten bu mesleği icra etmek isteyen insanları kazanabileceğimiz uygulamaları ve onların da sürekli olarak kendilerini yenileyecekleri düzenlemeleri organize etmeliyiz.
Öğretmenlik ne kutsal bir meslektir ne de rahat olduğu için kadınların yapabilecekleri bir meslek olarak nitelendirilebilir. Öğretmenlik ve öğretme içerisinde çok sayıda özelliği de barındırabildiği için çok özel bir uzmanlık gerektiren alandır. Ayrıca etkisi ve sonuçları bakımından diğer meslek gruplarına göre çok daha kalıcı ve bir o kadar da çarpıcıdır. Bu yüzden de öğretmenlerin önünü açmak, onları çağdaş eğitim sistemlerinin olanakları ile buluşturmak ve içinde yaşadıkları ülkeye, dünyaya katkıda bulunabilecekleri donanımla okullara, öğrencilerine göndermeliyiz.
http://egitimsen.org.tr/ogretmenlerin-ekonomik-ve-mesleki-sorunlarina-bakis-anketi-sonuclari/