Bu yazıyı yazmak için bilerek birkaç gün bekledim ve geçen süre içerisinde gerek yazılı basında gerekse de televizyonlar ile sosyal medya mecralarında yapılan yorumları izlemeye çalıştım. Öncelikle geçtiğimiz perşembe günü oynanan ve son anda 3-3'lük beraberliği yakalayabildiğimiz Lüksemburg karşılaşması sonrasında yorumcular adeta ağız birliği etmişçesine milli takımın oyun kurgusu ve rakibin bizim dengimiz olmadığına odaklandılar. Ardından pazar gecesi Faroe Adaları ile oynanan karşılaşmada 2-1'lik mağlubiyet sonrasında ise bardak taştı ve hem teknik direktör Stefan Kuntz hem de onun bu mevkiye getirilmesine aracılık eden Hamit Altıntop'un birlikte Türk futbolundan çekip gitmeleri konu edildi. Üstelik bu yenilgi ile ekranlarda ağzını açanın 55 bin kişilik ülkeye-80 bin koyunluk ülke diyenler de oldu- mağlup olarak bizi rezil ettiniz sözleri adeta dalga dalga yayıldı.
Ekranlardaki yorumcuların büyük bir kısmının rakibimiz olan ülkeleri kendi ülkemizin sınırları içerisinde ilçe ve beldelerle kıyaslamaları bir türlü bitmedi. Aslında bu durumun ülke futbol medyasının geçmişinde de bir hayli yoğun olarak karşılık bulduğunu ve gerek milli takımın gerekse de kulüp takımlarının oynadıkları karşılaşmalar sonrasında alınan beklenmeyen sonuçların ardından 'köy takımına elendik' klişesi bu kez de devreye sokuldu. Futboldaki başarı ya da başarısızlığın arka planında sizin ne ölçüde hazırlık yapıp yapmadığınız ve kendinize koyduğunuz hedeflere ulaşma konusunda ne kadar çalışıp çalışmadığınızın etkileri söz konusudur. Bir ülkenin sizin bir ilçenizin ya da bir adanızın nüfusuna sahip olması sizin o ülke ile oynadığınız karşılaşmadaki belirleyici unsur değildir! Böylesi saçmalama katsayısını arttırdığımız her noktada daha fazla savrulmaya doğru gittiğinizi ve buradan çıkışın biraz daha fazla zorlaşmakta olduğunu görebilmeniz neredeyse mümkün değildir. Ülke olarak yıllar içerisinde toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olduğu gibi futbol konusunda da dönüp dönüp aynı şeyleri yaşamaktan ve bir dejavu formatı içerisinde hayatlarımızı sürdürmekten kendimizi bir türlü alamıyoruz!
Futbol, tıpkı diğer bütün alanlar gibi kendi kuralları olan bir alandır ve bu alan içerisinde gerekenleri yerine getirmediğiniz sürece başarısızlık kaçınılmazdır. Şans faktörü elbette ki zaman zaman sizin yanınızda olabilir ancak şansın bu oyun içerisindeki etkisi de bir yere kadardır. Çalışma olmadan şansınız size tek başına yardımcı olamayacaktır işte bu yüzden de oynanan 90 dakikanın öncesinde oynanması gereken onlarca 90 dakika söz konusudur ve bu aşamaları gereğince tamamlamadığınız müddetçe de başarı denilen kavramı yakalayabilmeniz mümkün değildir! Ülke olarak sürekli bir biçimde aynı klişeleri üzerinden gitmeyi ve yaşanan başarısızlıkları da yine bu klişeler üzerinden normalleştirmeyi sürdürüyoruz. Böyle yaptığımız sürece de hem başarısızlıkları yaşamaya devam ediyoruz hem de kendimizi başarı sarmalanın içerisine böyle tuhaf bir şekilde hapsettiğimiz için yapmamız gerekenleri yapabilmeyi başaramıyoruz!
85 milyonluk bir nüfusa sahip olmanız ve milyonlarca gencinizin olması ile iş bitmiyor hatta asıl iş tam da bu noktada başlıyor. Ne yazık ki bu ülkenin sporunu yönetenler ve bu spor algısını millet ile buluşturanlar bu noktada tam aksi bir havanın oluşmasına yol açacak ifadeleri kullanmaktan kaçınmıyorlar. Ortada var olmayan bir lisanslı sporcu havuzu bulunuyor ve ülkenin spor yapması gereken milyonlarca çocuğu ve genci ise sporun dışında bir yerlerde tutulmaya devam ediliyor. Bu ülkenin çocuklarına spor yaptırması gereken yerel yönetimler de spor kulüpleri de havanda su dövmeye devam ediyorlar. İşte tam bu noktada yerli ve milli olma meselesi ile bir kez daha burun burana geliyoruz. Ülkemizin futbol alanındaki yerli oynatma zorunluluğu gibi bir garabet üzerine konuşmak bile adeta zül iken bu ülkenin çocuklarının oynatılması amacıyla kurulan rezerv lig organizasyonunun neden dört hafta sonunda kaldırıldığını ve yerine konması planlanan U19 liginin ne zaman hayata geçirileceğini bile bilmiyoruz.
Nüfus büyüklüğünün bir anlam ifade etmesi için sizin o nüfusunuzu farklı spor branşları içerisinde organize edebilecek bir yapıya sahip olmanız ve bu çocukları bu doğrultuda eğitim süzgecinden geçirmeniz gerekmektedir. Aksi halde dengimiz olmayan Lüksemburg veya sıklet farkımız olduğunu belirttiğimiz Faroe Adaları ile oynadığımız karşılaşmalarda yaşanan sonuçlar olduğundan çok daha can yakıcı ve yüz kızartıcı olabilmektedir. Sporu spor olarak anlamlandırmayı beceremediğimiz sürece spor üzerinden yaşadığımız her türlü başarısızlığı da yine gerçek anlamı ve değeri içerisinde nitelendirebilmeyi öğrenemeyeceğiz. Bu ise adeta bir kısır döngü içerisinde aynı davranışları sürdürmek suretiyle farklı sonuçları alma gayretimizin hiçbir zaman ortadan kalkmaması anlamına gelecektir. Yaşadıklarımızın bir yanılsama olmanın ötesinde hayatın ta kendisi olduğunu bir gün kavrayabilmemiz dileğiyle!
Son olarak görünen o ki üç vakte kadar Stefan Kunz bir şekilde gidecek kendisiyle birlikte onu getiren Hamit Altıntop'a da yol görünüyor. Sorun birilerinin gitmesi onların yerine birilerinin gelmesinde değil. Ülke olarak başarıyı da başarısızlığı da hep aynı bakış açısının içerisine hapsetmemiz de. Bir başka deyişle gerçeklerle yüzleşmek yerine sürekli olarak onların etrafında dolaşarak top gezdirmemizde. Bir önceki teknik direktör Şenol Güneş giderken yaşadıklarımıza dair herhangi bir çıkarımda bulunmadığımız gibi önümüzdeki süreçte gidecek gibi gözüken Stefan Kuntz'un arkasından da bir artılar, eksiler çalışması yapmayacağız. Her yeni gelen ile yepyeni bir sayfa açarak hem devamlılığı olmayan bir yapıyı inşa etme gayretlerimizi sürdüreceğiz hem de geçmişin yanlışlarını yapmaya devam edeceğiz. Böyle bir bakış açısına sahip olduğumuz için bir futbol ekolü oluşturabilmeyi daha önce başaramadığımız gibi yine başaramayacağız! Olan yine ayırdığımız zamana, paraya, geleceğe ve hepsinden önemlisi umutlarımıza olacak.
Türkiye'nin entelektüel birikimine tarih felsefesi alanında yazdığı kitaplar ve yaptığı çevirilerle büyük katkılarda bulunan çok değerli hocam Prof. Dr. Doğan Özlem’e Allah'tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı diliyorum. Nurlar içinde yat sevgili hocam. Bütün öğrencilerin adına öğrettiklerin için sana minnettarız. |
Ahmet Talimciler kimdir? Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir. Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır. Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. Kitapları -Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları) -Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları) -Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları) -Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi) -Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap) -Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap) -İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) -Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) -Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile) -Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research) |