Ahmet Talimciler

23 Ağustos 2017

Nereye baksanız tuhaf

Gündelik hayatın mecrasında dolaşıma sokulan sıradan faşizm çok daha tehlikeli bir görünüm arz eder!

Gündelik olanın tuhaflaşmaya, anormalleşmeye başladığı bir yerde yaşadığımız hissi gün geçtikçe hepimizi içerisine daha fazla çekiyor. Bu öylesine garip bir ruh hali içinde dolaşmamıza neden oluyor ki, ‘yok artık bu kadar da olmaz’ diyeceğimiz onlarca olay ve bir o kadar da insanla karşılaşıyoruz. Saçmanın giderek doğal hale dönüşmesi sonrasında insanların birbirlerine hitap tarzlarından başlayarak hayatımızın her alanında şiddetin rutin bir durum halini almasını, sadece ama sadece seyretmekle yetiniyoruz.

Eğlence denilen kavramın bile içerisini öylesine boşaltmış bir vaziyetteyiz ki, eğlence görüntülerinin ardından gelen kavga görüntüleri bile artık hepimiz için sıradan. Bir zamanlar iyi insan, saygılı insan, dürüst insan kavramları ile çocuklarımızı eğittiğimizi ve onları hayata hazırladığımızı düşünürken, şu anda karşımızda bambaşka bir kitle ve bambaşka bir jargon var. Acı olan bu yeni durumu ve bu durumun yarattığı iklimi ‘normal’ gören insan sayısının hiç de azımsanmayacak kadar yüksek oluşudur.

Hayatı kendisinden menkul olarak görme yanlısı olarak davranan ve bu doğrultuda herkese ‘ayar’ verebileceğini sanan bir insan tipinin en tipik hali ile karşı karşıyayız. Konuşmasının içerisine sürekli olarak asma, kesme cümleleri koyan ayrıca bolca küfür ve artık sıradan sayılan ‘şerefsiz’ laflarını adeta leblebi, nohut gibi kullanan birilerinden söz ediyoruz. Dikkat edin bu durum sadece sokakta, trafikte veyahut hepimizin özel hayatlarına özgü alanlarda gerçekleşmiyor tam tersine başta ekranlar olmak üzere bu prototip ile yaşamaya maruz bırakılıyoruz. İstediği her şeyi bağıra çağıra söyleyebilme özgürlüğüne sahip olan buna karşın sesini çıkartmadığınız anda daha fazla saldırganlaşarak, hakaret seviyesini arttıran bir anlayışla imtihana çekiliyoruz. Hatta eğer sıkıştığını düşünürse daha da agresifleşerek bol hakaret içeren kelimeler kullanan tabii arada vatan, millet laflarını da sıkıştırarak karşısındakini hainlikle suçlayabilme gücünü elinde bulundurabilen bir kitle, her geçen gün biraz daha fazla yaşam alanlarımızı işgal ediyor.

Telefonla bağlanan kişi kendisine hakaret edildiğini söylüyor ve böyle yapmaya devam edildiği takdirde telefonu kapatacağını belirtiyor, hakaretleri ardı ardına sıralayan kendi programına hamam ve kendilerini de tellak olarak nitelendiren kişi şöyle yanıt veriyor:

O zaman beni mahkemeye ver, vermezsen şerefsizsin!

Düzeyin giderek aşağıya çekildiği ve dibe yaklaştığı bir dönemden geçiyoruz. Hala tam olarak dip yapmadığımız için de dibin yaratacağı etkiyi de ortaya koyamıyoruz. Ve maalesef bu durum hiç ummadığımız yerlerde ve olaylarda karşımıza çıkmaya devam ediyor.

Gözlerini oyduğu kedinin fotoğrafını paylaşabilecek kadar sadistleşen tiplerin aramızda ellerini kollarını sallayarak dolaştıklarını öğrenmiş oluyorsunuz. Veya oturduğunuz yazlık bölgedeki kedi ve köpekleri elleri ile zehirleme yoluna gidenlerin, yanı başınızdaki güler yüzlü komşularınız olduğunu gösteren kamera görüntüleri ile sarsılıyorsunuz.

Kendi çirkin emellerini çocukların masum bedenleri üzerinde gerçekleştiren ve erkekliğin kitabını yazmaktan söz eden tiplerin, her geçen gün biraz daha fazla homofobik bir anlayışı topluma dayatmaya kalktıklarına şahitlik ediyorsunuz.

Dövülen, tecavüz edilen, balkondan ayağa kaydı düştü denilerek kaza süsü verilen kadın cinayetlerini vakayi adliyeden görmeye başlıyorsunuz. Yakılan ormanlar, kundaklanan tarihi binalar, el değiştiren araziler her ne isterseniz olabileceği umudunu aksi yönde yeşerten gelişmeler!

Ergenliğini tamamlayamamış ve böyle giderse de hiçbir zaman tamamlayamayacak bir toplumun üyelerinin, iliklerinde hissettikleri yalnızlaşma duygusu. Saçmanın iktidarında, hiç birimizin güvenliği mümkün değildir ve en beklenilmeyen aslında en doğal hale dönüşmüş olandır.

Hayatı normal akışının dışında yaşamaya başlayan ve olan biteni bu doğrultuda sıradanlaştırmayı alışkanlık haline dönüştüren bizimkisi gibi yapılarda, şiddet hiçbir zaman sona er(e)mez! Çünkü bütün çarkın dayanak noktasını oluşturan unsur bizatihi şiddetin varlığıdır. Bu ister sözel boyutta isterse fiziksel boyutta her daim kendisini hissettirecek kanallara ihtiyaç duyar ve bu kanalların oluşmasına katkıda bulunur. Sıradanlığın bir sonraki durağında rutine uyma ve yok sayma duygusunun yerleşmesi bizi beklemektedir. Ardından ise bu durumun insanlarının yaratıldığı alt yapının izlerini görebilirsiniz.

Ailede başlayıp sokakta, okulda, arkadaş çevresinde devam eden ve başta televizyon olmak üzere sosyal medya araçları vasıtasıyla dolaşıma sokulan bir zihniyet kalıbının ta kendisidir. Gündelik hayatın mecrasında dolaşıma sokulan sıradan faşizm çok daha tehlikeli bir görünüm arz eder!