Son birkaç yıldır ülkemizde sık sık birilerinin sinirli bir biçimde tepkilerini ortaya koyduğunu hatta biraz daha ileri giderek ‘posta’ attıklarını görüyoruz. Ülke içinde başlayan tartışmalar sadece bu mecra içerisinde kalmayıp sıklıkla yurt dışına da taşınmakta ve orada olup bitenler hakkında da benzer eğilimler söz konusu olmaktadır.
Bununla birlikte her şeyin bir üslubu olması meselesini de artık terk ettiğimiz için maalesef tartışmalardan ziyade hakaretler ve zaman zaman da küfürler havada uçuşmaktadır. İşin ilginç yanı ise bütün bunları gerçekleştirenlerin kısa bir süre sonra sanki hiçbir şey olmamışçasına davranabilmeleri ve hızla kendilerini en ‘demokrat’, en ‘hoşgörülü’ insanlar gibi konumlandırabilmeleridir.
Tabii bu asıl sıkıntılı olan ise bu durumun gündelik hayatın her alanında karşılık bulabilecek bir ruh halini yaratmış olmasıdır. Bu sayede trafikte, sokakta, banka kuyruğunda kısacası hemen her yerde ‘sen kimsin’ cümleleri işitme sıklığımız daha da artıyor. Vasatlığın dayanılmaz ağırlığı hepimizi sıktıkça sıkıyor ve giderek daha zor nefes alabileceğimiz bir toplumsal iklimin ortaya çıkmasına neden oluyor. Okumayan, düşünmeyen, sorgulamayan sadece ve sadece klişeler üzerinden konuşan ve her zaman haklı olan insan tipimiz giderek hayatlarımızı içinden çıkılmaz bir hale getiriyorlar. Makul, mantıklı, aklı başında açıklamaların yerini uçuk kaçık, ne olduğu belli olmayan sürekli olarak komplolar üzerinden yürüyen ve kendisini her pozisyonda haklı çıkartabilecek ‘saçma’lıklar üretebilen bir ruh haline bırakıyor. Burada dikkat edilecek hususlardan bir tanesi hiç kuşkusuz içe dönüklüğün artması ve kendisine yönelik komploların çoğal(tıl)masıdır. Yedi düvelin bize karşı olduğundan başlayarak ilerleyen ve her yaptığımızı ‘kıskandıkları’ şeklinde sürüp giden bu anlayış içerisinde neyi nereden tutabileceğinizi ve nasıl karşılık verebileceğinizi şaşırıyorsunuz. Ortada hakikaten başka türlü gören ve bunun üzerinden kendisi dışındaki herkesi ‘düşman’ olarak görebilen bir zihniyet oluşmuş durumda.
İngiliz Büyükelçisi Richard Moore resmi Twitter hesabından Dolmabahçe Sarayı’nın önündeki lalerin fotoğrafını paylaşıp ‘Dolmabahçe Sarayının dışında laleler. Bahar işareti! Güzel’ cümlelerini Türkçe ve İngilizce olarak yazıyor. Ardından spor spikeri Ertem Şener buradan ‘Bunlar ne alçak insanlar! Bu adamlar ‘Hayır’ kampanyası yapıyor, darbe istiyor. Allah ülkemizi korusun bu namussuzlardan, bu alçaklardan’ yanıtını veriyor. Ardından da ‘İngiliz köpeği bu lalelerin altı kanla sulandı yüzyıllardır! Dedeleriniz iyi bilir şerefsiz köpekler!. İşte açık açık Türkiye’ye böyle mesaj veriyorlar. Diyorlar ki; darbede başarılı olsaydık bu laleler daha önce açacaktı. Gelin ulan yine gelin. Suriye’de kimyasal silah ile çocuk öldüren katilin sahipleri Bahar’dan, Lale’den konuşamaz! O…..Çocuğusunuz.”
Bir lale fotoğrafından ve altına yazılan bahar işareti güzel cümlelerinden bu kadar çıkarsamalarda bulunabilmek için hakikaten başka bir gözle bakabilmek gerekiyor. Öte yandan yazılanların içerisinde kişilik haklarına saldırıdan küfürlere kadar pek çok şeyin olduğu da net bir biçimde görülüyor. Bu yanıtlar üzerine İngiliz Büyükelçi ‘Of ya, kim bu aptal! Diyor sadece. Ertem Şener ise “Onca twitine yorum yapılmış, sadece bana cevap! Uyandığıma uyandın değil mi? Sizin geleneklerinizde var sizi çözene Aptal demek! “
Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri giderek daha fazla yapmaya başlıyoruz ve sonucunda da hiç umulmadık yerlere ulaşabilecek bir söylemi beraberinde getirebiliyoruz. Lalelerden darbe çıkartmak ve orada da kalmayıp bir büyükelçiye küfürler yağdırmak işte bu farklı görebilmenin örnekleri. Ayrıca bu yaklaşım kendisinin verdiği perdeden benzer karşılık bekliyor, bu durum gerçekleşmediğinde ise daha da sinirleniyor. Dünyanın her yerinde sadece kendisini haklı gören ve karşısındakileri başka bir konuma oturtabilen milyonlarca insana rastlayabilirsiniz.
Buna karşın sokaktakilerle devleti yönetenler ve kurumsal yapının içerisinde yer alanlar arasında farklılıklar söz konusudur. Son dönemde ülkemizde yaşanan durumda ise akademiden, sanat camiasına oradan medyadaki yorumcu ve yazarlara kadar çok geniş bir yelpazedeki insanlar arasında vasatın yaygın bir karşılığının bulunuyor olmasıdır. Örnek olması gerekenlerin kötü örnek olarak pozisyon aldıkları bir ülkede yaşıyoruz ve vasatlık tıpkı saçma da olduğu gibi hızla yaygınlaşıyor. İşte o zaman da bir türlü anlam veremediğimiz tuhaf protestolarımız, posta atmalarımız ve garip tepkilerimiz ortaya çıkıyor. Karşı tarafın bir yerlere oturtamadığı yaklaşımları son derece normal görmeye ve öyle davranmaya başlıyoruz. Avrupa’ya dönük eleştirilerimizin yüzde yüz haklı olduğumuz yerlerin olduğu gerçeğini bile kendi içimizde dahi anlatamıyoruz. Son derece nezaketsiz bir biçimde Cumhurbaşkanımıza yapılan kendisini kafasına silah dayalı gösteren afişi eleştirirken maalesef bizim medyamızın Alman başbakanını Dişi Hitler(Frau Hitler) kılığına sokmasını ise normal kabul ediyoruz.
Standartlarımızı hayatın her alanında özellikle de düşünce dünyamız da daha da yükseltmek durumundayız. Etrafımızda yer alanları düşman olarak görmek ya da onların yapıp ettiklerine karşılık hakaretler savurmak suretiyle daha iyi bir pozisyona erişemeyiz. Çok daha fazla üretmenin, güçlenmenin, dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alabilecek düşünsel gelişimi hayata geçirebilmenin yollarını açmalıyız. Bunun için ise çok daha nitelikli bir eğitim sistemine muhtacız. Bu meseleyi halledemediğimiz sürece içe dönük açıklamalarla kendi kendimize propagandamızı yapmayı sürdürürüz.
Bu arada ise yakalayıp geçmek istediğimiz ülkeler ile aramızdaki mesafenin boyutları daha da açılmış olur. Vasatlığın hakim olduğu bir toplumsal iklimde düşünen, sorgulayan ve farklı pencerelerden bakabilen bireyler yetiş(e)mez. Vasatlık tıpkı kötülük gibi hızla yaygınlaşan ve etkisini uzun müddet boyunca hissettiren bir durumdur. Beklentilerin küçülmesine, sorunların ertelenmesine ve belki de hepsinden önemlisi yarınların, umutların belirsiz bir hale dönüştürülmesine yol açar. Vasat düşünce umudun katilidir ve yarınlara dönük inancın ortadan kalkmasının yanı sıra seviyenin de düşmesine neden olur.
Bir diğer önemli etkisi ise kraldan fazla kralcıların ortalarda daha kolay ve güven içerisinde dolaşabilmeleridir. Burada artık insanların kendilerini ölçüp tartmadan dev aynasında görmelerinin yanı sıra bol keseden atmalar, hakaretler vb. uygulamalar çok daha kolay gerçekleşmeye başlar. Vasatlık girdiği yapıyı hızla çökertebilecek güce sahiptir eğer dikkat edilmez ve zamanında tedbir alınmazsa tahakküm kaçınılmaz olur.