Ahmet Talimciler

11 Aralık 2017

Müziğe el atmak!

Müzik, ne suçludur ne kurban; müzikle birlikte hayatlarımızı daha başka türlü yaşayabilmenin olanağını edinebiliriz sadece

Hayatı kendi ritmi içerisinde yaşamak ve bundan ötürü mesut olmak varken, dönüp dolaşıp hem kendimize hem de etrafımızdakilere çekilmez kılabilecek olan uygulamalar hususunda müthiş maharetler sergilemekteyiz. Neyin nasıl olması gerektiği hususunda hareket etmeye başladığınız andan itibaren adeta iğne deliğinden her türlü şeyi sokabilecek bir anlayış devreye girmeye de başlıyor. Farklılıkların bir arada kendi dünyalarını kurabilmeleri yerine tek tip bir vurgu ve bunu sağlayabilecek alt yapıda hızla beraberinde getirilebiliyor.

İşte böylesi bir anlayış sonrasında ise ister kılık kıyafeti ele alın isterseniz ne yiyip içtiğinizi ya da gündelik hayat içerisinde nasıl davranıldığı üzerinde akıl yürütün fark etmeyecek bir durumla karşı karşıya kalırsınız. Burada resim, heykel, bale, opera, tiyatro ne kadar çemberin dışında olarak değerlendirilmekteyse spor da, müzik de o kadar çemberin dışına itilebilmektedirler. Bu açıdan daha en başından hayatlarımızı nasıl sınırlandırdığımızı ve eksilttiğimizi de ‘müzik haramdır’ el ilanlarıyla bir kez daha idrak etmiş oluyoruz.

Tabii burada insanlık tarihinin en eski miraslarından bir tanesi olan musiki ve onunla birlikte yaratmış olduğumuz evrensel ve yerel kültürlerimize sirayet eden müzik olgusunu da nasıl yerle bir ettiğimiz gerçeğini de bir kez daha yakalayabiliyoruz. Çünkü müzik içinde yaşanılan hayatın yansıması olarak duyguların, hem ritme hem de sözlere aktarılması sonucunda ortaya çıkan bir yolculuğun ortaya çıkış sürecidir. Bu açıdan müzik beraberinde halk oyunlarını ve içinde yaşanılan kültürün yansıtılmasının bir aracı rolünü de üstlenebilmektedir.

Vesile edilene değil vesile etmek suretiyle olan biteni farklı şekillerde göstermeye gayret edenlere odaklandığımız anda, içinde yaşadığımız ülkede işler farklı bir görünüme bürüneceklerdir. Ne müzik insanları Allah yolundan alı koyan bir alandır ne de şarkı sözleri Allaha şirk koşma yolunda atılan adımlar olarak ortaya konulabilirler.

Eğer sözleri yorumlamakla iş bitecekse söz konusu ilanda yer alan şarkı sözlerinden çok daha fazlasında bu kez Allah’ı yücelten sözleri de bulabileceğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz. Kibariye’nin Allah Kadirdir şarkısının sözleri bu açıdan örnek verilebilir; ‘Allah verir bu canı, kulda taşır emanet’. İbrahim Tatlıses’in ‘Allah Allah Allah Bu nasıl sevmek’ şarkısı bir diğer örnektir.

Şarkıların sözlerinden ziyade müziğin ritmi ile insanlığın neşeyi, hüznü, acıyı, sevinci, tutkuyu ve tabii ki aşkı ortaya koyabilmesi asıl üzerinde durmamız gereken yanı teşkil etmektedir. Çünkü müzik, sözlerden çok daha etkili ve kalıcı bir yaratım sürecidir. Müzikle birlikte hem geçmişe hem bugüne hem de geleceğe dönük düşünceler içerisine girebilir ve bu açıdan belki de diğer insani alanların hiç birisinde olmadığınız kadar özgür olduğunuzun ayırdına varabilirsiniz.

Müzik, hem kalbinize hem de beyninize birlikte hitap edebilen bir alan olma vasfına sahip olduğu için, çok daha katmanlı bir etkileşim sürecinin önünü açmakta ve bu yüzden de çok daha kalıcı bir etkide bulunabilmektedir. Müzikle birlikte insanlığın evrensel kültüründe bir yolculuğa çıkabilmekte ve burada tüm insanlığın ortak paydası olabilen eserlerle tanışabilme şansını yakalayabilmekteyiz.

Müzik vesile edilerek ortaya çıkan tartışmanın asıl nesnesi hiç kuşkusuz birbirimize dönük hayatlarımızı nasıl yaşamamız gerektiği hususundaki dayatmalarımızdır. Bu düşüncelerimizi kamufle etmek için dolaylı aracılar aramak ve onlar üzerinden çıkarsamalar yapmak yerine daha net biçimlerde kendimizi ortaya koymanın yollarını bulmalıyız. İçinde yaşadığımız dünya üzerinde sürekli olarak itilip kakılmak ve hakkımızın yenildiği şeklinde düşünceler açıklamaların ötesine geçebilmek için, öncelikle birbirimize karşı dürüst davranmalıyız.

Şekilselliği reddeden bir dinin mensuplarının ısrarla şekil verme üzerinde durmaları ve bunu yaparken de sürekli olarak bir şeyleri vesile etmeleri, kötülemeleri içinde bulunduğumuz dönemde, yaşadıklarımızı ortadan kaldırmaya veya azaltmaya yarayabilecek işler değildir. Hatta tam aksine sınırları daha da içe çekmenin önünü açmaya yol açmaktadırlar. Oysa içe değil dışa dönecek ve sözle değil yaptıklarıyla kendisini ortaya koyabilecek olan bireyler yetiştirmek durumundayız.

‘Dünyanın beşten büyük olduğunu’ ortaya koyabilmemiz için söylediklerimizin yanında yaptıklarımızla da ses getirebilmemiz gerekiyor. Bunun yolu ise teknoloji üretebilen, dünyanın yarattığı kültürel, ekonomik ve toplumsal birikime katkıda bulunabilen ülke olabilmekten geçiyor. İstediğimiz kadar konuşalım bunun karşılığını gösterebildiğimiz alanlarda ses getirebiliyor muyuz? Yoksa oralarda da suskun muyuz?

Aslında evrensel kültür içerisinde kendimizi en fazla gösterebildiğimiz ve ses getirebildiğimiz alanlardan bir tanesi hiç kuşkusuz halk oyunları ve ona eşlik eden yerel müzikteki gücümüzdür. Çünkü bu toprakların yansıması olarak ortaya konulmakta ve ilgi çekmektedir. Müziği hafife almayın, müzik kültürlerin buluşma noktasıdır ve tıpkı spor gibi tüm insanlığın ortak paydalarından bir tanesidir.

Müzik, bir iletişim biçimi olarak da evrensel bir özellik arz etmektedir. Bu yüzden yerelden evrensele açılan kapıda hepimizi müzik karşılamakta ve oradan içimizdeki derin yolculuğa ulaşmamıza vesile olabilmektedir. İnsanoğlunun yalnız kaldığı anlarda, müzik ona eşlik edebilecek olan müthiş bir arkadaş olarak görevini yerine getirebilmektedir.

Bazen sadece enstrümanların o müthiş ahengi ile ortaya çıkan seslerin yarattığı büyülü ortam, insanı bambaşka bir anı yaşamasına yol açabilmektedir. Bazen de ritme eşlik eden sözler, sizi alıp içinde yaşadığınız duygulardan uzaklaştırabilmekte ve geçici olarak olsa bile huzurlu, mutlu olabilmenize olanak sağlayabilmektedir.

Öyle söylendiği gibi müzik, insanı bir şeylerden alıkoymaz hatta tam tersine odaklanmanıza, yaşadıklarınızı daha farklı bir pencereden görebilmenize bile yol açabilir. Zaten yaşananlar üzerinde günah keçisi arama yolunda hareket etmek isterseniz bunun için onlarca alanı örnek olarak da gösterebilirsiniz. Asıl olan ise insanın kendisidir ve insanın yapıp ettikleri konusunda suçlu aradığınız her anda aynı zamanda kurban da bulabileceğiniz gerçeğini de göz ardı etmemelisiniz.

Müzik, ne suçludur ne kurban; müzikle birlikte hayatlarımızı daha başka türlü yaşayabilmenin olanağını edinebiliriz sadece. Yaşamı kolaylaştıran, güzelleştiren ve insanın önünü açan uğraşlar ise kötülenmezler tam tersi bir şekilde değerlendirilmek suretiyle önlerinin açılmasına katkıda bulunulurlar. Olup bitenleri biraz farklı bir perspektiften görebildiğimiz anda inanın hayatlarımız çok daha yaşanabilir ve yaşanmaya değer olacaklardır. Ve müzik de bu yolculuğumuzdaki en önemli yol arkadaşlarımızdan birisi olarak, hayatlarımızda daima önemli bir yer teşkil etmeye devam edecektir.