Ahmet Talimciler

26 Mart 2020

Koronavirüs'ün yaşlılara ve toplumsal hayata etkileri

Önümüzdeki post Korona dönemi açısından emareler yaşlıların daha şimdiden toplumsal hayatın içerisindeki konumlarının daha fazla sorgulanacağı bir döneme işaret etmektedir

İnsanlık tarihinin geçirdiği en sıkıntılı zamanlardayız ve bir taraftan dünyanın her noktasında olup bitenlerden haberdarız ama öbür taraftan bütün bu olup bitenler karşısındaki çaresizliğimizi ortadan kaldırabilecek hiçbir garantiye sahip değiliz. Küreselleşme denilen süreçle birlikte teknolojinin yarattığı yeni bir dünyanın içerisinde kendimizi çok daha muktedir olarak görme sanısına kapıldığımız noktada, bir virüs üzerinden durumun hiç de öyle olmadığını acı bir şekilde öğrenmiş olduk. Gündelik olana ilişkin bütün bildiklerimizi unutmamıza yol açabilecek bir kaos durumuyla karşı karşıyayız ve bu daha başlangıç. Asıl etki ve yaratacağı büyük dönüşüm arkadan gelecek gibi gözüküyor.

İbn-i Haldun "insan alışkanlıklarının çocuğudur" ifadesini kullanır ve insanlık, toplumsallaşma dediğimiz süreç ile birlikte kuşaktan kuşağa aktardığı gelenekleri ile kültürü yaşayarak öğrenir ve öğrenmeyi hayatı boyunca sürdürür. İşte bu noktada yaşlılar tarih boyunca insanlığın yazılı kültür öncesinden başlayarak en önemli kılavuzları olmuşlardır. Sanayileşme toplumsal hayatın her alanını dönüştürdüğü gibi toplumsal kurumların varlığına ilişkin yeni paradigmalar ile birlikte yaşlıların rolünü de geçmişte olduğundan çok daha farklı bir konumla değiştirmiştir. Tarımsal toplumun her şeyi bilen ve geçmişte olup bitenler üzerinden ailesine yol gösteren yaşlı bilgeleri, sanayi toplumu açısından aynı konum ve pozisyona sahip olamazdı ve yaşamın içerisinde giderek unutulan bir konuma indirgenmeye başladı. Teknolojinin hızlandığı ve hayatın ritminin giderek daha da arttığı bir ortamda yaşlı nüfusun toplumsal hayat içerisindeki konumu ve yeri de daha fazla konuşulmaya başlanmıştı. Bununla birlikte yine de yaşlılara atfedilen değer ve konum tamamen devreden çıkartılmamıştı. Önümüzdeki post Korona dönemi açısından emareler ise yaşlıların daha şimdiden toplumsal hayatın içerisindeki konumlarının daha fazla sorgulanacağı bir döneme işaret etmektedir.

Şu on gün içerisinde yaşadığımız gelişmeleri gözünüzün önüne getirin ve sosyal medyayı daha fazla kullanan kesimler aracılığıyla sokakta bulunan yaşlıların bir anda tüm olup bitenlerin sorumlusu gibi gösterildiği bir durumla karşı karşıya bırakıldıklarını daha iyi anlayacaksınız. Evinizde Kalın sloganı üzerinden üretilen anlayışa en fazla uymayanların yaşlılar olduğunu ileri süren ve onların tüm ısrarlara karşın sokakta olmalarına anlam veremeyenlerin yaklaşımlarının hiç de ahlaki olmadığı gerçeğini çekilen videolarda fazlasıyla gördük. Oysa bu ülkenin yaşlılarının hayatlarının sonuna kadar sadece kendileri için yaşamadıklarını aynı zamanda evlatları, torunları için varlıklarını sürdürmekte olduklarını çabuk unuttuk! Bugün pek çok evde sokağa çıkıp alışveriş yapma, fatura yatırma vb. işlerle uğraşanlar emekli olarak evlerde oturan yaşlılarımız. Bu listeye tüm sorunlarına rağmen çalışmak zorunda olan 65 yaş üstündeki nüfusu da eklemek durumundayız. Çünkü öyle bir algı yaratıldı ki bu insanlar sadece keyifleri için sokaklara çıkıyorlar, banklarda oturuyorlar, salıncaklara biniyorlar gibi. Oysa ülkemizin ekonomik anlamda yaşadığı problemlerle en fazla karşı karşıya kalanlar arasında yine yaşlı nüfus da yer alıyor ve bu kesim hem kendisine hem de dünyaya getirdiği çocuklarına hatta onların çocuklarına da göğüs germeyi sürdürüyor.

Önümüzde gerçekten çok zor ve çetrefilli günler bulunuyor, toplumsal hayatımız risk altında. Bir taraftan bireyselliğin daha fazla ön plana çıkartılması söz konusu olacak öte yandan yaşanacakları aşabilmek için dayanışmaya ihtiyaç duyulacak. İşte tam bu noktada bizlere yol gösterecek ve deneyimlerinden yararlanacağımız yaşlılara ihtiyacımız her zamankinden daha fazla olacak. Belirsizliğin arttığı, kitlelerin bireysel çözümlere sarıldığı toplumsal iklimlerde kesin çözümler ön plana çıkartılırken, yaşananların sorumluluğunun yüklendiği kesimler damgalanırlar. Özgürlük ve güvenlik ikilemi daha fazla ön plana çıkartılırken güvenliğin her şeyin önüne geçirileceği bir ortam yaratılmış olur. İşte bu noktadan sonra genelin dışında kalan ve farklı olduğu düşünülenler açısından hayat giderek daha da zorlaşacaktır. Bizim gibi yaşlıların toplumsal hayatın olmazsa olmazı olan bir kültürde aşırı bireyselleşme ve sağlık endişesi beraberinde yaşlı nüfusun yok sayılmasını hatta görmezden gelinmesini getiremez! Önümüzdeki dönem hakikaten bir taraftan pozitif bilimlerle uğraşan ve çözüme ilişkin somut sonuçlar üreten bilim insanları açısından büyük önem taşıyor. Ama öte yandan tüm bu yaşananların toplumsal hayatta da büyük bir karşılığı olacak ve hayatlarımız alışkanlıklarımızdan çok daha farklı bir noktaya doğru sürüklenecek. İşte burada da devreye bu kez hep üvey evlat olarak görülen sosyal bilimler girmek zorunda. Çünkü yeni dönem bütün bildiklerimizi yeniden ve yeniden gözden geçirmemize yol açacak gibi gözüküyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!